Kurt kışı geçirir, yediği ayazı unutmazmış!

A -
A +

Meğerse yüzde 51’lik bir sistem nelere kadirmiş, ibretle izliyoruz!..

Altılı masanın kurucusu Kılıçdaroğlu, elinde bir poşet mavi boncuk, önüne kim gelirse zerre ayırım yapmadan yakasına paçasına takmak ile meşgul.

Hakkâri’de, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını kabul edeceğini haykırıyor, Yozgat’ta Kandil’i yerle yeksan ediyor...

28 Şubatçı eski askerlere sahip çıkarken, o süreçte buram buram terlettikleri Necmettin Erbakan’ı anma törenlerinde Erbakan övgücülüğü yapıyor.

Diğer taraftan, Ankara’daki seçim çalışmalarında eliyle bozkurt işareti yaparken, ertesi gün ‘LGBT Türk aile yapısını neden bozsun?’ diyebiliyor.

Hoş, bu türden siyasi madrabazlıklara millet olarak son derece aşinayız.

Her seçim öncesi muhafazakâr tabana yönelik bu türden siyasi manevralar sürekli yapılır.

Daha dün çarşafa rozet takıyorlardı, hemen arkasından soluğu Anayasa Mahkemesinde aldılar, yetmedi seçim otobüslerinin üzerinde yaşlı başlı teyzelerin başındaki örtüyü zorla çekip çıkartarak, izzetlerini ‘Anadolu kadını budur, yeri gelir açar yeri gelir kapatır’ algısına kurban ettiler.

Karmakarışık işler.

Zaten son zamanlarda siyaseten bu işin içinden çıkamadıklarından olsa gerek ‘Bıkmadık mı sağ sol söylemlerinden’ diyerek bu aşureye dönmüş ortamı ciğerlerimize derin derin çekmemizi istiyorlar.

Altılı masadaki kibir abidesi zat ise ‘sol bir ortamda büyüdüm, ben kendimi sağcı olarak da görmedim hiçbir zaman. Marksist literatürü de daha ortaokul çağlarında okudum’ diyerek çoktan karşı mahalleye yaranma yarışına girmiş vaziyette.

Oysa sağ ve sol diyerek yapılan tasnifin altında, farklı dünya tasavvurları ve bu çerçevede yüzlerce farklı konuya dair farklı çözüm reçeteleri mevcut.

Hem serbest piyasadan hem de sosyalist ekonomik düzenden yana olamazsınız, hem muhafazakâr hem Marksist olamazsınız, hem Eren Bülbül için gözyaşı döküp hem de Eren Bülbül’ün katili teröristin cenazesine gidip taziye sunamazsınız!

Bu türden yaklaşımlar eyyam olarak adlandırılır ve Anadolu feraseti bu türden kişilerin karakterlerini ‘Kilisede mum yakar, döner camide safa girer’ diyerek damgalamıştır.

Eğer bu farklılıklar yoksa, o zaman siyasete neden ihtiyaç var?

Siyasi yelpazenin sağında ve solunda bu kadar siyasi parti neden var?

Dönelim şimdi tekrar konumuza...

Şimdi de Kemal Kılıçdaroğlu zaten sorun olmaktan çıkmış başörtüsü zulmüne dair Meclis’e bir yasa taslağı sunuyor. Gerekçesi ise milletin hiç unutmadığı, unutamadığı yaraların kapatılması.

 

Nereden çıktı şimdi bu konu?

 

Çünkü Kılıçdaroğlu’nun seçimler yaklaşırken yaşadığı acıları unutmayan insanlardan oy alması gerekiyor. Bunun için de şimdi o insanlara dönüp ‘bana oy verin, söz veriyorum, tekrar size bu acıları ve zulmü yaşatmayacağım’ diyor.

Pekiyi bunun neresi kötü?

Elbette hiçbir yeri, lakin yasal güvence diyerek Meclis'e sunulan tasarı herhangi bir iktidarın rahatlıkla değiştirebileceği bir zemin üzerine inşa edilmek isteniyor. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun ne kadar samimi olduğunu da ortaya çıkaracak Anayasa değişikliği teklifini, partisinin grup konuşmasında masanın ortasına koydu.

Şimdi Anayasa değişikliğine dair taslak metin hazırlanıp Meclis’e geldiğinde, kim samimi kim değil hep birlikte izleyerek göreceğiz.

 

Yüzde 51’in gücü

 

En son Menderes’in kabrinin önünde ‘suçlu mutlaka olay mahalline geri döner’ ilkesini ispat edercesine, Canan Kaftancıoğlu gibi bir figüre de el açtıracak şekilde tesbih tanesi gibi dizildiler.

Başörtüsü sorunu çözülmemiş olsa, yargı dâhil vesayet mekanizması tüm ihtişamı ile duruyor olsa, bir de vesayet sisteminin muhafızı rolünde bir ordu ve Cumhurbaşkanı olsa, sizce Kemal Kılıçdaroğlu yine de bu önerisini getirip ortaya koyar mıydı?

Bırakın bu öneriyi getirmeyi yukarıdaki şartların yaşandığı Türkiye’de, Kılıçdaroğlu’nun bu zulmün devamını savunanların içinde halay başı olduğunu bilmeyen mi var?

CHP ve İYİ Parti açısından yüzde 51’lik sistem önünde sonunda değişmeli, seçim ile gelmeyen bir Cumhurbaşkanı vesayet tokmağı olarak mutlaka geri dönmelidir. Tek bir konuda dahi siyasi çözüm sunmayan altılı masa toplantılarından istisnasız bir şeklide parlamenter sistem önerisi çıkması işte tam da bu yüzdendir.

 

Bu ülkenin milliyetçi ve muhafazakârlarını aldatmak bu kadar kolay mı?

 

Doğrusu bu kadar kolay olmamalı.

Yaşanan bu eyyamcılığı, sorunları çözmeye dair kapsamlı bir programdan ziyade Erdoğan düşmanlığı üzerinden yürütülen siyaseti ve zaten çözülmüş sorunların oluşturduğu konforlu alanda siyaset madrabazlığı yapanları elbette millet görüyor ve notunu alıyordur.

Bu millet bunları bir yerlere not etmeyen bir karaktere sahip olsaydı ‘Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz’ özlü sözünü der miydi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.