"Yalancı" sözcüğünü duymak, insanı ne kadar rahatsız ediyor, öyle değil mi? Herkes hiç yalan söylemediğini, yalan söyleyeni de sevmediğini söylese de zaman zaman başvurduğumuz bir savunma, korunma aracıdır. Uzmanlara göre tüm insanlar çeşitli defalar yalan söylemek durumunda kalmıştır. Günlük hayatın küçük pembe yalanlarını düşünün. Hiç mi, işe geç kaldığınız için "otobüsü kaçırdım", ya da bir randevuya geçiktiğinizde "trafik sıkıştı" demediniz. Bunlar hoş görülebilir cinstendir, ancak çok sık kullanıldığında rahatsız edici, olumsuz bir davranış biçimi haline gelirler. Beden dilimiz yalan söyleyip söylemediğimizi ele veriyor. İnsanoğlunun attığı her adım bilim tarafından mercek altında. Gerek günlük hayatımızda gerekse iş dünyasında etrafımızdaki insanların tepkilerine dikkat ederek bir konuda yalan söyleyip söylemediğini kestirmek mümkün. Çünkü yapılan araştırmalar göstermiş ki yalan sırasında hemen hemen herkes ortak davranışlar sergiliyor; Ellere dikkat! Bakın bu araştırmalardan çıkan ortak sonuçlar neler; * Yalan söyleyen kişilerin elleriyle yaptıkları jestler azalıyor. Normal olarak el jestleri ifadeyi güçlendirmek amacıyla yapılır. Kişi büyük çoğunlukla konuşulan kelimelerin anlamını artırmak için yaptığı el hareketlerinin farkında değildir. İnsan konuşurken elini salladığını bilir ancak ellerinin gerçekte ne yaptığını bilmez. Ellerinin bir şeyler yaptığını bilmek, ancak ne yaptığını tam olarak bilmemek kişiyi şüpheye düşürür ve böylece ellerin hareketleri azalır. Belki de insan içinde yaşadığı çelişkiden dolayı ellerinin kendisini ele vereceğinden çekinir ve ellerini ya cebine sokar, ya üzerine oturur veya bir eliyle diğerini tutar. * Yalan söyleyen kişinin elini yüzüne götürme ve yüz çevresine değdirme sayısı artmaktadır. Bir konuşma sırasında insan elini arada sırada yüzüne götürür. Ancak kişinin samimi olmadığı bir görüşmede bu jestin sayısında çok büyük ölçüde artış görülmektedir. Elin yüze gitmesi sırasında yapılan hareketler çeneyi tutmak, dudaklara bastırmak, ağzı örtmek, burna değmek, yanağı ovuşturmak, gözün altını kaşımak, kulak memesini çekmek ve saçla oynamaktır. Bir yalan sırasında bütün bu jestlerin sayısında artış görülmekle beraber ağzı örtmek ve burna değmek jestlerinde adeta patlama olur. İnsan ağzından çıkacak kelimeleri tutmak ve yaptığını örtmek ihtiyacı duyar. Fizyolojik değişiklikler Parmaklar dudakların üzerinde trampet çalabilir, işaret parmağı üst dudak üzerinde durabilir veya el ağzın hemen yanında durabilir. Çocuklar yalan söylerken elleriyle ağızlarını kapatırlar. Hiç şüphesiz yetişkinler için elin ağza gitmesi, kişinin yalan söylediği konusunda tek belirleyici hareket değildir. Kişi söylediği konusunda tereddüt içindeyse, hata yapmaktan korkuyorsa, zaman kazanmak istiyorsa da eli ağız çevresinde olabilir. Bu sebeple elin burna gitmesi, ağzı örtmesine kıyasla daha gelişmiş, ince ve soyutlanmış bir harekettir. Ağızı örtmeye gelen el, hemen yukarda bulunan burna uzanır ve böylece daha sembolik ve stilize bir hareket yapılmış olur. Yalan söyleyen veya ağzından çıkanlar konusunda yeterince samimi olmayan bir insanın elinin burnuna gitmesinin en önemli sebebi fizyolojiktir. Çünkü yalan söylediği sırada bir iç gerginlik yaşayan insanın bedeninde birçok fizyolojik değişiklik olur. Kan basıncının yükselmesi, kalp vurum sayısının artması, ter bezi faaliyetlerinin artması gibi yalan söylerken kaydedilen fizyolojik değişikliklerin yanı sıra burunda bir kaşınma duygusu yaşanır. Coldoni'nin ünlü masalında yalan söyleyen Pinokyo'nun burnunun büyümesi sebepsiz değildir. Yazar son derece önemli bir gerçeği yakalamış ve abartarak çocuk literatürüne geçirmiştir. * Yalan söyleyen bir insan konuşurken beden hareketlerinde bir artış olur. Yalan söylendiği zaman duyulan rahatsızlık ve huzursuzluk, özellikle otururken kişinin durumunda değişiklik yapmasına, oturduğu koltukta öne-arkaya veya sağa-sola hareket ederek, pozisyon değiştirmesine sebep olmaktadır. Bu pozisyon değişikliğinin ardında büyük bir ihtimalle "Keşke başka bir yerde olsaydım" duygusu yatmaktadır. Ya iş görüşmeleri... * Yalan söyleyen bir kişinin el jestleri azalırken, el sallama hareketi artmaktadır. Belki de böylece kişi elini silkme biçiminde hafif hafif sallayarak, sözleriyle ilgili sorumluluğun kendisine ait olmadığını anlatmak istemektedir. * Yalan söyleyen bir insanın yüz ifadesi büyük çoğunlukla normale çok yakındır. Bu alanda uzmanlaşmadan, bir kişinin mimiklerine bakarak yalan söylediğini anlamak çok güçtür. Yüz ifadesinde yalanı ele veren en önemli ipucu, kişinin gözlerini sık sık konuştuğu kişiden kaçırmasıdır. Bu araştırmalardan elde edilen bilgileri mutlak doğrular olarak değil, geçerIiliği tekrarlanmasına ve izlediği sıraya bağlı -her şeyden önemlisi- kişinin içinde bulunduğu bağlamın değerlendirilmesiyle anlam kazanan bir anahtar olarak kabul etmek gerekir. Yine bu konuda araştırma yapan uzmanlara göre yukarıda sıralanan özelliklerin varlığı kişinin yalan söylediğini değil, yalan söyleme ihtimalinin olduğunu gösterir. Mesela, iş için mülakata çağrılan bir kişi, kendisine sorulan sorularla bunaldığı zaman elini birçok defa yüzüne götürebilir ve oturduğu yerde huzursuzluk işaretleri gösterebilir. Bütün bunların, adayın vereceği bilgilerin nasıl değerlendirileceğini bilememesinden ve hata yapmak endişesinden kaynaklanması da muhtemeldir. Yaşama sevinci "Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz?: Kendi idam sahnesi... Çarın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı. Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi. "Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine... Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı. Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı. Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı: Yaşama sevinci... Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche'nindir: "Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar". Bugün güzel bir Pazar sabahı. Kimimiz dertlerle kimimizde içinde küçük kıpırtılarla güne merhaba dedi bu sabah. Pazarın en kötü yanı ilk iş gününe çok yakın olmasıdır. Bu yüzden uyanınca çok zaman aklımıza önce yapılacak işler, ödemeler, toplantılar, kısacası hayata dair bir çok sıkıcı iş gelir. Oysa bugün çok özel bir gün. Çünkü başlayan güne siz de dahilsiniz ve yapabileceğiniz onlarca da güzel şey var. Sevdiklerinizle bir kahvaltı, gazeteleriniz, dışarıdaki insanın içini ısıtan güneş hepsi hepsi Allah'ın görmeyi bilen gözlere, hisseden kalplere verdiği kendi küçük, tadı büyük mutluluklar. Bunların adı iç huzuru. Hayatta çok önemli iki şey var ki, birisi sağlık diğeri iç huzuru. Hep söylüyoruz insan olmak demek kederle, sevincin yanyana olduğu bir yolda ilerlemek demek. Onların üstesinden gelebildiğimiz hayatı bir lütuf olarak gördüğümüz zaman etrafımızdaki her şey gerçek değerini buluyor. Şükretmek için aslında ne çok şeyimiz var. Düşünsenize yukarıdaki gibi size yaşamak için sınırlı günlerinizin kaldığını söyleseler aklınıza, işiniz, toplantılarınız, ya da kazanmayı arzu ettiğiniz paralar mı yoksa sevdikleriniz, onlarla geçireceğiniz günler mi gelir? Unutmayın bugünden yarına garantimiz yok. Sevdiklerinizi, hasta yakınlarınızı ziyaret edin ve hayatın asıl anlamının onlar olduğunu unutmayın. Günü güzel yaşayın ve umutlarınızı daima olumlu düşüncelerle besleyin. Kötü günler geçirdiğinizi düşünüyorsanız unutmayın güneş her sabah en koyu karanlığın ardından doğar. Sevgiler B.A. Başarılı kimdir? Çoğu zaman ve çok gülümsemek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştrilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine tahammül edebilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki "en iyiyi bulabilmek"; sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi hale getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek; bir tek hayatın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat nefes almış olduğunu bilmek. İşte "başarmış olmak" budur. Zengin kimdir? Payına düşenle mutlu olabilendir. Benjamin Franklin ---------------------------------------- Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi, Gençlerin Dünyası Köşesi, 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna, İstanbul e-mail: betul.altinbasak@tg.com.tr Fax: 0 212 454 31 00