"Bana Türk dostu derler"

A -
A +

"Hayatımın bu son devresinde, hayatımın hikâyesini anlatmak üzere mütevazı bir işe giriştim... İnsanoğlunun kendi kendini yok etmenin eşiğine geldiği gerçeğini görmezsek, ülkemizi ve dünyadaki diğer milletleri anlayamayız. Düşmanlık, ırkçılık, politik hesaplaşma, kıtlık, yoksulluk, çevre kirlenmesi, cürüm olayları, ahlâksızlık... Söylemesi bile ürkütücü, öyle değil mi? Bu kitap yeryüzünün başına belâ olan bu meselelere çözümler teklif etmiyor. Fakat okuyucuya, sade bir Amerikan vatandaşı olarak, dünyanın en kötü hastalığı olan nefreti kökünden kazıyamasa bile mümkün olduğunca azaltmak yoluna baş koymasını teklif ediyor. Gerçekten de bizim mütevazı gayretlerimiz göstermiştir ki, iyilik ve şefkat kin ve intikam duygularını yok edebilir. Başarı demek bir üniversite diploması almak olabilir, başarı demek kek pişirmek olabilir, ya da başarı demek düşmanlığı sevgiye dönüştürmek demek olabilir." Bu satırların yazarı Edward Taşçı'yı geçen pazar günü 72 yaşında ahirete uğurladık. Değişik bir cenaze töreni oldu. Ben yirmi yıldır tanırım kendisini. Ermeni asıllı Türk dostu Edward Taşçı, New York'taki Türk toplantılarının demirbaşı gibiydi. Türk Günü yürüyüşlerinde elinde Türk Bayrağı ile en önde o olurdu. Kartvizitinde "Bana Türk Dostu Derler" yazardı. İyi derecede Türkçe konuşurdu. Osmanlı Türk zevkine göre döşenmiş bir evi vardı. Ermeni meselesinde yıllardır bizim yanımızda yer almış, doğru bildiklerini her makam önünde yılmadan, cesaretle savunmuş; en sonunda, üç ay önce, Osmanlı vatandaşları olarak doğan anne babasının hayat hikâyesini, Birinci Dünya Savaşı sırasındaki ve sonrasındaki olayları ve kendi yaşadıklarını "Armenian Allegations-The Truth Must Be Told=Ermeni İddiaları-Gerçek söylenmelidir" isimli bir kitapta toplayarak son hizmetini yapmış; ömrü boyunca savunduğu fikirleri yazılı ve kalıcı hale getirerek, onlara bir kere daha tarih önünde sahip çıkmıştı. Cenazesine de biz sahip çıktık. Onu hiçbir faaliyetinde yalnız bırakmamış olan eşi Mary ve yakın aile efradından başka hazır bulunanlar, başta New York Başkonsolosumuz Ömer Onhon ve eşi de olmak üzere, Türklerdi. Osmanlı ordusunda subay olan babası Urfalı bir Süryanî olduğundan cenaze merasimi Süryanî Ortodoks Kilisesinde yapıldı. Tabutunun üzerine Türk Bayrağı örtülmüştü. Ardından 30 kadar arabalık bir konvoyla New Jersey'de Karaçay Türkleri'nin kabristanına defnettik. Vasiyeti üzerine tabutunun içine Atatürk rozeti, Türk bayrağı, arabasının "Vatan" yazılı plakası ve kitabı da konmuştu. Hazır bulunan herkes, hepimiz, mezarının üzerine de çiçeklerle beraber birer küçük Türk Bayrağı diktik. Bugünlerde o kabristanı ziyaret eden ve oraya kimin gömüldüğünü bilmeyen biri, küçük yokuşun başındaki o taze mezarı görünce muhtemelen diyecektir ki: "Burada Türkiye'yi, Türkleri çok seven biri yatıyor." Balıkesirli Zabel ile Urfalı Jirgi Monofar'ın oğlu Edward...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.