Konaklarda konaklayın!

Düzenleyen:
Konaklarda konaklayın!

YAŞAM Haberleri

Güzelliği niye hep uzaklarda arıyoruz ki. Yanı başımızdaki Taraklı çok şey vadediyor dostlara…

Yıl 1860... Adapazarı’nın nüfusu 10 bin, Taraklı’nın nüfusu da 10 bin. 
Başa baş gidiyorlar. Hatta Taraklı bir gıdım önde, 12 camii, beş medresesi, rüştiyesi var.
O yıllarda İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan yol buradan geçiyor. Adı Bağdat yolu, Kadıköy Bağdat Caddesi’nden başlıyor. Gebze, Hereke, İzmit, Sapanca, Geyve derken Taraklı’ya ulaşıyor ve Göynük, Mudurnu, Beypazarı, Ayaş, Ankara istikametinde devam ediyor.
Sonra ne yana dönerseniz, Trabzon’a, Erzurum’a, Adana’ya, Konya’ya...  Bilahare Çin’e, Hint’e, Hicaz’a…
Çayırhan, Uluhan, Nallıhan henüz han. İleride nüve olacaklar kasabalara...
Malum ecdat her otuz kilometrede bir han (konaklama tesisi diyelim biz ona) kurar. Neden otuz? Hesaplamışlar, bir insan günde o kadar yürüyebilirmiş anca. 

DAĞ TAŞ ŞİMŞİR
Bu zincirin en güçlü halkalarından biri Taraklı. Niye? Çünkü satacak malı var. Fasulyeden, bulgura, cevizden, nohuda, keş, peynir, meyve kurusu, yumurta. Kozacılık da yaygın, ipeklileri ile tanınıyor civarda. 
Hele kaşık, tarak dendi mi o geliyor akla. Hacı Atıf Hanı kervanları tacirleri ağırlıyor.
Dağlar serapa (baştan başa) şimşir ormanı, donanmanın ağaçları da buradan gidiyor, atıyorlar tomrukları Sakarya’ya, kendiliğinden Karadeniz’e varıyor.
Belli ki daha çok gelişecek, işini bilenler Taraklı’ya yatırım yapıyor, lakin...
Lakin kara yolu Adapazarı, Hendek, Düzce istikametine dönünce el ayak çekiliyor bir anda. Koca kaza kalıyor mu kuytuda? 
Taraklı’nın o anki fakirliği şu anki zenginliği aslında. 
“Nasıl yani” dediğinizi duyar gibiyim, gözden düşünce köşkler konaklar ezilmiyor, betona yenilmiyor. Geçen asır nasılsa, öylece kalıyor. 

MANAV KÖK SALAR
Taraklı’da Manav kültürü hâkim, yani yerli yerini köylü köyünü seviyor. Temeller atılıyor, duvarlar örülüyor, göçmek konmak ağza alınmıyor. (Yerli halka Manav diyoruz)
Türk evlerinin dizilişi de çok manidar, mutlaka bir yamaca sıralanıyor ve hiçbiri yekdiğerinin güneşini kesmiyor. Taraklı konakları Hıdırlık Tepesi ve Taraklı Hisarı’nın eteklerine ilişiyor. Genelde üç katlı oluyor, dört köşede dört oda genişçe bir hole açılıyor. Çünkü kışları serin ortada yakılan ocak hepsine yarıyor.
Dolap kapaklarından biri banyo, olur ya gusül icap eder, gençler sessizce yıkanıyor.
Haşim Ağa ise konağını öyle bir yaptırıyor ki arayan adres sormasın diye çatıya bir cihannüma oturtuyor. Taraklı’nın her yerinden görünen bina “Fenerli ev” olarak tanınıyor.
Ecdadın bazı hassasiyetleri var ki, insanı şaşırtıyor. Tamam han, hamam, çeşme, sebil, köprü yaptıranı anlarım da yük taşıyanlar dinlensin diye taş yontmak kırk yıl düşünsem gelmez aklıma. Çamaşırhaneler ayrı bir incelik. Kocasu ve Değirmen suyu kenarlarındaki “doncak”lar kullanılıyor hâlâ. 

SAKİN ŞEHİR
Taraklı, İtalyan menşeli Citta Slow (Yavaş Şehir) halkasına alınmış. Aranan kriterlere bakılırsa bu unvanı fazlasıyla hak ediyor. Söyleyin asırlık konaklarda geceleyeceğiniz, sabah horoz sesleri ile uyanacağınız, mahallî lezzetlerle kahvaltı yapacağınız ve pazarından yerli ürün alabileceğiniz kaç kaza kaldı yurdumuzda?

ÖNCE ÇINAR SONRA İMAR
Hisar Tepesi’ndeki su sarnıçlarının MÖ 2 bin yıllarına ait olduğu söyleniyor, bu da kasabanın ne kadar derin bir mazisi olduğunu gün yüzüne seriyor.  
Taraklı, Ertuğrul Gazi zamanında, Samsa Çavuş tarafından fethediliyor (1289). Havalinin İslamlaşmasında Köse Mihal’in de faydası oluyor. Düşünün Osmanlı henüz beylik daha, Selçukluya bağlı çalışıyor. 
Türklerin ilk işi bir çınar dikmek oluyor. Yusuf Bey Mahallesi’ndeki çınar aradan geçen 7 asra rağmen (Maşallah diyelim) dimdik ayakta.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’ne çıkarken (1517) Taraklı’ya uğruyor. Veziriazam Yunus Paşa halk arasında “Kurşunlu Cami” diye anılan muhteşem eseri yaptırıyor. Sadece kubbe kaplamaları kurşun değil, harç yerine eritilmiş kurşun kullanılıyor, taş taşa mıhlanıyor. Mimar Sinan, yanı başındaki hamamın buharını caminin tabanında dolandırıyor, ısınma işini de zekice hallediyor.

EVET İSTANBULLU, İÇİNDEN
Biliyorsunuz Yıldırım Bayezid Han İstanbul’u iyi sıkıştırıyor. Kayser bunalıyor ve şehrin içinde (Eminönü taraflarında) camiiyle kadısıyla bir Türk mahallesine izin veriyor. Buraya sadece Akçakoca, Taraklı ve Göynüklü aileler yerleştiriliyor. Çünkü Manav kültüründen geldikleri için yerleştikleri yerden ayrılmazlar; direnir, erimez, kök salarlar. Taraklılılar büyüklerinin “Biz aslen İstanbulluyuz” sözünün manasını neden sonra anlıyor. 
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde “Çarşı içindeki Yunus Paşa Camii pek sanatlıdır. Bir hamamı, beş hanı, altı mektebi ve 200 dükkânı vardır. Dağlar safi şimşir ağacı kaplıdır. Halkı kaşık ve tarak yapımıyla uğraştıklarından, şehir Taraklu deyu anılır. Bunları işleyip, Arap ve Acem’e gönderirler. Suyu ve havası güzeldir. Bağlık bahçeliktir. Meyvesi boy ve lezizdir. Dağları ormanlarla kaplıdır, bulunmaz av yeridir” yazıyor.

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...