Batı aşiretçiliği ve Yunanistan

A -
A +

Geçtiğimiz hafta içinde Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu, Yunanistan’ın uluslararası anlaşmaların hilafında adaları silahlandırmaya devam etmesinin kabul edilemez olduğunu bir kez daha dile getirdi. Çavuşoğlu’nun "Yunanistan, adaları gayrimeşru bir vaziyette silahlandırmaktan vazgeçmediği takdirde, adaların egemenliği tartışmalı hâle gelir" açıklaması Yunanistan’dan çok AB’de rahatsızlık oluşturdu.

AB’nin verdiği cevap, Türkiye’de yayın yapan AB merkezli haber kanalları tarafından anında ve bire bir aynı başlıklar ile haberleştirildi.

Elbette buna itirazımız yok, bu haber kanallarının Türkiye içinde bulunma gayesi ile mütenasip haber ve manşetler bunlar. Bize düşen mezkûr haber vasıtalarının misyonlarını her zaman gündeme getirmek ve farkındalık oluşturmak.

 

Yunanistan neden adaları silahlandırıyor?

 

Adalar Denizi’ndeki bazı adaların statüleri iki uluslararası anlaşma ile tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde belirlenmiş durumda. Boğazönü adaları olan Limni ve Semadirek adalarının silahsızlandırılması Lozan Anlaşması’nın dördüncü maddesi ile, Doğu Ege Adaları olarak bilinen Midilli, Sakız, Sisam ve İkerya adalarının silahsızlandırılması ise Lozan Anlaşması’nın 13. maddesi ile teminat altına alınmıştır.

Lozan Anlaşması’nın 13. maddesi "Sulhun muhafazasını temin zımnında Yunan hükûmeti Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında atideki tedbirlere riayet etmeği taahhüt eyler: Mezkûr adalarda hiçbir deniz üssü, hiçbir istihkâm tesis ve inşa edilmeyecektir."

13. madde yukarıda alıntıladığım bölümün dışında konuları da kapsamaktadır, lakin adalarda kolluk gücü dışında asker ve silah bulundurulması mümkün değildir.

Yunanistan’ın silahlandırdığı diğer adalar ise ‘12 Adalar’ ismi ile bilinen Menteşe Adalarıdır.

Menteşe Adaları Osmanlı Devleti’nin 18 Ekim 1912 tarihli Uşi Anlaşması’nın ilgili maddesi ile İtalyanlara emanet ettiği adalar idi. Fakat İtalya II. Dünya Savaşı sonrası bu adaları 1947 tarihli Paris Anlaşması ile gayrimeşru bir şekilde Yunanistan’a devretti.

O tarihte bu devir yapılırken Türkiye’nin Paris Anlaşmasına katılması için davet edilip edilmediği hâlâ tartışıladursun, söz konusu adaların Yunanistan’a devrine Türkiye’nin itiraz etmemesi bugün Ege Denizi'nde yaşadığımız sıkışmışlığın en önemli sebeplerindendir.

Türkiye’nin katılmamasına rağmen Paris Anlaşması hükümlerine Yunanistan’ın adaları silahlandırmaması hususu konulmuştur.

Aslında bizim dile getirmemiz gereken hususlar, bizim adımıza metne geçirilmiş.

Tüm bu anlaşma metinleri adaların silahlardan arındırılmış olması gerektiğine dair açık hükümler ihtiva etmesine rağmen, Yunanistan 1960’lı yıllardan bu yana ama hassaten 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında adaları her anlamda askerî bir cephanelik hâline getirmiş, hava ve deniz üsleri inşa etmiştir.

 

Yunanistan’ın bu konudaki tezleri ne?

 

Yunanistan adaların silahlandırılmasına sadece Lozan perspektifinden bakılamayacağını, sonrasında imzalanan Montrö Anlaşması ile Boğazların statüsünün değiştiğini ve Boğazların silahlandırıldığını, bunun da Yunanistan’a adaları silahlandırma hakkı verdiğini dillendiriyor.

Ayrıca Menteşe Adaları ve Doğu Ege Adaları’nın silahsızlandırılması ile ilgili maddelerin NATO ve Varşova Paktlarının oluşmasıyla anlamını yitirdiğini öne sürüyor. Her ne kadar ortada Varşova Paktı gibi bir oluşum kalmadıysa da Yunanistan Batı’nın "aşiret mantığı ile çalışan zihnini" iyi bildiğinden konuyu direkt Batı’nın menfaatleri ile buluşturmaya çalışıyor.

Bunun yanında Türkiye’nin 1974 yılında gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında, Türkiye tehdidi altında olduğunu öne sürerek BM’nin 51. maddesine atıf yaparak egemenliğini korumak için adaların meşru müdafaa kapsamında silahlandırıldığını öne sürüyor.

Oysa Nikos Sampson isimli Yunanistan güdümündeki bir eşkıya aracılığı ile Kıbrıs’ta bir askerî darbe gerçekleştirdiklerini ve adanın Yunanistan’a bağlandığının ilanına ramak kala bu harekâtın uluslararası meşruiyeti olan Londra ve Zürih Anlaşmaları kapsamında yapıldığını dillendirmiyor!

Yunanistan ayrıca Türkiye’nin Paris Anlaşması’nın bir tarafı olmadığı iddiasını da her platformda dillendiriyor...

 

Gelelim bugüne…

 

NATO silahlarının Ukrayna gibi bağımsız ve egemen bir devletin topraklarına yerleştirilemeyeceği gerekçesi ile Kırım’ı ilhak eden, Donbass bölgesini ayrılıkçılara işgal ettirten Rusya gerçeğini son üç aydır ibretle izlemekteyiz.

Kendisine yazılı garantiler verilmezse, egemen bir devleti işgal edeceğini ilan eden Rusya gerçeği ortadayken, Lozan Anlaşması gibi bir tapu senedinin açık hükmünün hilafında adaları silahlandıran Yunanistan’a daha fazla müsamahakâr davranmak aklın alacağı bir husus değildir.

Türkiye’nin konuyu önümüzdeki günlerde daha fazla diplomasinin konusu hâline getireceğini bu vesile ile görebiliriz.

Yunanistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusunda âdeta şahin kesilen AB’nin, Paris ve Lozan Anlaşmalarının açık hükümlerinin Yunanistan tarafından ihlal edilmesine dair tek kelam etmemesi, "Batı aşiretçi kafası" dışında hiçbir cümle ile izah edilemez.

O zaman bu yazımızı da şair ve hekim Abdülhak Molla’nın meşhur dizeleri ile tamamlayalım.

Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;
Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh-ü salâh.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.