Ana dilimiz ölüyor!

A -
A +

Türküz türkü söyleriz... Ne güzel bir söz. Ne çok mâna ifade ediyor. İyi de, Türküz Türkçe konuşuyor muyuz? "Bu da nereden çıktı , İngilizce mi konuşuyoruz" diye hayret ifade etmenizi beklemek artık maalesef hayal oldu. Nasıl olmasın ki? 'Lavash' yazıp lavaş okursak, 'dönerchi' yazıp dönerci dersek (ki bu cahilliğin katmerlisi; 'ch' ç sesi verir), 'CNN' yazıp si en en okursak 'show' şov okunuyorsa, 'TV' ye teve demek komik oluyorsa, "Biz İngilizce mi konuşuyoruz" diye sormak kimsenin aklına gelmez. Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dildir. Türkçe'nin tüm dünyanın imrendiği bu özelliğini bozmanın ne gibi bir sebebi olabilir? Sadece bu mu? Ya Türkçe konuşurken yapılan vurgu ve tonlamalar. Bunu anlamak için uzman olmak veya İngilizce bilmek gerekmiyor. Önce televizyonda, İngilizce bir kanalda, mesala 'CNN'de haberleri dinleyin. Sonra bizim özel haber kanallarımızı dinleyin. En sonunda da 'TRT'ye kulak verin; ne demek istediğimi anlayacaksınız. Sadece sunuş tarzı değil, mesela; herhangi bir yerde ki muhabirin "Ben falanca, ...... haber, Ankara" demesi (ki bunu yabancı haber kanallarından öğrendik), konuşma tarzı, hitap, muhatabınıza sesleniş, kısaca her şeyin taklit olduğunu göreceksiniz. Ama, en önemlisi dilin 'müziği'. Bu müzik yayını yapan radyolarda da var. Ben buna, "İngilizce vurgusu ve tonlamasıyla, Türkçe konuşmak" diyorum; kulak tırmalıyor. İngilizce her yeri sarmış Bir de milletçe kullandığımız İngilizce veya İngilizce'den bozma kelimeler. Dükkan, otel, yer isimleri, meslekler derken İngilizce kelimeler, dilimizde kanserli hücreler gibi hızla artıyor. Bunlar da Türkçe'nin kanseri; ana dilimiz ölüyor! Bu konuda, Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın'ın görüşleri şöyle: "Kelimelerin bir bölümü teknolojiyle birlikte geldi. Yeni bulunan ve yeni üretilen aletler, ülkemize gelirken adını da birlikte getiriyordu: Air-conditioner, disket, faks, kamera, kompakt disk, monitör, printer, radyo, televizyon, tubeless, video, walkman... Dilimizin tabii gelişmesi içerisinde bu aletlerin çok az bir kısmına karşılık bulunabilmişti: Buzdolabı, bilgisayar, derin dondurucu. Buna karşılık yabancı kaynaklı kelimelerin dilimize girişi her geçen gün biraz daha artıyordu. Yeni bulunan ve üretilen aletlerin adları girmekle kalmadı, bu aletlerin çeşitli özellikleri, parçaları, kullanıcıları ile ilgili kelimeler de dilimize girmeye başladı, hatta bu kelimelerden fiiller türetildi: Air-conditoned araba, kaset diskjokey (kısaltılmış şekli dj, İngilizce söylendi dicey), videojokey (vj, vicey), fakslamak, hardware, software, zapping, zaplamak, zoomlamak... 'Gösteri' dururken 'show' neyimize Kısa bir süre içerisinde yabancı kaynaklı kelime kullanmak bir özenti halini aldı. Günlük hayatta, çarşıda, pazarda, radyoda, televizyonda, basında, okulda, sporda kısacası her yerde yabancı kaynaklı kelimeler artık bilinçsizce kullanılıyordu. Yabancı kaynaklı kelimelerin bir kısmının dilimizde karşılığı yoktu, bunlara karşılık aranmadan bu kelimeler olduğu gibi kullanılmağa başlandı: Klip, promosyon, jakobenizm, kampus, karizma, efekt, ekstre, ergonomi, hit, talk şovcu... Bunları dilimizde karşılığı olan kelimeler yerine yabancı kaynaklı kelimeleri kullanma alışkanlığı takip etti: Türkçemizde 'dönüşüm, değişim, kabuk değiştirme' gibi güzel kelimeler dururken transformasyon; 'uzlaşma' varken konsensus; 'üçleme' varken hat-trick; 'engel' varken handikap; 'gerginlik' dururken stres; 'düzeltme, yenileme' gibi ince anlam özelliklerine sahip kelimelerimiz varken revizyon; 'teşhir salonu' gibi artık Türkçeleşmiş 'sergi, sergi evi' gibi tamamen Türkçe kelimeler dururken show room; 'gösteri' dururken show... İlle de yabancı olsun Yabancı kaynaklı kelimeler bilen bilmeyen tarafından kullanılırken bazen kelimeye yanlış anlamlar da yüklenmektedir. Fransızca'dan geçen promosyon (promotion); 'ilerleme, yükselme, artırma, çoğaltma' anlamlarındayken dilimize adeta 'armağan kampanyası' anlamıyla yerleşmiştir. Öte yandan, sırf yabancı kaynaklı kelime kullanacağım diye okur yazar kişilerimiz bile yanlış kelime kullanmaktadır. Fransızca porte (porte) kelimesi; 'bir iş için gereken para tutarı' anlamındadır. Dilimizde bu kelimenin karşılığı olarak; 'değer' kelimesi bulunmaktadır. Pek çok kişi 'Bu işin mali portresi çok yüksek' diyerek porte kelimesi yerine yanlışlıkla portre kelimesini kullanır. Oysa portre; 'bir kişinin yağlı boya resmi veya fotoğrafı' anlamındadır. Bu yanlış kullanışta anlatım bozukluğu vardır. Halbuki bu anlatım bozukluğuna düşmemek son derece kolaydır. Anlamını tam olarak bilmediğiniz yabancı kaynaklı kelime yerine, Türkçesini kullanırsanız anlatım bozukluğuna düşmekten kurtulursunuz. Her dile başka dillerden kelimeler geçtiğini biliyoruz. Bunun bir ölçüsü vardır, ancak daha vahimi, dilin söz diziminin yabancı dillerden etkilenmesi ve giderek bozulmasıdır. Bu durumu Türkçe'de isim tamlamalarının kullanılışında görmekteyiz. Türkçenin özelliği, tamlayan kelimenin daima tamlanan kelimeden önce gelmesidir. 'A Eczanesi' yerine Eczane A, 'B Oteli' yerine Otel B gibi kullanışlar Türkçe'nin yapısına aykırıdır. Yine bu tamlamalarda tamlanan kelimenin iyelik eki alması gereklidir. Buna rağmen 'dana kıyması' yerine dana kıyma, 'halk ekmeği' yerine halk ekmek şeklindeki tamlamalar da birer yanlış kullanıştır. Yabancı kaynaklı kelimelerin imlâsında ve söyleyişinde birlik bulunmamaktadır. Kimileri simpozyum, transformeyşın, leyzır, maykro derken; kimileri de sempozyum, transformasyon, lazer, mikro demektedir. Bu durum da dilde bir karmaşa meydana getirmektedir. Baybay, çaav, çüüs... Yabancı dillerdeki kelimeleri olduğu gibi çeviri yoluyla Türkçe'ye aktarmak ve kullanmak da bir başka anlam bozukluğu. Üzgünüm, korkarım, banyo almak, duş almak, çay almak, yemeğe almak, artı (ayrıca, ilave olarak, üstelik anlamlarında), bekleme yapmak gibi kelimeler Türkçe olsa da kullanılış yerleri ve şekilleri Türkçe'nin mantığına aykırı olduğu için birer anlatım bozukluğudur. 'Güle güle - Allaha ısmarladık' yerine, baybay, çaav, çüüs, görüşürüz gibi kelimeler de birer Türkçe ifade değildir. Üstelik dilimizdeki 'görüşürüz' şeklindeki bir ifade tehdit, göz dağı bildirmektedir. İş bunlarla da kalmadı. Ünlemlerimiz değişti. Artık hayret verici bir durum karşısında vaouv diye sesleniliyor. Kelimelerimizden bazıları da İngilizce kelimelere benzetilerek söylenilir oldu; herıld (her hâlde). Sömürü mü cahillik mi? Niçin genç bir insan taraftarı olduğu takıma yakıştırdığı 'efsane' benzetmesini, formasını arkasına legend diye yazar. Özel televizyonlarda 'enkırmen'lerimiz var. Ülkemizde çoğu zaman gündemde olan ve bizi ilgilendiren konularda duyarlı olduklarını bildiğimiz bu kişiler kendilerini böyle adlandırmakta bir sakınca görmüyorlar. Bunlar sadece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa özenti bir kara cahillikten mi oluyor dersiniz? Bunlar sebeplerden bazıları olsa da, hatta bazı planlı hesaplarda olsa, bence işin içinde büyük ölçüde şuursuzluk ve dikkatsizlik de yatıyor. Bir de duyduğumuzu söylüyoruz. Dil duyarak öğreniliyor. 'Teferruat veya ayrıntı' varken çok duyduğunuz için detay diyoruz. Veya , bize ne söylenirse onu biliyoruz. Mesela , 'TRT'ye tiarti veya 'TGRT'ye ticiarti demek aklımıza gelmezken, diğer İngilizce kelimeleri hiç düşünmeden söylüyoruz. Türkçemizle gurur duymalıyız Bu hastalıktan nasıl kurtulacağız? Öncelikle "Türkçemizle" gurur duymalıyız. 100 bini aşkın söz varlığına, 5 bin yıllık bir geçmişe sahip Türkçe, dünyada en çok konuşulan diller arasında 5'inci sırada. Sonra da dilimize sahip çıkma şuuruna sahip olmalıyız. Bu konuda TDK Başkanı Akalın'ın görüşleri şöyle: "Türkçe bilinci toplumda yeterince yaygınlaşmamış. Kasap bile işyerine yabancı isim koyuyor. Kent merkezlerindeki işyerlerine başta İngilizce olmak üzere değişik dillerden isimler konuluyor. Bu, dilimizin zenginliğinin farkında olmadığımızı gösteriyor. Kitle iletişim araçlarının da yabancı kökenli kelimeleri kullanması dildeki olumsuzlukları hızla artırıyor." Eğitim şart! Bir diğer konuda , Türkçe'yi doğru ve güzel kullanmak. Yine Akalın'a kulak verelim: "Toplumun büyük kesimine seslenen radyo ve televizyon sunucularının, muhabirlerin ve spikerlerin Türk dilini doğru kullanmalarını sağlamak, radyo ve televizyonlarda yanlış ve kuralsız kullanımların zamanla birtakım yaygın yanlışlar haline gelip dile yerleşmesini önlemek, Türkçe'yi dağınıklık ve başıboşluktan kurtarmak, keyfi kullanımların önüne geçmek, rahat ve kolay anlaşmayı esas alıp toplumda dil ve düşünce birliğinin kurulmasına yardımcı olmak, Türkçe'nin gelişmesi, özelleşmesi, zenginleşmesi, çağdaş kavramları karşılayacak düzeye ulaşması için radyo ve televizyonların katkılarını sağlamak, radyo ve televizyonların yayınlarıyla Türkçe'nin bilim dili olarak görülmesini sağlamak, bu duruma engel olan yanlış kullanımları göstermek ve gerekli tedbirleri almak." > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi, Gençlerin Dünyası Köşesi, 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna, İstanbul e-mail: betul.altinbasak@tg.com.tr Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.