Kardeşleri olmalı insanın...

A -
A +

Kardeşleri olmalı insanın.. Aynen gemilerin limanları gibi.. Zaman zaman uğradığın... Yükünü boşalttığın... Dalgalar dininceye dek koynunda beklediğin... Sonra açık denizlere uğurlamalı seni... Geri döneceğin günü beklemek umuduyla... Bazen rüzgara o açmalı yelkenini... Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla, Halatları çözmeli... Seni çok ama çok özlemeli... Kardeşleri olmalı insanın... Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen... Düşünmediklerini düşündürebilen Seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen... Gerektiğinde senin için ateşi tutabilen Yoluna ışık tutan... Şekillendirmeyi öğretmeli sana, Hayatın çömleğini... Sana vermeli, soğuk bir kış günü... Üzerindeki tek gömleğini... Bu mısraların kime ait olduğunu bilmiyorum. Bir arkadaşımın ofisinde panoya iliştirilmişti. İnsanın niye kardeşi olması istediği birkaç mısrada ancak bu kadar güzel anlatılır. Bir arkadaşımdan dinlemiştim. Şöyle anlatmıştı: "Henüz okula gitmiyordum. Hayatımın hatırladığım ilk yılları. Soğuk bir kış günüydü. Kar yağıyordu. Her zamanki gibi sobanın yanında oynuyordum. Kapı çaldı. Ablam gelmişti. Heyecanla yanıma oturdu. O halini hiç kaybetmedi. Ne zaman sevdikleri için kendince güzel bir şeyler yapsa aynı şekilde davranır. Çantasını açtı ve bana küçük bir paket verdi. Sarıldı öptü. "Yaş günün kutlu olsun canım" sözünü ilk ondan duydum. Hatırladığım ilk hediyem de hiç unutamadığım, o küçük oyuncak. İnsanın kardeşleriyle paylaştıkları işte böyle başlıyor. O okul harçlıklarından biriktirip kardeşi için yapabileceğinin en iyisini, en büyüğünü yapmıştı. Kardeşini sevindireceği için mutluydu. Ben, hayatta umursandığımı, bana değer veren birilerinin olduğunu anlamıştım. Mutluydum." Gerektiğinde ateşi tutar Kardeşlik böyle bir şey işte. Ablanız, ağabeyiniz olur, sizi severler. Siz abla, ağabey olursunuz, kardeşlerinize verirsiniz. Tıpkı yukarıdaki mısralarda olduğu gibi. Kardeşiniz için gerektiğinde ateşi tutar veya soğuk bir kış günü üzerinizdeki tek gömleği verirsiniz. Bir zamanlar bir çiftliğe bakan iki kardeş varmış. Çiftliği kardeş sevgisiyle yıllarca çalıştırmışlar. Belli bir zaman sonra biri evlenmiş, kardeşler çiftliği bölmüşler. Evli olan yeni bir ev inşa etmiş ve karısıyla oraya taşınmış. Diğer kardeş eski binada kendi başına yaşamış. Kardeşler çiftliklerini çalıştırmayı sürdürmüşler ve iyi bir hayat yaşamışlar. Evli kardeş sonunda 10 kişilik bir aile kurmuş. Daha yaşlı olanı yalnızmış. Sevmek ve güvenmektir Bir gün yalnız adam düşünmüş: "Benim koca bir çiftliğim ve çok param var fakat sadece kendime bakıyorum, kardeşim 12 kişiye bakıyor. Bu duygularla gecenin bir yarısı buğday bohçalarını almış; iki çiftliği bölen tepeyi tırmanmış ve buğdayı kardeşinin deposuna koymuş. Bir gece evli kardeş: "Benim güzel bir karım ve çocuklarım var. Dünyam zengin. Fakat kardeşim yalnız. Tek sahip olduğu şey buğdayı." O da gecenin bir yarısı bir buğday bohçası alıp tepeyi tırmanıp gizlice kardeşinin ambarına koymuş. Her gece biri gizlice tepeyi tırmanmış ve buğdayı diğerinin ambarına koymuş. Bir gece iki kardeş tepenin üstünde karşılaşmışlar ve aniden ne olduğunu anlamışlar. Birbirlerini kucaklamışlar. Kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak göstermek demektir, sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmak demektir. Bunlar olmadan kardeşlik iddiasının bir manası olmaz. "Kardeş" kelimesini ne çok kullanırız, onunla ne kadar çok şeyi anlatmaya çalışırız. Karşımızdaki kişiye yakınlık göstermek istediğimizde "kardeşim" deriz; çünkü kardeşler yakındır. Uslu uslu oynayan iki çocuğa "kardeş kardeş oynuyorlar" deriz; çünkü kardeşler iyi geçinir; hiç kavga etmezler. Kardeşlik şarkıları Şarkılar, "bütün dünya kardeş olsa" der; çünkü kardeşler birbirlerine yakındır, hiç kavga etmezler, birbirleri için yapabilecekleri bütün fedakarlıkları yaparlar. 'Bu her zaman böyle midir?' diye sormanın bir manası yok; gerçekleri biliyoruz. Yine de şu sözümüzü unutmayalım: Kardeşim olsun da kanlım olsun. ------ > Okuyucu Mektupları Teknik Eğitim mezunları... Son zamanlarda Teknik Eğitim mezunlarından aşağıda durumlarını anlatan mesajı sürekli alıyorum. Konuyu onlar adına ilgili mercilere duyurmayı ve bu konudaki görüşlerini alabilmeyi diliyorum. Sayın yetkili, Teknik eğitim fakülteleri, mesleki ve teknik liselerde görev yapacak meslek öğretmeni ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuş olan eğitim kurumlarıdır. 4 yıllık lisans eğitimi vermekte olup müfredatı % 90 oranında mühendislik fakülteleri ile örtüşmekte ve bunun yanında uygulamalı dersleri ve pedagoji eğitimini kapsamaktadır. Ayrıca fen bilimleri enstitülerinde dallarında yüksek lisans ve doktora eğitimi yapılabilmektedir. Kısaca tanıtmaya çalıştığım teknik eğitim fakülteleri son 10 yılda yurdumuzdaki birçok ilde ve hatta bazı ilçelerde açılmıştır. Fakat mesleki ve teknik liselerin önemini ve işlevini kaybetmesiyle birlikte teknik öğretmen ihtiyacı da doğal olarak azalmıştır. Şu anda teknik eğitim fakültelerinden mezun olanların ancak % 5'i Milli Eğitim Bakanlığı tarafından istihdam edilebilmektedir. Geriye kalan % 95'lik dilim ise sanayide "teknisyen" konumunda çalışmaya razı olması halinde bazen iş bulabilmekte veya işsiz olarak hayatını devam ettirmektedirler. Yüksek lisans ve doktora yapmanın hiçbir şey kazandırmadığı teknik eğitim fakülteleri halen eğitimine devam etmekte ve gençlerimizin yıllarını alarak onları gayesiz ve mutsuz sonlarına yaklaştırmaktadır. 'Gayesiz ve mutsuz' diyorum çünkü 4 yıllık bir üniversite mezununun bir lise mezunu ile aynı konumda görülmesinin ve aynı ücreti almasının ne kadar acı bir durum olduğunu ancak bizler gibi yaşayanlar bilir. Devlet, her üniversite mezununa iş vermek zorunda değildir ancak kurduğu ve eğitim verdiği üniversitesinin mezunlarının, evrensel ölçülerde statüsünü belirlemek ve aynı dalda ve aynı müfredatla eğitim veren diğer üniversitelerinin mezunları ile rekabet edebilir hale getirmek zorundadır. Sizden beklentimiz on binlerce kişiyi ilgilendiren bu meselemizin çözümünde bize yardımcı olmak için bu mektubu köşenizde yayınlamanızdır. Teşekkür eder saygılarımızı sunarız... > Teknik Eğitim Mezunları ------ Anti-Aging ile daha genç görünebilirsiniz Anti-Aging kavramından ne kadar haberdarsınız? Her şeyin hız kazandığı, herkesin zamanla ve birbiriyle yarıştığı günümüz şartlarında, en başta beslenme düzenimiz değişti. Fast-food yani 'hızlı gıda' kavramı, hayatımıza yerleşti. Bu durumun doğal sonucu olarak ruhsal ve fiziksel sağlığımız son derece olumsuz etkilendi. Hatta gençler bile "yaşlandım" galiba demeye başladı. Yaşlanmak ne yazık ki, kaçınılmaz. Ama bu kelimeyi olduğundan erken kullanmak ve bu sürece teslim olmak istemiyorsanız buyurun Selin Tamer'in araştırmasını okuyun: Yaşlanma hızınızı kontrol edebilmek ve bu süreci sağlıklı bir biçimde geçirebilmek için artık birçok metot var. Doğru şekilde beslenmek, sadece dış görüntünüz ve cildinizi etkilemenin yanı sıra kanser ve diyabet gibi yaş ile bağlantılı hastalıkların oluşmasını da engelleyebiliyor. Tıbben yaşlanmayı yavaşlatmak ve sağlıklı yaşlanmak için anti-oksidantlar çok önemli. Nebraska Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Profesör Denham Harman'a göre hücreleri ve DNA'yı tahrip eden serbest radikaller yaşlanmayı % 99 oranında hızlandırıyor. Serbest radikallerin zararlı etkileriyle başa çıkabilmek için, vücuttaki bağışıklık sisteminin kuvvetli olması gerekmektedir. Bu durumda anti-oksidantlar yani, A vitamini, beta karoten, C vitamini, E vitamini oldukça önem kazanıyor. ? Sağlıklı yaşlanmak için bazı beslenme tavsiyeleri Şeker: Tatlılar, pastalar, börek, çörek, konsantre meyve suları, kola ve gazozlar vücuttaki yağ miktarını yükselttiği için, kaçınılması gereken besinlerdir. Şeker ihtiyacı, meyvelerden karşılanmalıdır. Yağ: Tereyağı, margarin gibi doymuş yağlardan uzak durulmalı, ayçiçek ve mısır yağları vücutta kullanılırken, serbest radikallerin oluşumuna daha çok zemin hazırladıkları için zeytinyağı tercih edilmelidir. Protein: Salam, sosis gibi şarküteri ürünlerinden ve kırmızı etten kaçınılmalı; yağsız beyaz et, balık, süt ve süt ürünleri tercih edilmelidir. Ayrıca bitkisel protein kaynağı olan kuru baklagillere de haftada 2 öğün yer verilmelidir. Etler haşlama, fırında veya ızgarada pişirilmeli yağda kızartılmamalıdır. Kepekli gıdalar: Beyaz ekmek, beyaz pirinç gibi rafine edilmiş karbonhidratlar yerine kepekli veya tam undan yapılan ekmekler, rafine edilmemiş pirinç, kepekli makarna gibi kepekli tahıllar tercih edilmelidir. Sebze ve meyve: Her gün 2-3 porsiyon meyve, 2-3 çeşit sebze tüketmeye dikkat edilmelidir. Kabuklu yenebilen meyve ve sebzelerin kabukları soyulmamalı. Bilgilendirme bizden, uygulama sizden. Herkese sağlıklı huzurlu günler...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.