"G elecek korkusu" deyince ne anlıyorsunuz? İnsanı ürküten, bir bilinmeze karşı şüpheye tedirginliğe iten ciddi bir problem, öyle değil mi? Zaman zaman hepimizin derinden hissettiği hatta bazen de bu sebeble ciddi korkulara kapıldığı bu durumun altında yatan sebepleri hiç düşündünüz mü? Çok yakın bir tarihten örneklersek, kısa bir süre önce üniversite sınavı bitti, bir çok genç, heyecanla sonuçları bekliyor, ciddi bir stres altındalar. Stresin kaynağı araştırıldığında da karşımıza çıkan ilk sebep, gelecek korkusu. Diğer taraftan üniversiteyi bitirmeye hazırlanan bir çok gencin kaygısı da "Bir iş bulabilecek miyim acaba?" korkusu. Hayatta herkesin bir kaygısı var. Bir annenin kaygısı evi, çocuklarının geleceği, babanın kaygısı kendisine bağlı insanların hayatı idame ettirememe, gencin kaygısı başarılı olamama. Örnekleri artırabiliriz de. Ancak hepsinin kaynağına bakınca da karşımıza çıkan sonuç yine gelecek korkusu oluyor. Uzmanlara göre de stres ve depresyonun altında yatan gerçek sebeplerden birisi gelecek korkusu. Gelecek korkusu en yaygın ve pek çok kişinin elinde olmadan mustarip olduğu bir korku. Değişim korkusu Psikolog Derya Öztürk'e göre bu durumda insanların daha derinlerinde bilinmeyen ve yeni korkusu yatıyor. O da değişim korkusu. Ne de olsa bildiğimiz her şey şartları çok iyi olmasa da güvenlik ve konfor alanımız olarak algılanıyor zihnimiz tarafından. Yani maaşımızdan ya da çalışma ortamından memnun değiliz ama aynı işte çalışıyoruz. Hastayız ama iyileşmek istemiyoruz, her gün kavga ediyoruz ama eşimizden boşanamıyoruz vs. Ve kişi aslında memnun olmasa da şartlarını değiştirmek istemiyor farkında olmadan. Çünkü 'yeni'den korkuyor. Yeni hayatına girmesin diye sürekli düşünüp duruyor ve zihnini bir türlü susturamıyor. Düşünmez ve kontrol etmeye çalışmaz ise gelecekte başına gelebileceklerden o kadar çok korkuyor ki. Ya öyle olursa, ya böyle olursa, ya şöyle olursa gibi varsayımlar üretip duruyor ve sürekli geleceği kontrol altında tutmaya çalışıyor. Zihni sürekli çalışıyor. Hata yapmaktan o kadar çok korkuyor ki, hata yaparsa; sahip olduklarını kaybedebilir. Sahip olduklarını kaybederse istemese de hayatına yeni olan girecek. Ama o yeniyi bilmiyor. Yeni karşısında ne hissedeceğini bilmiyor. Ya hoşlanmazsa yeniden. Ya memnun olmazsa. Ya üzülürse ya acı çekerse ya pişman olursa. (Bu arada stres hormonları sürekli salınıp duruyor) İnsanlar neden huzursuz? İnsanlar yeni olanlan, acı çekmekten ve mutsuz olmaktan öyle çok korkuyorlar ki, bilinçaltında yatan bu korkuların çoğunlukla farkında bile değiller. Yüzeydekiler ile o kadar çok meşguller ki. Ama bir yandan da mutsuzlar ve aslında içten içe acı çekiyorlar. Çünkü gerçekte içimizdeki ne ise dışımızdaki o olur. (Mutsuzluk, stres, acı, başarısızlık, korku vs.) Bu yüzden zaten insanların neredeyse tamamı mutsuz ve mutluluğu arıyor. Madem şartlarından memnun o zaman neden mutlu değil insanlar. Huzurlu değiller. Bu da hayattaki paradoks işte. Hem yeniden korkuyor hem eskiyi bırakamıyor. Sürekli bir çatışma yaşıyor kendi içinde. Ve hayattaki tüm başarısızlıklarımızın psikolojik ve fiziksel rahatsızlıklarımızın, huzursuzluklarımızın altında neredeyse hep bir çatışma var ve bu çatışma çözülmeden hayatta ilerleyemiyoruz da. Gelecek korkusu çok fazla olan insanlar ne yazık ki şimdiki anı yaşayamıyor ve yaşadıkları andan keyif alamıyorlar. Zihinleri sürekli olarak ya geçmişte ya gelecekte yaşıyor. Mutluluk ya geçmişte ya da gelecekte oluyor bu durumda. Depresyonun altındaki en önemli sebeplerden birisi zihnin geçmişte ve gelecekte yaşaması. Şu olunca mutlu olacağım bu olunca mutlu olacağım diyerek zihinlerini sürekli gelecekte olabilecek olması muhtemel şeylere programlıyorlar. Peki bunların temelinde ne yatıyor; * Cesaret ve özgüven eksikliği. * Sorumluluktan korkmak. Nasıl kurtulabilirsiniz? Psikolog Öztürk, herkesin şartları ne kadar olumsuz da olsa rahatının bozulmasını istemediğini söylüyor: "Hastalar iyileşmek istemiyorlar çünkü iyileşmek onlar için yeni bir şey. İyileşirlerse sorumluluk almak hayata dönmek, çalışmak lazım. Bir de tabiî ki gördükleri ilgiyi, sevgiyi ve şefkati artık göremeyeceklerine inanıyorlar içten içe. İş değiştirmekten korkuyorlar çünkü şartları ne kadar kötü olsa da yeni bir iş yepyeni sorumluluklar ve risk anlamına geliyor. Yani hayatımızı korkular yönetiyor. Gerçekte insanoğlu yalnızca iki korku ile dünyaya gelir. Birisi düşme diğeri ise yüksek ses korkusudur. Bunun dışındaki tüm korkular öğrenilmiş korkulardır. Yani geçmiş tecrübelerimizden edindiğimiz ve kendi zihnimiz tarafından gerçek algılanan korkulardır. Gerçekte yokturlar. Yani hepsi zihnimiz tarafından oluşturulmuş sanal korkulardır. Ve hepsinden kurtulmak mümkündür. Yeter ki bu korkulara sahip olduğunuzu kabul edin ve kurtulmak isteyin." Korkularınızı yenmek için ne yapacaksınız? İşte size reçete: Cesaret ve özgüven: Kendinize güvenin. Gereksiz cesaret, baş ağrıtır ancak sürekli korkak davranarak hayatı ertelemek, atılımlardan kaçmak da bir çok fırsatı kaçırmanıza sebep olur. Hayat kalitenize özen gösterin: Zaman kullanımı, sağlığa gösterilen özen, kişinin kendisine verdiği değer, hayat kalitesini belirleyen çok önemli unsurlardır. Bu sebeple zamanı iyi kullanın. Her işin başı sağlık: Sağlık olmadan hiç bir şey olmaz. Kötü beslenme (aşırı şeker, kahve, sigara tüketimi), uykusuzluk, yetersiz dinlenme de insanın hayat kalitesini düşürür. Bu durum dikkatin yoğunlaşmasını engellediği için de, hayatta hata yapma ihtimali de artar. Uygun stratejiyi bulun: Ders gerekliliklerini yerine getirmek ve öğretmenlerin beklentilerini fark edip uygun davranmak kaygıyı azaltıyor. Dolayısıyla ders başarısını da artırıyor. Eğer uygun strateji belirlenmezse, sınav anında zamanı ve bilgiyi etkili kullanmakta yetersizlik görülür. ------------------------- Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi, Gençlerin Dünyası Köşesi, 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna, İstanbul e-mail: betul.altinbasak@tg.com.tr Fax: 0 212 454 31 00