KUYRUK YARASI!

Sesli Dinle
A -
A +

3 çocuk sahibi fakir baba.

 

İş bulduğu zaman çalışıyor.

 

Bulamadığında ise -kara kara- düşünüyor:

 

Evime nasıl ekmek götüreceğim’ diye.

 

Yine böyle bir gün…

 

Ne yapacağını bilemez hâlde otururken…

 

Sırtını dayadığı duvardan yılan çıkıyor.

 

Aralarında sohbet başlıyor.

 

Yılan yakınlık kuruyor, babayı teselli ediyor;

 

Üzülme, ihtiyacın olduğunda bana gel…

 

Sana bir altın vereceğim.

 

Çoluğunun çocuğunun karnını doyurursun.

 

Gel zaman git zaman…

 

Baba ihtiyacı olduğunda geliyor.

 

Bir altın alıp işlerini yoluna koyuyor.

 

***

 

Bir süre sonra adamcağız hastalanıyor.

 

Yatağından kalkamıyor.

 

Elindeki para da bitiyor.

 

Aklına, oğlunu göndermek geliyor:

 

Filanca yerdeki duvara yaslan…

 

Yılana seslen, oğlum olduğunu söyle.

 

Durumumu güzelce anlat.

 

Sana emanet verecek onu al, getir.

 

Günlerce sürüyor, bu alışveriş.

 

***

 

Oğul bu ya:

 

Hainlik peşinde, plan yapıyor:

 

Yılanı öldürecek, altınların hepsini alacak.

 

Her zamanki gibi duvarın dibine geliyor…

 

Yılana sesleniyor…

 

Delikten çıktığı anda da saldırıyor.

 

Ölümle burun buruna gelen yılan,

 

Oğuldan kaçarken kuyruğunu kaptırıyor…

 

Ama zehrini de akıtmayı ihmal etmiyor.

 

Zehirlenen çocuk oracıkta ölüyor.

 

***

 

Bir müddet sonra …

 

Baba sağlığına kavuşuyor…

 

Duvarın dibine gidip bekliyor.

 

Konuşmak, eski günlere dönmek için.

 

Ama nafile, yılan diyor ki:

 

Bende kuyruk yarası, sende evlat acısı var.

 

Bu saatten sonra biz dost olamayız.

 

***

 

Siyasi cephede işler karışık.

 

Bir ufuk turu yapalım isterseniz.

 

İmamoğlu, Meral Hanım’a “abla” dedi.

 

Kılıçdaroğlu da İmamoğlu’na ”evladım”

 

Erdoğan, Bay Kemal’i uyardı:

 

‘Oğluna sahip çık, başka ebeveyn arayışında…’

 

Bahçeli de kaosu aile dramı olarak özetledi:

 

‘Baba-oğul çekişmeli,

 

Babayla- abla ihtilaflı,

 

Oğul-abla kumpasçı

 

Diğerleri de seyirci…’

 

Anadolu’da da güzel bir laf vardır:

 

Kavgalı eve kız verilmez…

 

Biz de ilave edelim bu söze…

 

Kavgalı muhalefete de kimse oy vermez…

 

Geldiğimiz noktada ipler gerildi.

 

Taraflar birbirine düştü.

 

Olan Altılı Masa’ya oldu, derinden sarsıldı…

 

Kıssadan hisse:

 

Hikâyeden yola çıkarsak…

 

Ortalığın karıştığı Saraçhane olayında,

 

Baba kim, oğul kim, yılan kim, altın kim?

 

Beni zorlamayın…

 

Varın kararını siz verin…

 

 

 

KUYRUK YARASI!

 

 

 

GÜN DOĞMADAN NELER DOĞAR!

 

 

 

Filyos’a ilk gidişim, 10 Temmuz 2020.

 

İkinci gidişim ise 20 Aralık 2022.

 

İlk gitme sebebim.

 

Fatih gemisinin arama çalışmasını izlemekti.

 

Gemiye ilk giren gazeteci bendim.

 

Daha ortada bir şey yoktu, sahilde.

 

TPAO’nun küçük şantiyesinden başka.

 

İkinci gidişim de davet üzerine oldu.

 

Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in misafiriydik.

 

Bu kez karşılaştığım manzara beni şaşırttı.

 

O gün gördüğüm bomboş bir sahildi,

 

Şimdi gördüğüm ise megaproje ve megatesis.

 

1 milyon 200 bin metrekare üzerine kurulmuş.

 

Doğalgaz işleme tesisi tamamlanmak üzere.

 

Mart ayında şebekeye gaz pompalayacak.

 

Türkiye’nin nerelerden nereye geldiğini,

 

Bütün dünyaya gösteren bir tablo.

 

Gururlandık, mutluluk duyduk.

 

Millî hislerimiz kabardı.

 

Erdoğan önceki gün Erzurum’daydı.

 

Toplu açılış töreninde açıkladı.

 

Bugün Karadeniz gazıyla ilgili müjde verecek.

 

Acaba ne diyecek?

 

Kamuoyu merakla bekliyor.

 

***

 

Dünya bir dar boğaz içine girdi.

 

Ukrayna-Rusya savaşı dengeleri değiştirdi.

 

Ülkeler enerji krizine çözüm arıyor.

 

Oysa:

 

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon çalışması,

 

Çaycuma-1’den verimli sonuç alınması,

 

Gabar’dan petrol fışkırması,

 

Kapatılan kuyuların yeniden açılması,

 

Rus, Türkmenistan gazı öncülüğü…

 

İşte bunlar:

 

Türkiye’nin farkındalığını ortaya kokuyor.

 

Bununla da yetinmiyoruz.

 

Alternatifler de masada.

 

Güneş ve rüzgârda epey mesafe aldık.

 

Şimdi sıra hidrojende:

 

İklim değişikliğine karşı en iyi ilaç.

 

Sıfır emisyon için fosil yakıtlardan kurtulmalıyız.

 

Hidrojen çok ciddi bir alternatif.

 

Yandığında karbon salınımı yapmıyor.

 

Çalışmalarımız emin adımla ilerliyor.

 

Yol haritası tamamlamak üzere…

 

Kamuoyuna açıklanacak.

 

Elektrolizör kapasitesinde hedef belli:

 

10 yıl içinde 5 gigavata çıkmak.

 

70 gigavata ise gazı ikame edecek.

 

Şimdiden başka ülkeler yatırım için sırada.

 

İşte Türkiye: 2. yüzyılına böyle giriyoruz.

 

Haydi bakalım hayırlısı…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.