Pişman olmuş FETÖ’cüleri cezalandıran kurumlar

A -
A +
Bu başlık boşuna atılmadı.
Artık yeter. Bazı kurumlar, kamuda çalışan ve ihraç edilen memurları sırf aklandıkları ya da etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı oldukları için âdeta cezalandırıyor.
Bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz?
“Madem itirafçı oldun, madem aklandın ve FETÖ’cü değilsin, sana iş de yok, ekmek de. Bu yüzden de öğretmensen seni geri almıyorum, memursan sana yağmurlu havada su bile yok mesajı. Paşa paşa yatıp çıksaydın hem kahraman olurdun, hem de sana bir şekilde yardım edilirdi.”
Öte yandan YÖK ve üniversiteler de tam bu “paralel”de hareket eden kimi bürokratların egemenliğinde, haklarında takipsizlik kararı verildiği hâlde ihraç edilen akademisyenlere kan kusturuyorlar.
Hükûmete bu örneklerle başvuran binlerce insan var, neden görülmüyor, neden dikkate alınmıyor bu da ayrı bir muamma.
Cezaevlerindeki ya da ihraç edilen FETÖ’cüleri sanki “Bak etkin pişmanlıktan yararlanır ve itirafçı olursan, seni de süründürürüz” demek için bu örneklerle korkutuyorlar. O kadar çok mektup geliyor ki bu konuda. Onlardan yalnızca ikisini buradan yayınlayacağım, siz karar verin. İbretlik ve son derece samimi yazılmış iki mektup bu.
Birincisi Fevzi Taşkın adlı bir öğretmenden. Hakikaten insanı düşündüren, samimi bir mektup bu. Bakın neler yazmış:
“Daha önce birkaç kez size yazdım. Ancak sizler de artık bizi duymaz oldunuz. 
Ben ihraç edilmiş bir öğretmenim. Etkin pişmanlık kapsamında, tüm bildiklerimi ilgili savcılıklara ve mahkeme heyetine anlattım. Hâlâ da ayda en az iki kez tanık olarak mahkemelere gidip, ifade vermeye devam ediyorum.
Etkin pişmanlık kapsamında bildiklerimi samimi bir şekilde anlattığım için, tüm arkadaş çevremi kaybettim. Hatta bırakın arkadaş çevremi, benim itirafçı olduğumu duyan, örgütle bir bağlantısı olmayan kişiler tarafından bile ayıplandım. 
Şimdi, o insanlar (itirafçı olmayanlar) birer birer tahliye oluyorlar. Tahliye olanlara geçmiş olsuna gidiyorlar. Üzüntülerini ifade ediyorlar. Ben itirafçı olduğum için hiç kimse geçmiş olsuna gelmedikleri gibi, gıyabımda pek çok hakaret ve beddualara maruz kalıyorum. Resmen sosyal bir dışlanmışlıkla yüz yüzeyim. 
Ne olacak bu itirafçıların hâli Sayın Fuat Uğur. Seslerini duyan yok. Gururla itirafçı olduğumu söyleyemiyorum. Çünkü bunu gururla söyleyebileceğim bir durum yok. “Ne oldu itirafçı oldun da, bir sürü insanın vebalini aldın. Senin yüzünden bir sürü insan aylarca cezaevlerinde kaldı” şeklinde sözlere muhatap oluyorum. 
Ayrıca, aylarca cezaevinde kalan insanların ailelerine, diğer insanlar yardım ettiler. Şimdi cezaevinden çıktıktan sonra da bir şekilde bir iş ortamı sağlamaya çalışıyorlar. 
Ama ben... Hiç kimsenin yardımını görmedim. İşverenler, ihraç olduğum için işe almadılar. İşe alabilecek olanlar da itirafçı olduğum için yüzüme bile bakmadılar. 
DEVLET BİZİ KULLANDI VE ATTI ŞEKLİNDE BİR ALGI GELİŞMEYE BAŞLADI ŞAHSIMDA. Keşke ben de sesimi çıkarmayıp, paşa paşa yatsaydım diye düşünmüyor değilim. Resmen bir dışlanmışlıkla yüz yüzeyim. Psikolojim allak bullak. Devlet bize ne zaman sahip çıkacak?
Siz bir yazınızda, etkin pişmanlıktan yararlananlara, referandumdan sonra devletin bir sürprizi olacak demiştiniz. Ne oldu o sürpriz sevgili Fuat Uğur. 
Biliyorum ki bu yazımı da belki okumayacaksınız, belki de okuyup, şimdi sırası değil deyip sileceksiniz. Daha büyük meseleler varken, FETÖ eskileriyle uğraşamam diyeceksiniz. 
Artık siz bilirsiniz.”
 
Diğer mektup da bana uzun zamandır yazan, bir kere sorununa yer verdiğim Doç. Dr. Ahmet Yılmaz Ata adlı bir akademisyenden geliyor. Hakkında soruşturma olmadan Gaziantep Üniversitesinden 2 Eylül 2016 tarihli KHK ile ihraç edilen Doç. Dr. Ahmet Yılmaz Ata diğer ihraç edilen öğretim üyeleriyle birlikte adli soruşturmadan geçiyor. Hakkında hiçbir delil olmadığı tespit edilince de mahkemeye sevk edilmeye bile gerek görülmüyor. Emniyet ifadesinin ardından da serbest bırakılıyor. Daha sonra da savcılıktan takipsizlik kararını alıyor.
Ancak gelgelelim rektörlük kendisinin 18 aydır iadesini yapmamış durumda.
Neden?
Nedeni belli değil! Herhâlde üniversite yönetiminin Ahmet Yılmaz Ata hakkındaki kanaatleri. Peki, yasal olarak kanıtlanmamış kanaatler şahsi olarak bir yaptırıma dönüşür mü? Ben dönüşmez diye biliyorum ama demek ki Gaziantep Üniversitesinde böyle bir eğilim var. Bundan sonra yaşananları da Doç. Dr. Ahmet Yılmaz Ata şöyle anlatıyor mektubunda:
“Ben iade işlemi yapılmayınca durumu hem CİMER, hem de BİMER’e ilettim. BİMER şahsımla ilgili dilekçeyi YÖK’e, orası da Üniversitelerarası Denetleme Kuruluna (ÜDK) havale etmiş. ÜDK da şahsımla ilgili bir inceleme yapıp rapor hazırlamış. Raporda benimle ilgili yanlışlık ve haksızlık yapıldığı ortaya konmuş. Ama hem savcılıktan takipsizlik kararı almama, hem de ÜDK raporuna rağmen şu ana kadar göreve iade edilmem söz konusu olmadı. Bu durum gerçekten masum olan insanlar için çok yıpratıcı oluyor. Bir taraftan üzerinizdeki kirli bir FETÖ gömleği çıkmamış oluyor, diğer taraftan da maddi sıkıntılar artıyor. Lütfen bu hususta yardımlarınızı esirgemeyin Fuat Bey.”
 
ADALETİN BU MU DÜNYA
Bir ülkede adaletten söz edeceksek suçlu olmadıkları kanıtlanan insanlara eziyet etmeyeceksin.
Bir ülkede adaletten söz edeceksek masum insanları toplumdan dışlanacak noktaya getirmemek gerekir.
FETÖ ile mücadelede çok önemli işler yapıldığını biliyoruz ve bunu tekrarlamaya bile gerek yok. Ancak böylesi hatalar bir bumerang etkisi ortaya çıkarır ve gelir bizleri vurur. Masumiyeti kanıtlanmış insanları koruyamayan yargı ve devlet, suçlularla mücadelesinde başarısız olur.
Hükûmetin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın FETÖ ile mücadele konusundaki iradesini görüyoruz, biliyoruz. Bu mücadelede tüm kamu kurumlarının aynı hassasiyette olması ve aynı zamanda masum insanları koruyup kollaması gerekir. Ama sırf bana gelen mektuplardan anlıyorum ki kimi kamu kurum bürokratları, hakkında takipsizlik kararı verilenlerle, etkin pişmanlıktan istifade edenleri işlerine geri döndürmeyerek âdeta cezalandırıyorlar. Yukarıdaki iki mektubu okudunuz. Kendinizi onların yerine koyun, ne yaparsınız? Ama sığ seviyelerdeki bürokratlar ya kripto olduklarından ya da en hafif deyimiyle “Aman başıma bir iş gelmesin” ezikliği ve korkusundan gereğini yapmıyorlar.
Yazıktır, ayıptır beyler ve hanımlar. Ayıptır.
FUAT UĞUR'UN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYIN

28 Şubat cuntası, sosyalistler ve Ufuk Uras'ın yanıtı
Enerji tekellerinin gözü doymaz vahşiliği
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.