Ön yargılarınızın esiri olmayın!

A -
A +

Hiç ön yargılarınızın sizi ne kadar çok yönlendirdiğini düşündünüz mü? Bazen yeni tanıştığımız bir insan, o ya da bu sebeple, hiç hoşumuza gitmeyebiliyor öyle değil mi? Aslında daha doğru düzgün tanımıyoruzdur bile karşımızdakini. Ama ne fark eder? Ya ses tonu, ya üslubu, ya da bambaşka bir şey... Biz peşin hükümlü insanlar olarak notunu vermişizdir bir kere. Yeni bir okula başlarız; bahçeyi beğenmeyiz, sınıfları beğenmeyiz. Ya da o ön yargılarımız hemen bir öğretmen için işlemeye başlamıştır... Sonuç; 'burada okunmaz' kararıdır. Tuttuğumuz takım sahadadır; hele ki kötü bir dönemindeyse ve bizim hoşlanmadığımız bir teknik direktör de takımın başındaysa... Daha maçı izlemeden başlarız, "yine kötü oynuyorlar, bu maçı da kaybettik, bu adamla olmaz" vs.... Dedik ya; ön yargılıyız. Çoğu zaman kişilere, olaylara, mekanlara ikinci şansı bile vermeyiz. Onlar ya iyidir ya da kötü. Korku ve şüphe Peki ön yargılı olmak bize ne kazandırır? Tabii ki hiç birşey! İnsanlarla ilişkilerimizi bozar, bizi onlardan uzaklaştırır ve böyle bir şey olmayacaksa bile onların da bize ön yargılı yaklaşmalarına sebebiyet verir. Hele bu ön yargılar iş hayatınıza yansımışsa mahvoldunuz. Sabahları sanki jiletle kazırlar sizi yataktan. İşe gitmek bir işkencedir, zira yeni müdür gıcık adamın tekidir. Ne duruşunda ne de konuşmasında hayır vardır. Ya o yeni verdikleri görev. "Güya başarılıymışım da onun için bana vermişler." Günlük hayatta hiç de uzak olmadığımız türden laflardır bunlar. Sebebi de, daha anlamadan ölçüp tartmadan geliştirdiğimiz ön yargılar. Özellikle de değişiklik zamanlarında ortaya çıkar. Altında yatan gerçekte çoğu zaman insanoğlunun bilinmeyene karşı geliştirdiği korku ve şüphedir. Oysa zararı kime? Tabii ki kendimize... Verimi düşürür Okuduğumuz ortama veya bölüme, işimize, hayatımıza yeni katılan kişilere ön yargılı olmamız, çalışma azmimizi ve verimimizi düşürmekten başka hiçbir işe yaramaz. Hatta bazen işi ileriye götürüyor ve kendimize; kendi hayatımıza bile peşin hükümlerle ön yargılı olabiliyor ve maalesef mutluluğu kaçırıyoruz. Kendi gücümüzü hafife alıyor, becerilerimizi görmezden geliyor, güvensizliğin verdiği bu ön yargıları işimize bulaştırıyor, başarısız oluyor ve sonra da suçu başkalarında arıyoruz. Halbuki bu ön yargıları oluşturan da biziz, onlardan kurtulabilecek olan da. VASAT BİR ELEMAN OLMAK YA DA OLMAMAK! Yeni bir yaz dönemine girdik. Üniversitelerimiz iş hayatına atılmak için birbirleriyle yarışan pek çok mezun verdi. Yaz beraberinde yeni iş sahaları, sezonluk faaliyetler ve yeni istihdam imkanları getirdi. Peki hayatımızın her alanına yayılmış olan bu ön yargılar iş hayatımızda ne gibi aksaklıklara sebebiyet verebilir ve yeni imkanlarla gelen yazda bu ön yargılardan nasıl kurtulabiliriz... Bakın iletişim uzmanları bu konuda ne diyorlar; "Kariyer merdivenlerini tırmanabilecek kadar zeki ve çalışkan birçok genç daha işin çok başında birbiriyle benzer korkulara ve ön yargılara kapılabiliyor. Bunun sonucunda da sıradan ve vasat elemanlar olma yoluna giriyorlar. Oysa bu durumun önüne geçebilmek mümkün." Nasıl mı? * Bu iş yerinde motivasyon yok diye düşünmeyin! Çünkü siz kendi kendinizi başarıya motive edemezseniz bunu hiç kimse sizin için yapamaz. Motivasyon sizin işinizi severek ve isteyerek yapmanıza bağlı olup iç kaynaklı bir durumdur. Dışarıdan gelen motivasyon hem iş ortamında genellikle bulunmaz hem de verimli olmaz. Yaşadığınız olumsuzluklar karşısında kırılan kalbinizi yine siz tamir etmeli, başkalarından yardım beklememelisiniz. * Kendinize bu işi hiç sevmiyorum diye olumsuz telkinde bulunmayın! Beyniniz pek çok kez tekrar ettiğiniz şeye gerçek olmasa bile inanacaktır. Dolayısıyla siz işinizi zamanla sevebilecek dahi olsanız bu tutumunuzla her geçen gün işinizden daha fazla nefret edeceksiniz. Unutmayın ki sevmediğiniz bir işte başarılı olamazsınız. * Yarın kendime yeni bir çalışma programı hazırlayacağım diyerek kendinizi kandırmayın. Bir şey yapacaksanız hemen bugünden başlayın çünkü yarınlar hiç bitmez. Ayrıca bugün de dünün yarınıdır. * İş arkadaşlarınız hiçbir şey bilmiyor zannetmeyin! İş yerindeki herkesin kendine göre değerli bilgileri vardır. Üstelik günümüzde ekip çalışması birinci derecede önem taşıyor. * Okul bittikten sonra hâlâ birşeyler öğrenmeye ne gerek var diye düşünmeyin! Bilgi çağında yaşıyoruz. Bilginin çığ gibi büyüdüğü şartların her geçen gün değiştiği bir ortamda yenilikleri takip etmemek mümkün mü? Sürekli olarak kendinizi geliştirmelisiniz. * Bu paraya ancak bu kadar çalışılır demeyin! Ücretiniz gerçekten düşük olabilir. Ancak siz bu şekilde düşünerek veriminizi düşürürseniz kendi kariyerinizi baltalamış olursunuz. Kapasitenizin altında çalışarak kendinizi tembelliğe alıştırırsanız verimliliğinizi kaybederek iş hayatınız boyunca atıl bir eleman olarak kalırsınız. * Müdürün sizi anlamadığına, şefin de zaten size sinir olduğuna kendinizi inandırmayın! Müdürün işi başından aşkındır ve çoğunlukla sizi anlayacak vakti de yoktur. Alıngınlık ederek şefinizi de suçlamayın. Siz işinizi, üretiminizi ortaya koyduğunuzda o da sizin değerinizi anlayacaktır. * Ben tek başına ne yapabilirim ki yanılgısına düşmeyin! Siz önce kendiniz için sonra çalıştığınız yer için önemli olmalısınız. Problemlerden korkmayın, zorlukları aşmak kendinizi geliştirmenizi, daha iyiye ulaşmanızı sağlar. Kimse çözüm üretmiyor olabilir fakat siz farklı olmalısınız. * Kendi hatalarınızı kendiniz bulun ve ve düzeltin! Bu işi başkasına bırakmak hoş değil. Elbette kimse hatasız olamaz ama yine de siz elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız. Okuyucu mektubu Biraz düşünce... Hayatın manasını düşündüğüm günlerde bazen her şey o kadar anlamsız geliyor ki, ne mesleki kariyer ne daha fazla kazanç ne başarı hepsi değerini kaybediyor. Çünkü bir bakıyorum o kadar koşturmaya emeğe, yaşanmışlığa rağmen en sevdiğiniz sizi bırakıp gitmiş. O saatten sonra onun için yapabileceğiniz hiç bir şey kalmıyor geriye. Ama insanoğlu sonsuza dek acılarıyla yaşamıyor, ya da yaşayamıyor Kullarına derdi veren Allah sabrı da beraberinde vermiş, önce "ateş düştüğü yeri kuvvetlice yakıyor" ardından da külleniyor. Sonra onlar da yok oluyor ve biz bir sonraki derse kadar her şeyi, unutup hayatımıza devam ediyoruz. Dün bir arkadaşım çok sevdiği bir yakınını kaybetti. Ondan önce de bir okuyucumuzdan şöyle bir mektup aldım. "Her şey ne kadar boş, arkadaşım son derece çalışkan bir insandı ve bu yıl okulunu başarıyla bitirip mühendis olacaktı, ama olamadı. Kaybettik onu. Her şey bu kadar boşken ve bir anda bitecekken bu koşturma, hırs niye" diye soruyor. Aynı soruyu arkadaşım da sordu, niye? Bu satırlar size ne kadar tanıdık geldi öyle değil mi? Kimbilir siz de kaç defa "niye" diye sormuşsunuzdur? Niye acaba? Bu konuda çok ilim sahibi değilim, onlar da zaten benimle hislerini paylaşmak istediler, ancak bildiğimiz şu ki, bu dünyaya gelen herkes bir gün bırakıp gidecek, bu süre kimilerimiz için uzun, kimilerimiz için ise kısa. Çok sağlıklı olmanız da uzun yaşayacağınız anlamına gelmiyor. Çok zaman dünya varlıklarımız bile kontrolümüzde değil ki, bırakın ömrümüzün kontrolünü. Zengin yatıp fakir kalkan yüzlerce insan var. Sanırım sorgulamamız gereken hedeflerimizden, başarma arzumuzdan çok, zaaflarımıza yenik düşerek, "iyi insan olma" vasfımızda yaşadığımız eksiklikler. İyi, erdemli, dürüst, kendi kadar başkalarını da düşünen insan olmak... Önemli ve zor olan sanırım işin bu kısmı. Hayatın anlamı, "parada pulda mı ki" biz her canımız sıkıldığında "her şey boş, niye bu çaba" diyoruz. Hayat gerçekten de çok güzel. Bir düşünün bakalım öleceğinizi söyleseler aklınıza önce işiniz paranız, pulunuz mu yoksa sevdikleriniz, tadını çıkaramadığınız günler mi gelir? Yoksa çalışmayalım, üretmeyelim, "her şey boş" deyip oturalım, o zaman bu hayat nasıl devam edecek. Çocuklarımız nasıl yetişecek, mutfakta kazanlar nasıl kaynayacak? Çalışacağız, başaracağız, birileri ölecek, birileri doğacak hayat devam edecek ama sanırım, önemli olan "tüm bunlar olurken iyi insan olmayı başarabilmek ve sonunda rahmetle anılabilmek..." Unutmayın Alan Keller'in dediği gibi; "Hayat ya cesur bir tecrübedir ya da bir hiç, seçim sizin." -------------- Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi, Gençlerin Dünyası Köşesi, 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna, İstanbul e-mail: betul.altinbasak@tg.com.tr Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.