Dünyalı Olmak Üzerine

A -
A +

Şeyh Sadi Şirazi'nin insan tarifidir; "Yek katre-i hunest ve hezar endişe"... Yani insan bir damla kan pıhtısı ve binbir endişedir...
Peki, baktığımız zaman nedir bu endişelerimiz? Bizler günlük hayatta, ilerisi için veya geçmişte(!) nelerin endişesini taşıyoruz? Geçmiş endişelerini bilhassa vurguladım, zira geçmişin endişesini çok az kişi çeker ama bilinmez ki geleceğin kaygısını gütmek geçmişin kaygısını gütmekten daha abestir. Keza insan yapacaklarından değil yaptıklarından sorumludur ve yapmış olduğu işlerin hatası/doğrusu üzerine daha çok eğilmelidir.
Bunları bir kenara bırakalım, biz bu yazımızda daha çok geleceğe dönük endişelerimize yoğunlaşalım. Zira Sadi Şirazi'nin bahsettiği bin endişenin 999'u bu kısma ait...
Gelecek endişelerimiz; iyi bir okul kazanabilecek miyim, mezun olabilecek miyim, iş bulabilecek miyim, kiramı ödeyebilecek miyim, terfi alabilecek miyim, bir sonraki ay şu kıyafeti alabilecek miyim, çocuğumu iyi bir okula gönderebilecek miyim, iyileşebilecek miyim, mutlu olabilecek miyim(!), emekli maaşım ne kadar olacak vs. vs...
Bakınız size resmî rakamlarla açıklama yapılmış, yıllar öncesinden bugüne... Zira "hezar" kelimesinin Farsça olup, Türkçe karşılığının "1000" demek olduğunu biliyoruz. O zaman bin adet endişeye kadar kotamız mevcut. Burada asıl mesele bu kotanın neyle dolduğu.
Bizlere verilmiş bir dert kotası olduğu konusunda ciddi anlamda kaniyim. Allah insana, taşıyabileceğinden fazla yük yüklemeyeceği vaadinde bulunduğuna göre, onun bir sınırı olduğu besbelli.
Heybemizde bir miktar boşluk olduğunu artık biliyoruz ve bu kervanda her bir birey o heybeyi doldurmadan bu yolculuk tamamlanmayacak. O zaman buna pratik bir çözüm önerisi getiriyor ve diyorum ki, kotanızı insanlığın dertleri ile doldurun.
İnsanların sıkıntısını çekin mesela Gazze'nin, mesela Ermenek'teki yahut Doğu Türkistan'dakilerin... Afrika'nın hayat olduğundan şüpheli olduğunuz bölgelerinin mesela, siz hayatın ortasından bildiriyorken hayat kavramının içinin doldurulamadığı yerlerin.
Bunlar elbette klavyenin başında, pufuduk koltuklarda, kuş tüyü yataklarda halledilecek şeyler değil. Bunun için bir araya gelmiş toplulukların bir parçası olmadan, onlara dahil olmadan tek başına Don Kişot olmak da değil çözüm. Birlik gücü olmadan aşılacak dertler değil bunlar.
Ama bunlar dertler işte, kimisinin bayramından, tatilinden, nafakasından feragat edip dertlendiği dertler. Bunlar makam hırsı ile dertlenip kendini heba eden insan kadar gerçek insanların dertleri, masal kahramanlarının değil.
Geçen hafta Medipol Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde bizlere ve öğrencilere yaptıkları sunum ile teşekkürü borç bildiğimiz insanlar bunlar. Teşekkür, şahıslarına değil şahsımıza yapılmış şeyler neticesinde. Onlar Yeryüzü Doktorları ve tabii öğrencilerin oluşturduğu Genç Yeryüzü Doktorları... Yaptıkları yapacaklarımızın teminatı olması gereken insanlar.
Cümlenin son deminde, diyorum ki insan bulunduğu 10 metrekarenin değil de 510.072.000 kilometrekarenin derdiyle hemhal olmalı, yani dünyalı olmalı birazcık, ufkunu geniş tutmalı. O zaman dertler pahada ağır, yükte hafif kalacaktır. Ve biz her adımımızda, daha çok insan daha çok kendimiz olacağızdır.
...
Eczacıdan Not: Siz isimlerinin Yeryüzü Doktorları olduğuna bakmayın. Doktor, eczacı, diş hekimi ve sağlık alanında gönüllü her kim iseniz, yahut siz tüm kimliğinizden münezzeh her kim iseniz, kendinize bu güzel insanların içinde bir yer bulabilirsiniz. Yeter ki 1000 endişenizden birazı, bağışlanmaya hazır olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.