İNANILIR gibi değil, dünya güneş çevresindeki turunu bir kere daha tamamladı ve biz yine yeni bir yıla girdik. Şu sıralar herkes etrafındakilere birbirinden güzel yeni yıl dileklerinde bulunuyor. Her yerde yeni yıl ile ilgili mesajlar, giden yıl ile ilgili değerlendirmeler var. Her yeni yıl, başlangıçta insanı heyecanlandırıyor, kutlamalara vesile oluyor. Oysa giden koca bir yıl ömrümüzden... Başka bir açılımla 365 gün 6 saat daha azalan bir hayat. Zamana dur diyemediğimize göre belki de herkesin performansını değerlendirdiği, önündeki yeni yıl için hedeflerini ortaya koyduğu, tecrübelerini ve birikimlerini değerlendirme fırsatı bulduğu iyi bir başlangıç diye bakmak lazım bu geçen zamana. Her yeni yıl; yeni atılımlar, yeni umutlar olarak çıkmalı karşımıza ve her yılda bir öncekinin üstüne bir şeyler koyabilmeli. Keşkeler az olmalı hayatımızda. Zaman en verimli ve en etkin şekilde kullanılabilmeli. Bu bakımdan bu yıla ilk önce zamanı nasıl kullandığınızı düşünerek başlayın. Bilirsiniz yeni yılın ilk günleri hep iki şeyi gündeme getirir; ne yaptım, ne yapmak istiyorum? Önce biraz geriye gidelim. 2005'e 2004'te planlayıp da hayata geçiremediğiniz kaç isteğinizi arkanızdan sürükleyerek girdiniz? Okul, iş, yabancı dil, yurt dışı, evlilik, sosyal faaliyetler, hobiler kaç kitap okuyup kaç filme gittiniz? Zaman terazisinin kefesi Hadi hadi... Düşünün, yılın kaç gününü sevdiklerinize ayırdınız? Ya şimdi durumunuz nedir? 2006'ya nasıl girdiniz? 2004 ile 2005 arasındaki fark açıldı mı? Hallettiniz mi birçok işinizi. Zaman terazinizin, artı kefesi daha ağır basıyorsa gayet güzel, siz 2006 beklentilerinizin daha fazla hayalini kurabilirsiniz demektir. Yok eğer durumunuz tam tersi bir tablo çiziyorsa maalesef zarardasınız ve geri dönüşü olmayan kaynağınızı biraz boşa harcadınız demektir. Pazartesi itibarıyla hepimiz bir telaşa kapılıp yine sağa sola koşturacağız. O yüzden gelin isterseniz bugün yeni yıl ajandanızı elinize alın ve bir yazın bakalım. Bir önceki yıldan farklı neler yapmışsınız, nerelerde tıkanmışsınız ve bu yıl neler yapmak istiyorsunuz. Sürekli olarak başarılı ve mutlu olabilmenin birinci şartının zamanı iyi planlamaktan geçtiğini konuşuyoruz. O zaman, biraz etkili zaman kullanımı konusundaki tavsiyelerden yararlanalım ve bir öncekinden daha farklı bir doğrultuda yeni yıla merhaba diyelim. Zamanı yönetin Zamanı yönetebilmek mümkün mü? Eğer mümkünse ne tür özellikler ve metotlar gerektirir? Zamanı etkin kullanmamızı önleyen etkenler nelerdir ve nasıl ortaya çıkarlar? Gelin isterseniz işe önce bu soruların cevabıyla başlayalım. Evet, konunun uzmanlarına göre zaman yönetilebilir bir kaynaktır. Bu etkenleri ortadan kaldırmak için kullanılabilecek en etkin çözüm de şüphesiz zamanı planlamak, yani onu bir anlamda yönetebilmektir. Zeyyat Sabuncuoğlu'na göre; "Başarılı zaman yönetiminin, daha çok çalışmayla her günü son dakikasına kadar doldurup da geceleri yorgun ve bitkin düşmeyle ilgisi yoktur. Başarılı zaman yönetimi, normal olarak yapmak üzere başladığımız her şeyi ikmal edecek zamanı olmak demektir. Zaman yönetimi, yanlış işleri hızlı yapmak değildir. Amaç doğru işleri kısa zamanda yapmaktır. Zaman kolaylıkla kontrol edilemez, biz sadece kendimizi ve kendi zamanımızı kullanmayı yönetebiliriz. Başarı, ertesi güne ne kaldığıyla değil, bu gün neler yaptığımızla ilgilidir." > Altın tavsiyeler Zaman yönetiminin uygulanmasına ilişkin olarak bütün kaynaklarda yazarların kişisel tecrübelerine dayalı görüşlerinin ağırlık kazandığı tavsiyeler bulunmaktadır. Özkan Leblebici'nin derlediği uzman görüşlerinden bazıları şöyle: * Öncelikle zamandan ne beklendiğinin belirlenmesi, hedeflerin ortaya konmasını gerektirir. Hedefler akılcı ve gerçekçi olmalıdır. * Acil olanla önemli olan arasındaki farkın iyi algılanması önemlidir. * Amaçlara ulaşmak için bütün faaliyetlerin planlanması çok önemlidir. * Görevler listemizi zamanlandırmamız faaliyetlerimizin kontrolünü sağlar. * Zamanımızın ne kadarını neye harcadığımızı bilmek, gelecek planlamalar açısından çok önemlidir. Bize gelecekte zaman kazandırır. * Kişisel disipline sahip olmak ve gerektiğinde "hayır" diyebilmek, planlarımızın geleceği açısından çok önemlidir. * Biyolojik çalışma zamanımızın tespiti, planlamamızı etkileyen çok önemli bir konudur. Günün hangi saatinde daha verimli olduğumuzu bilin. * Doğru işi doğru yapmaya özen göstermek önemlidir. Doğru şeyleri yapmak etkililik, işi doğru yapmak ise yeterlilikle ilgilidir. * İşler küçük parçalara bölünerek yapılabilir. * Mükemmeliyetçi olmaktan kaçınmak önemlidir. * Uzun süre çalışmak, zamanı iyi yönetmek değildir. Küçük başarılardan sonra kendimizi ödüllendirmemiz, az da olsa eğlenceye zaman ayırmamız, zamanımızı gelecekte daha verimli kullanmamıza yardım edecektir. Huzurlu, sağlıklı ve başarılı, 'keşke'siz bir yıl geçirmeniz dileğiyle.. Hikayeden alınacak ders Dört mevsim masalı Her biri birbirinden farklı güzellik taşıyan mevsimlerin hikayesini duymuş muydunuz? Bakın size kafanızı dağıtacak, sizi mevsimlerini öğrendiğiniz ilkokul sıralarına götürerek yüzünüzde küçük bir tebessüm oluşturacak hoş bir hikaye: Bir zamanlar Toprak Ana, evinde yalnız yaşıyormuş. Yalnız yaşamak zormuş, bu yüzden canı çok sıkılıyormuş. Bir gün kalkmış, gök kralına misafirliğe gitmiş. Sarayın kapısına varınca, gürültüler, patırtılar duymuş. Kapıdaki nöbetçiye, "bunların ne olduğunu" sormuş. Nöbetçi: - Ne olacak, demiş. Mevsim kardeşlerin gürültüsü. İkisi kız, ikisi oğlan dört yaramaz çocuk var. Kavga edip duruyorlar. Toprak Ana: -Onları bana gönderin, demiş. Ben yalnızım, biraz da benimle otursunlar. Nöbetçi Toprak Ana'nın isteğini krala söylemiş. Kral da "peki" demiş. Toprak Ana bunun üzerine evine dönmüş, mevsim kardeşleri beklemeye başlamış. Önce en küçük kardeş gelmiş. Pembe, beyaz saçlı, güzel bir çocukmuş. Toprak Ana'ya : -Benim adım İlkbahar, demiş. Size ufak bir armağan getirdim. İlkbahar, çantasını açmış, çantasından tomurcuklanmış dallar, renk renk çiçek demetleri, cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar çıkarmış. Çok geçmeden ikinci kardeş gelmiş. Tombul, kırmızı yanaklı bir kızmış. Adı da Yaz'mış. Kardeşine: -Haydi çekil bakalım, bak, ben geldim, demiş. Sonra o da çantasından çilek, kiraz, şeftali, erik gibi meyveler çıkarmış, bunları Toprak Ana'ya sunmuş. Derken üçüncü kardeş gelmiş. Sarı sapsarı bir çocukmuş. Toprak Ana'ya : - Ben Sonbaharım demiş. Yalnızlığı, sessizliği çok severim, demiş. Sonra da kuşları kovmuş, her yeri sarıya boyamış. Ortalığa bir sessizlik çökmüş. Tam bu sırada dördüncü kardeş gelmiş. Çiçekleri, meyveleri dağıtmış, cebinden beyaz bir su çıkarmış, bu suyla her yeri beyaza boyamış. Bir yandan da: - Benim adım Kış, benim adım Kış diye bağırıyormuş. Dört kardeş de Toprak Ana'nın evinden gitmek istememiş. Kavgaya tutuşmuşlar. Ortalık altüst olmuş. Toprak Ana kızmış: - Beni dinleyin, demiş. Ya sırayla gelin, evimde üçer ay misafir kalın, ya da çekilip gidin. Hepinizi birlikte istemiyorum. - Bunun üzerine mevsim kardeşler düşünmüşler. Aralarında anlaşıp Toprak Ana'ya, "peki" demişler. İşte o günden beri sırayla geliyor, Toprak Ana'da üçer ay misafir kalıyorlar.