‘İş'te 11 probleminiz!

A -
A +

İşim her şeyin önünde gelir. Ailemin bile. O yüzden iş söz konusu ise kimseyi tanımam. Ne arkadaş ne dost . Önce iş.." Rekabet ortamının bu sert cümlelerini eminim sıkça duymuşsunuzdur. Kariyer, terfi, daha fazla kazanç derken, arkadaşlıklar, dostluklar da bu değişimden hızla payına düşeni alıyor. Bireysellik ön plana çıkmaya başladı ve "kim daha güçlü ise başarı da onun hakkıdır, rakip tanıma, ez-geç, önce kendi menfaatlerin" felsefesi günümüzün bazı işletmelerine maalesef hakim olmaya başladı. Bu durumu fark eden psikologlar, uzmanlar işletmeleri uyarıyor ve "ben merkezli" anlayışın kişileri birbirinden uzaklaştırdığının ve verimliliği olumsuz yönde etkilediğinin altını çiziyorlar. Son yıllarda "takım çalışması, ekip ruhu" gibi kavramların ortalarda çok dolaşıyor olmasının da bu durumla yakından ilgisi var. Haksız hep karşı taraf mı? Okul sıralarında tanıştığımız rekabet, maalesef iş dünyasında dozu iyi ayarlanmadığı taktirde hayatı çekilmez hale getiriyor. En çok gördüğümüz, zamanımızın ciddi bir kısmını harcadığımız kişilerin hayatımızda önemli bir yeri olabileceğini düşünürken bazen bir bakıyoruz "ayağımızı kaydırmaya çalışıyor, arkamızdan konuşuyorlar" O zaman insanın aklına özel hayatı, işten tamamen ayrı tutmanın en iyi yöntem olduğu geliyor. Güven eksikliğinin sebep olduğu bu düşünce iş yerlerinde yüzeysel ilişkileri gündeme getiriyor. Eğer siz "insan odaklıysanız" ve iyi ilişkiler sizin için önemliyse, tersi bir ortamda işiniz zorlaşır ve meseleler çalıştığınız yeri değiştirme isteğine kadar gider. Friendshifts kitabının yazarı Dr. Jan Yager ofisteki arkadaşlıkların kariyere ve performansa olumlu yönde etkilerinin olduğunu ileri sürüyor. İş değiştirmelerinin sebepleri üzerine yapılan araştırmalarda "iş ortamından memnun olmama" önemli bir etken olarak ortaya çıkıyor . Oysa iyi bir takım çalışması, iş arkadaşlarınızla yakın çalışmayı, etkili iletişim kurmayı, ikna edici ve paylaşımcı olmayı gerektirir. Bu da problemleri hafifletir, çalışma ortamını keyifli ve verimli hale getirir. Bazıları bu özelliklerle doğar, bu sebeple işler onlar açısından daha kolaydır. Öte yandan bazılarımızın bu yetenekleri geliştirmek için çalışmaya ihtiyacı vardır. Ancak buradan da "herkesin benzeri yöntem ve yaklaşımları benimsemesi gerektiği" sonucunu çıkarmayacağız tabii ki. Hal böyleyken ilişkilerimizi gerginleştiren nedir, nerelerde yanlış yapıyoruz? Haksız olan hep karşı taraf mı? Yoksa kendimizden kaynaklanan unsurlar da söz konusu mu? Ne kadar tarafsız olayları değerlendirebiliyoruz? Amerikalı RET (Rasyonel Emosyon Terapi) terapistler, Beck ve Ellis yıllar önce yaptıkları ve hâlâ güncelliğini koruyan araştırmaların ışığında bu durumu şöyle açıklamışlar: İş ilişkileri, kişiler arası ilişkiler ve bunlara bağlı problemler, hayatın bir parçasıdır. Problemlerin oluşmasındaki en önemli sebepler de; *Olaylardan değil, olaylara bakış açımızdan meydana gelirler. *Tüm bu problemler katılık, esnek olamamak, hoş görüsüzlükten kaynaklanmaktadır. Kendinizi test edin! 1 FİLTRELEME: Tiyatroda bir oyun seyrederken tüm oyuncuları değil tek bir oyuncuyu izliyor ve onun başarısına göre oyun değerlendiriliyorsa, "filtreleme yapılıyor" demektir. Tek bir öğe seçilerek oyun hakkında karar verilmiştir. Aynı şekilde bir patron asistanından şu işi hızlı yapmasını istediğinde asistan "patron benim yavaş olduğumu düşünüyor" düşüncesi onun filtreleme yaptığını gösterir. Çünkü patron asistanından şikayet etmemiş ve "şu işi hızlı" yapmasını istemiştir. Bu şekilde bütünün tek bir parçasını alıp değerlendirme yapmak bütünü görmeyi engeller ve körlük oluşturur. 2 AŞIRI GENELLEME: Filtrelemenin tam tersi olan bir düşünce biçimidir. Bir arkadaşınız sizinle sinemaya gelmemiş ise "Beni sevmiyor" diye düşünmek aşırı genelleme yapmak demektir. Arkadaşınız sadece sinemaya gitmeyi kendi sebeplerine bağlı olarak istememiştir. Aynı şekilde bir kişi tek bir hata yaptığında "O kişi hep hatalı davranır" tanımlaması da aşırı genellemedir. Kişi eşinden ayrıldıktan sonra yeni bir ilişkide başarısız olursa "Ben partnerimle anlaşamıyorum, ilişki kuramıyorum" genellemesi yapabilir. Aşırı genelleme tek bir özellik bütünün tamamını oluşturur. 3 ETİKETLEME: Etiketleme, bir olayda hata yapan birini ya da kendimizi hemen aşırı genellemeden yola çıkarak etiketlemektir. Kesirlerle ilgili bir problemi çözemeyen bir çocuğa "sen aptalsın, matematiğe kafan çalışmıyor" İki akşam eve geç gelen eşine "zaten hep geç gelirsin" genellemesi ile "sorumsuzun birisin" etiketlemesi gibi. 4 KUTUPLAŞMIŞ DÜŞÜNCE: Burada insanları "ya iyi - ya kötü - ya aptal - ya akıllı" gibi iki ayrı kutupta kabul etme vardır. Kişi kendini de, ya "karamsar" ya da "Polyanna" gibi aşırı iyimser kabul eder. Kendini vasat börek yapan, güzel pilav pişiren, ütü yapmayı sevmeyen, kitap okuyup kendini geliştiren biri olarak kabul etmek yerine, "Ben çok kötü, ben çok harika yemek yaparım, çok iyi insanım, çok kötü biriyim" kabul etmeleri vardır. 5 ZİHİN OKUMA: Zihin okuma yansıtma olarak tanımlanan bir süreçtir. İnsanların bizim gibi hissedecekleri inancıyla düşünerek, ya da sezgi ile karşımızdaki kişinin bir hareketini anlamlandırıp sonuçlar çıkartmaktır. İnsanları yeterince dikkatli gözleme, dinlemek, anlamak ve hissetmek yerine, önyargı ve kendi öğretilerimizle yola çıkarak kararlar almak, sonuçlara gitmek, irrasyonel bir düşünce biçimidir ve zarar verir. Sabah asansöre binerken işiyle ilgili kafası çok karışık bir komşunun bizi görmemesine "Benimle konuşmak istemiyor" zihin okuması bir ön yargıdır ve sıkça yapılan bir hatadır. 6 FELAKET TELLALLIĞI: Baş ağrısı yüzünden felç olduğuna inanmak, patronun "bu yazıyı tekrar yaz" demesinden işten atılacağı sonucunu çıkarmak, ya da sevgilisiyle o gün buluşamayacak birisinin "Zaten beni sevmiyor" sonucuna ulaşması. Hataları hayat deneyimine çevirmek yerine "ben berbat, beceriksiz biriyim, feci oldu bu durum" abartması vardır. 7 KONTROL YANILGISI: Burada çevreyi sürekli kontrol etme yanılgısı vardır. Çevremizdeki kişilerin başarısızlığından ve başarısından kendini sorumlu tutma düşüncesi irrasyonel bir düşünce biçimidir. Bunun karşıtı olarak çevremizdeki insanların duygu, düşünce ve davranışlarından da bireyin kendini sorumlu tutması irrasyonel bir davranıştır. Birey çevresindekileri memnun etmek için aşırı yüklenme ve uğraşıya girerek kendi potansiyellerini ve enerjisini kendine harcamak yerine başkaları için didinir durur. 8 MELİ - MALI : "Meli -malı"lar bireye aile ve toplum tarafından öğretilirler. Her şey kanunlara bağlanmıştır hem birey hem de başkaları nasıl olacak tanımlanmıştır. Bunlar gerçekleşmediğinde birey benlik saygısını kaybedebilir. "Dürüst olmalıyım. Sakin olmalıyım. Kızmamalıyım... "bu şartlanmışlıkların başını çeker. 9 SUÇLAMA: Karşısındakini suçlama ve kendini rahatlatma ya da kendini suçlama şeklinde ortaya çıkan bu aksak düşünce şekli bireyin gelişimini engeller. Bireyi etiketlemelere götürür. 10 DEĞİŞTİRME YANILGISI: Başka insanların kendi isteklerimiz doğrultusunda değişmelerini istemek aksak bir düşünce sistemidir ve bizi mutsuzluğa götürür. Herkesin kendi anayasasına göre karşısındakinden davranış beklemesi, çatışmalar doğurur. Her birey, ilişkide olduğu diğerinin farklılığını kabul edip, ilişkiyi yapılandırırken orta noktayı bulabilme becerisine sahip olmayı öğrenebilmedir. 11 FEDAKARLIK SEFERBERLİĞİ: Değiştirme yanılgısı yerine başkalarının istekleri ve doğruları yönünde davranmamız gerektiği ile yüklenmelidir. Kimseye hayır demeden, büyük bir fedakarlık göstererek yaşamak demek, başkalarının onayına ve ödülüne aşırı ihtiyaç duymak demektir. Ödül gelmediğinde nankörlükle karşılaştığına inanan bireyde depresyon ve somatik hastalıklar oluşabilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.