Demir tavında dövülür

A -
A +

Önümüzdeki günlerde İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği daha çok tartışılacağa benziyor...

İsveç ve Finlandiya Soğuk Savaş döneminde NATO üyeliklerine itina ile mesafeli kalmış iki ülke. Özellikle Finlandiya 1300 km civarındaki Rusya ile olan sınırı ve geçmişte Rusya ile giriştiği harplerden mütevellit bugüne kadar NATO üyeliğine sürekli olarak mesafeli durdu.

Bugün ise her iki ülke de NATO üyeliğine sıcak bakıyor.

Ülkede yapılan kamuoyu yoklamaları da ilk kez NATO üyeliğine verilen desteğin bu denli yüksek olduğunu gösteriyor.

İsveç ve Finlandiya her ne kadar NATO üyesi olmasalar da NATO’nun birçok programında âdeta bir NATO üyesi ülke gibi bulundukları için, NATO üyesi olmayan fakat NATO’ya en yakın ülkeler statüsündeler.

 

Neden şimdi?

 

Peki, bu ülke ne oldu da NATO konusunda sahip oldukları pozisyonlarını değiştirerek NATO üyesi olmaya karar verdiler?

Bu köşede yazılanları okuyanlar çok iyi hatırlar ki Rusya’nın Ukrayna işgalinde ortaya çıkacak tablo ya Çar’ın geri dönüşünün kapısını açacak ya da birçok fay hattını harekete geçirecek diye yazmıştık. Onlardan birisi de 03.03.2022 tarihinde kaleme aldığım ‘Kurtlukta, düşeni yemek kanundur’ isimli yazıdır.(*)

Ukrayna sahasında konvansiyonel yetenekleri sınanan Rusya, hiç de başarılı bir sınav vermedi. Yakılıp yıkılan Ukrayna ve öldürülen Ukraynalılar ABD planları açısından son derece önemli bir kazanıma dönüştü.

Yani deyim yerindeyse, Ukrayna ve Ukraynalıların ölümü ABD siyasetine âdeta hayat verdi.

ABD’nin sahaya sürdüğü siyaset, Rusya’nın Avrupa ile olan bağlarını kopartmakla kalmıyor, aynı zamanda NATO ittifakını İskandinavya coğrafyasında ABD adına tahkim ediyor.

Rusya’nın Ukrayna sahasındaki askerî gücünün limitleri bu kadar yontulmuşken, İsveç ve Finlandiya’nın kulağına ‘NATO üyeliğinin tam zamanı’ diye fısıldanıyor.

‘Kurtlukta, düşeni yemek kanundur’ gerçeğini bir kez daha uluslararası arenada yaşıyoruz.

Konu o yüzden sadece İsveç ve Finlandiya ile mahdut kalmayacaktır. Önümüzdeki süreçte Rusya, Japonya ve Kuril adaları sorunundan farklı bölgelere varan meydan okumalarla karşı karşıya kalacaktır.

Rusya’nın yerli yersiz nükleer tehditleri de artık anlamını ve caydırıcılığını göreceli bir şekilde yitirdi. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olması durumunda, Kaliningrad’a nükleer silahların konuşlandırılacağına dair yapılan açıklamalar artık kimseyi caydıracağa benzemiyor.

 

24 Şubat tarihindeki işgal üzerinden kamuoyu ikna edildi

 

Bir taraftan 24 Şubat gecesi başlayan Ukrayna’nın işgali ile iki ülkenin kamuoyu ikna edilmeye çalışılırken, diğer yandan Baltık ülkeleri ile sağlanamayan Rusya’nın çevrelenmesi, ısırgan askerî vasıfları bulunan bu iki ülke ile sağlanmaya çalışılıyor.

 

Türkiye’nin pozisyonu

 

Bu durumda Türkiye’nin ortaya koyduğu argümanlar öyle kolaylıkla savuşturulabilecek cinsten değil. İsveç başta her iki ülkenin Türkiye’nin güvenliğine kasteden terör örgütlerine ev sahipliği yapmaları, ittifak kelimesinin muhtevası ile taban tabana zıt hususlar.

İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde’nin Türkiye’ye ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin arkasından parmak sallamasının Türkiye’nin kabul edebileceği bir siyaset olmadığı aşikârdır.

Bugüne kadar hem Dışişleri Bakanı hem de Savunma Bakanı düzeyinde PKK/YPG terör yapılanması ile video konferans görüşmeleri yapan, bu örgütlere bütçe tahsis eden, parlamentosunda ağırlayan bir devlet ile nasıl bir müttefiklik ilişkisi kurulabilir?

 

ABD ve Yunanistan’ın bu iki ülkeden ne farkı var?

 

PKK elebaşına Rum Yönetimi adına sahte pasaport vererek dünyayı dolaştıran, Lavrion’da terör kampı işleten Atina’nın İsveç’ten ne farkı var?

Yok elbette ama Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü tartışmıyoruz, o işi darbeciler millete hesap vermeden kotardılar ve konu kapandı maalesef.

ABD daha dün Esad yönetiminin faaliyetlerine destek sağlayan, onlarla para alışverişinde bulunan yabancı kişi ve kuruluşlara uyguladığı yaptırımlardan (Sezar Yasası) Suriye sahasında PKK/YPG’nin işgal ettiği bölgeleri istisna tuttuğunu açıkladı.

Bu konu bir önceki yazımda kaleme aldığım ‘Türk Amerikan ilişkilerinde dizayn hataları’ isimli yazımın(**) muhtevası ile bire bir uyumlu bir karardır.

İsveç, DEAŞ ile mücadele görüntüsü adı altında Suriye sahasına en çok yabancı savaşçıyı gönderen ülkelerden birisi. Suriye ve Irak’ta dahi eleman devşirmekte zorlanan terör örgütleri, İsveç’i bu konuda âdeta bir emniyetli vaha konumuna getirmiş vaziyetteler.

Bugüne kadar PKK/YPG terör örgütüne 210 milyon dolar maddi destek sağlamış İsveç Devleti, önümüzdeki süreçte bu yardımları 376 milyon dolar gibi devasa rakamlara çıkarmayı planlıyor.

Şimdi terör örgütleri ile sarmaş dolaş hâle gelmiş böyle bir devlet saldırıya uğradığında, Mehmetçik canını feda edecek şekilde bu coğrafyada terör destekçileri için savaşacak öyle mi?

 

Türkiye’nin vetosu nasıl kalkar?

 

Elbette Türkiye’nin vetosu, talepleri karşılandığı takdirde kalkabilir.

 

Türkiye’nin talepleri neler olabilir?

 

Her iki ülkenin terör örgütleri ile olan ilişkilerine son vermesi, bu konuda Türkiye’ye tıpkı ABD yönetiminin Rusya’ya sunduğu gibi bir yazılı teminat sunması ve ülke içindeki terör örgütlerinin faaliyetlerine müsaade edilmeyeceğini teyit etmeleri.

Bunun dışında söz konusu teminatın her iki ülke tarafından gözlenebilmesi için bir mekanizma oluşturulması.

Türkiye’ye yönelik uygulanan savunma sanayii ürünlerindeki ambargoların kaldırılması.

Türkiye’nin ortaya koyduğu bu endişeler şayet net garantilere bağlanabilir ve bu hususların kontrolü oluşturulacak bir mekanizma ile kontrol edilir hâle getirilirse Türkiye’nin bir adım atması mümkün olabilir.

Aksi takdirde ABD siyasetinin her istediğine tamam denildiğinde, saygınlığını yitiren, her talebe tamam demek zorundaymış gibi algılanan bir Türkiye gerçeği oluşuyor ki bu husus bugüne kadar bize çok şey kaybettirdi.

Aksi hâlde ‘demir tava geldi kömür bitti, ocak tava geldi hamur bitti, işler yola girdi ömür bitti’ misali zamanında atmadığımız adımlar, sonrasında karşımıza çok büyük hesaplar çıkarabiliyor.

.....

(*) m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yusuf-alabarda/623964.aspx

(**) https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yusuf-alabarda/627075.aspx

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.