GÜNLER nasıl da geçiyor, okullar açılıyor, açıldı derken 2 ay geride kaldı bile.... Şu sıralar birçok öğrenci de telaş içinde ders çalışıyor. Çünkü ilk yazılıların, ara sınavların tam zamanı. İşi baştan sıkı tutmak en güzeli. Aksi halde biriken notlar, kaçırılmış dersler çok daha fazla yorgunluk oluşturup yıl sonunu üzücü bir noktaya getirebiliyor. Ya küçük öğrencilerimiz. Onlar da okumayı öğrenmenin tatlı telaşı içindeler. Bu haftaki konumuzun konukları okul hayatının henüz çok başındaki geleceğin gençleri. Okula yeni başlamış çocuğunun harfleri mesela "p"yi "d" ,"d" yi de "p" yazdığını, birtakım kavram karmaşası yaşadığını, ay ile günü karıştırdığını, bu durumun nedenini anlayamadığını anlatmış bir okuyucumuz. Bir başka okuyucumuz da ikinci sınıftaki çocuğu için benzer şeyler yazmış ve çocuğunun "disleksi" sorunu olduğunu belirtmiş. Disleksi nedir? "Disleksi", ailelerin çoğunlukla ilkokul çağında tanıştığı bir öğrenme bozukluğu problemidir. Karşılaşınca da panik halinde çocuklarının zekasından şüphe ettikleri, büyük bir problem haline getirdikleri bir aile travmasıdır. Okuyuculardan gelen mektuplardaki panik bu gerçeği doğruluyor. Aileler genelde şu telaş içindedirler: "Haftanın günlerini öğrenebilecek mi?", "Bilgisayarda her şeyi yapıyor da 2 ile 2'yi neden toplayamıyor?", "Niye okulda iyi değil?", "dede"yi neden "bebe" diye okuyor?", "Ben çocuğumu akıllı zannederdim, neden bu sorunları yaşıyoruz ?", "Dört farklı aritmetik probleminin hepsine birden neden aynı cevabı veriyor?", "Her yıl aynı noktada, sanki yalnızca yaşı büyüyor". Ya çocuğunuz... 'Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum', 'Ben yeterince iyi değilim', 'Ben aptalım', 'Ben geri zekâlıyım', 'Kimse beni sevmiyor' gibi duygu ve düşünceler öğrenme bozukluğu olan ve psikolojik destek almayan çocukların hissettiklerinden yalnızca bir kısmı. Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi öğrenme bozukluğu sebebiyle hayatta kazandığı tecrübeler, onun kendine ilişkin olumsuz düşünceler geliştirmesine yol açar. Çünkü, ailesi ya da öğretmeni çoğunlukla yalnızca olumsuz yönleriyle ilgilenir; olumlu yönleriyle ilgilenen pek olmadığından kendini sevmemesine ve kabul etmemesine yol açan duygu ve düşüncelere sahip olur. Başarısız ama zeki... Uzmanlara göre onlar okulda başarısız, ama zeki çocuklardır. Bu çocuklar "çini"yi "için" diye okurlar. 41'i 14, p'yi d, d'yi p yazarlar ve bir kelimeyi oluşturan harflerin sırasını hatırlayamazlar. Ödevlerini tahtadan alamazlar, kitaplarının yerini unuturlar, eşyalarını kaybederler, içinde bulundukları yılı, günü ve mevsimi ayırt edemezler. Kahvaltıya öğle yemeği diyebilirler; dün, bugün ve yarını karıştırabilirler. Gördüklerini hatırlayamazlar ya da zihinlerinde canlandıramazlar. Okurken kelime atlarlar. Hecelerin seslerini karıştırır, sessiz harflerin yerini değiştirirler. Elleri kullanmada beceriksizdirler. Bu çocuklar sınıfta öğrenemezler. Bu çocuklar, bir cümle ya da fikrin ortasından başlayabilirler ya da bir cümlenin ortasında durabilirler. Hal böyle olunca da bu çocukların aileleri doğal olarak diğer anne babalara göre farklı duygular yaşıyorlar. Kimisi problemin sebebini dışarıda görüyor ve çözümü, okul-öğretmen gibi dış etmenleri değiştirmekte arıyor. Kimisi suçluluk duyuyor, kızgınlık hissediyor. Uzmanlara göre endişe veren bu durum, anne babaları depresyona kadar sürüklüyor. > Birçok ünlü disleksi var Disleksi bir hastalık değil. Disleksililer de toplumların ilgilenip destek vermesi gereken "farklı"lardan. Onları kelime dünyalarında zorlukları olan bireyler olarak görmek gerekiyor. Çünkü, onlar kelimeleri kopyalarken değil, adlandırırken zorluk çekiyorlar. Disleksinin tanınmadığı aile ve okul ortamlarında yetişen çocuklarda okuyamamak ve varsa diğer öğrenme bozukluklarını da yaşamak yüzünden güven kaybı oluyor ve bu temel güvensizlik duygusu hayatın her alanına yansıyor. Dolayısıyla disleksinin yaş ilerledikçe geçtiği düşüncesi de artık kabul görmüyor. Bozukluk yetişkinlikte de sürüyor. Disleksililerin çoğu yetişkinliklerine kadar okumayı öğrenmiş oluyorlar, ancak yavaş okuyorlar. Bu arada disleksiyle ilgili yanlış kanaatler de var. Bu yanlış düşüncelerin en önemlilerinden biri bu bozukluğun zekâ düzeyi yüksek olanlarda görülemeyeceğine ilişkin olanı. Oysa, disleksililer zekâ düzeyleri düşük olmadığı gibi özel yetenekli de olabiliyorlar. Buna en önemli delil, disleksili olduğu bilinen bilim adamları ve sanatçılar: Albert Einstein, William Butler Yeats, George Patton, Harry Belafonte, Leonardo da Vinci, Auguste Rodin, Tom Cruise ve Cher gibi... İkinci bir yanlış düşünce de ayna yazısı adı verilen yazıyı tersten yazma, harf ya da kelimelerin yerini değiştirme durumunun yalnızca disleksililerde görüldüğü görüşüdür. Oysa, yazmayı yeni öğrenen her çocukta ayna yazısı yazma durumu ortaya çıkabiliyor. > Tedavi nasıl yapılıyor? Disleksili çocuklara yüzde 6.6 gibi düşük oranda doğru teşhis konulduğu gereksiz ilaç kullanımı ve yanlış yönlendirmelerin de yapıldığı belirlenmiş. Bu yüzden teşhis koymadan önce uzun ve incelikli uygulamalar yapmak gerekiyor. Pedagoglar ebeveynlere ve eğitimcilere önemle şu tavsiyede bulunuyor:"Asıl olan insan kalitesidir. Bireylerin kendileri hakkında olumlu düşüncelere sahip olması gereklidir. Herkes birbirinden farklıdır. Kimisi trigonometriyi iyi bilir, kimisi bilmez. Kimisi atletiktir, kimi değildir. Kimisinin yazısı iyidir, kimisinin kötüdür. Önemli olan güzel anlarda yüreğiyle gülebilen, çevresine sevgi ve dostluk verebilen, güvenilir olan ve insanlarla olumlu etkileşimler kurabilen bireyler olabilmektedir. İyi arkadaş, iyi eş, iyi anne baba olmak için gereken bu özellikleri öğrenme bozukluğu olan çocuklar da taşıyabilirler ve topluma üretken bir biçimde katkıda bulunabililer. Çocuk ve anne baba açısından en olumlu yaklaşım, anne babanın problemin varlığını kabul ederek, çocuğa yardım yoluna geçebilmesidir. En uygun ve yeterli yardımın verilebilmesi şansı da 'Evet, benim çocuğumda öğrenme bozukluğu var.' diyebilmeyi yürekten başarmayla artar." > Üniversite ve dil okulları fuarı sizi bekliyor... İSTANBUL- Dünyanın önemli üniversite ve dil okullarının katılacağı, yurt dışında üniversite, master, sertifika, lise veya dil eğitimi almak isteyenler için düzenlenen, "13. Akare Yurtdışı Eğitim Fuarları" 16-20 Kasım tarihleri arasında İzmir, Ankara ve İstanbul'da kapılarını açıyor. Fuarlar, Amerika, Kanada, İngiltere, Avustralya, Estonya veya İsviçre gibi farklı kültürlere sahip ülkelerde eğitim görmek isteyenler için fırsat niteliği taşıyor. Yabancı eğitim kurumlarının temsilcileri, fuar boyunca gelecek binlerce kişiye yurt dışında eğitim ve hayat şartları hakkında her türlü bilgiyi verecik. Amerika'dan 16, İngiltere'den 24, Fransa'dan 2, Kanada'dan 1, İsviçre'den 2, Estonya'dan 1, Mısır'dan 1 ve Uluslararası nitelikte 3 okulun katılımcı olduğu Akare Yurtdışı Eğitim Fuarları'na giriş ücretsiz. Geçtiğimiz yıl 15 bin kişinin ziyaret ettiği Akare Yurtdışı Eğitim Fuarları, 5 yıldır yılda iki kere Haziran ve Kasım aylarında İstanbul, Ankara ve İzmir'de gerçekleşiyor. Akare Yurtdışı Eğitim Fuarları ayrıca iki yıldır Kazakistan, Fas ve Bulgaristan olmak üzere 3 ayrı ülkede de düzenleniyor. Fuar 16 Kasım'da İzmir Hilton, 17 Kasım'da Ankara Hilton, 19 ve 20 Kasım tarihlerinde de İstanbul Ceylan-Intercontinental otellerinde gerçekleşecek. www.akare.com.tr > Osman Bahattin Dirlik