Yunan filozofu Sokrates'in ünlü bir sözü vardır: "Her şeyden önce kendini tanı" Evet, kendinizi tanıyor musunuz? Evet, yanlış duymadınız! Ne arkadaşınız Ayşe'yi; ne de kardeşiniz Ahmet'i... Kendinizi tanıyor musunuz? Bir çoğunuzun "Bu da nereden çıktı, nasıl bir sorudur bu şimdi?" dediğini tahmin etmek hiç de güç değil. Korkmadan, ürkmeden kendini ortaya koyabilmekten söz ediyoruz. Nelerden hoşlanırsınız? Neler sizi kızdırır? Neleri sever, nelerden nefret edersiniz? Yaptığınız birçok şey, siz istediğiniz için mi oluyor; yoksa çevreniz istediği için mi? Kararlarınızın ne kadarı size ait? Yapabileceklerinizin ne kadar farkındasınız? Yeteneklerinizi biliyor musunuz? Nasıl yaşamalısınız? Lise dönemlerinde hepimizin kafası karıştı, "Ne okumalıyım, hangi alana yönelmeliyim? Bana uygun meslek nedir?" Dönüp baktığımızda tüm bu kararların altında, aslında kişinin kendisini tanımasının ve ruhuna uygun işe yönelmesinin yattığını çok rahat söyleyebiliriz. Hayat şartları bazen bizi becerilerimizin farkında olsak da çok farklı alanlara itmiyor değil ancak, gerçekten kendini tanıyan, güvenen ve ne istediğini bilen kişiler için de hiç bir şey çok zor değil. Bugün gıptayla baktığımız başarılı bir çok insanı diğerlerinden farklı kılan özellikleri nedir? diye bir soruya verilecek en net cevap; ne istediklerini bilmek, güçlü ve zayıf yanlarını tanımak ve tüm bunlara karşı da mücadeleci bir ruhla hareket edebilmektir. Çok geç olmadan Size, "kendinizi şöyle bir anlatın" desek; durur biraz düşünürsünüz ancak, "annenizi ya da en yakın arkadaşınızı anlatın" desek, onun özellikleriyle ilgili onlarca şey söyleyebilirsiniz. Ancak söz konusu kendimiz olunca birçok noktada kaçış yaşarız. Çok azımız "maymun iştahlıyım" ya da "tembelim" deriz. Oysa insana en büyük zararı kendisi verir. Uzmanlara göre öncelikle; eğilim ve yeteneklerine uygun bir mesleğe yönelen üniversite gençliğinin, daha yüksekokul sıralarında iken iş hayatına hazırlanması ve bunun için bir yöntem geliştirmesi gerekir. Bunu yapabilmenin en önemli yolunun da kendini tanımak ve tanıtabilmekten geçtiğini vurgulayan uzmanlar; gençleri; kendilerini zaman zaman analiz ederek işe başlamaları konusunda uyarıyor. Farkında olarak Uzmanlara gore, kendini tanımak "güçlü ve gelişmeye açık yanlarını bilmek ve duygularını tanımak; bu farkındalığı düşünce ve davranışlarına rehber olacak şekilde kullanmak; duygular, düşünceler ve tepkiler arasındaki ilişkiyi kurabilmektir." Kendini kabul, kendini açma yani ortaya koyma da bu işin ikinci adımıdır. Kendini kabul eden kişi kendiyle gurur duyar. Olumlu, güçlü ve zayıf yanlarını tespit eder ve gerektiğinde de kendine gülebilir. İçtenliğe değer vererek ilişkilerini güven üstüne kurar, özel duyguları hakkında konuşmanın ne zaman güvenli olduğunu bilir. Kendine güvenir, kendine ve başkalarına karşı saygılıdır. Diğer insanların ihtiyaç ve beklentilerine duyarlıdır. Ne istediğinin ve neye ihtiyacı olduğunun farkındadır. İhtiyaçlarını karşılarken başkalarının ihtiyaçlarına da saygılıdır ve gerek olduğunda yardım ve bilgi almaktan, vermekten kaçınmaz. Siz de başarıyı hâlâ, kendinizin dışında yerlerde arıyorsanız, daha fazla zaman kaybetmeyin ve kendi iç yolculuğunuza çıkın geç olmadan. Yunus Emre'nin dediği gibi, "ilim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir." Baltanı sürekli bile! Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu; ne dinleniyor, ne de öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından birkaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş. İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar. Sonuç şöyle çıkmış: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş: "Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken işe başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı ne? İkinci adam yüzünde tebessümle cevap vermiş: "Ortada bir sır yok. Sen durmaksızın çalışırken ben arada bir dinlenip baltamı biledim. Keskin baltayla, daha az çabayla, daha çok ağaç kesilir." Kıssadan hisse; yani kendimizi geliştirmek baltamızı bilemektir. Kişinin kendini geliştirebilmesi için de öncelikle kendini tanıması gerekir. Okuyucu mektubu Her zaman girişken olun, çekinmeyin!.. İletişim Fakültesi öğrencisi okuyucumuz Nil Aksu, "Bir üniversite öğrencisi okurken iş dünyasına nasıl hazırlanır" diye soruyor. Ben bu sorunun cevabını; iş dünyasının büyük üstadlarından Üzeyir Garih'in "Denemeler" adlı kitabındaki tavsiyeleriyle vermenin çok daha faydalı olacağını düşündüm. İş dünyasında çok büyük başarılara imza atan Sayın Garih, tecrübelerini ve görüşlerini ortaya koyan eserleriyle daima saygıyla anılacaktır. 'Üniversite gençliği bir yandan bilgilerini irfan yuvalarında geliştirirken, diğer yandan da ileride içine gireceği iş hayatının hazırlıkları ile uğraşmalıdır. Bu hazırlıkların başlıcası istikbal için öngörülen iş imkanlarına uygun bir müessesede staj yaparak bilgi ve uzmanlığını geliştirmektir. Bu analizi kendi kendine yapmak başlangıçta bazı zorluklar gösterebilir. Bu bakımdan lise son döneminde yönlendirici rol oynayacak vakıf ve kurumların bu analiz işlevini bilimsel olarak üstlenmeleri düşünülmelidir. Bu analizler sonucu üniversiteli; öngördüğü işe uygun olmayan, fiziksel, psikolojik veya entelektüel karakterlerini kendi kendine uygulayacağı pratik metodlarla düzeltmeye ve uyarlamaya çalışmalıdır. Bu analizi paralı veya parasız yapacak kuruluşların birer tavsiye kurumu olabileceği de düşünülmelidir. Bunu yapabilmenin en önemli yolu, kendini tanımak ve tanıtabilmektir. Konu kendini tanıtmaya gelmiştir, tanıtım birinci derecede hocalarına ve belki de onların tavsiyeleri ile iş alemine karşı olacaktır. Bunun en doğal yolu talebe kulüplerine, derneklerine, gençlik sanat ve spor teşekküllerine üye olarak buralarda mümkün olursa yönetim kademelerinde görev yapmaktır. Çeşitli dernek, okul spor takımları, sanat komisyonları veya fakülte entelektüel kulüpleri bunların birer örneği olabilir. Üniversite öğrencisi tertip edilecek sempozyum, panel, konuşma ve dernek yönetim kurullarının toplantıları sebebi ile hocalarla temas kurmanın yanısıra iş aleminin ileri gelen simalarına kendini tanıtma ve bunun sonucu olarak kendileri ile konuşma, görüşme, diyaloğa girme imkânını daima bulabilir. Bu diyalog sonucu, staj imkânını istediği yer ve şartlarda sağlayabilir. Staj esnasında üst kademelerle ve hocaları ile görüşerek gözlemlerini değerlendirebilir, öğrenmenin yanısıra kendinden de bir şeyler katabilir. Her halukârda genç üniversitelinin utangaçlıktan mutlaka sıyrılması, ancak işi hiçbir zaman laubaliliğe götürmemesi şarttır. Stajyer genelde staj yaptığı müessesede istikbal endişesinden uzaktır. Kuracağı dostluklar çoktur. Her kademeden bilgi edinebilir. Bu bilgilerin sentezini yaparak teferruata kaçmadan uygun fırsatlar yakalayarak; bu sentezi korkusuzca üst kademelere iletebilir. Gözlemlerini tartışabilir. Bu şekilde bir iletişimle üst kademe, altta olan bitenden haberdar olacağı gibi, stajyerin gözlemlerini açıkça irdeleyerek stajyerin deneyimini artırır. Böylece şirket içi dengeleri koruma gereğiyle; her doğrunun tatbik edilmeyeceğini stajyer kavramaya başlar. Bütün bunlar stajyerin uygun dozajda üst kademe ile diyaloğa rahatça girebilmesine bağlıdır. Mesleki deneyimi üniversite öğrenciliği süresince gelişen kişinin mezuniyetinde kendine en uygun işi bulabilmesi kolaylaşır. Bütün bunların gelişmesi, yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi, bilimsel çalışan yönlendirici kurumların vazife görmelerine bağlıdır. Hür teşebbüs şirketlerinin eğitim vakıflarının bu görevi yerine göre paralı veya parasız şekilde yapmaları artık bir zaruret haline gelmiştir. Yararlı genç bir nesil ancak bu tür bilimsel araştırmalar sonucu yetişebilecektir. Bu işlevlerin sözü edilen vakıflarca ifası için bu kurumların teşkilatlanma kıpırdanmaları başlamıştır. Bunun devamının gençliğimizin önemli bir ihtiyacını karşılayacağına; ülkenin işsizlik problemlerini çözeceğine; memleketimizin gelişmesine de önemli bir katkıda bulunulacağına gönülden inanıyorum.' Başarılar dilerim. B.A. ÖĞrenmenİn yaşı ve mazeretİ yok... Özürlülere bilgisayar kursu Türkiye Sakatlar Derneği (TSD) Yalova Şubesi, düzenlediği bilgisayar kursu ile özürlülere dünyanın kapılarını aralamayı öğretiyor. Özürlülerin çağın gereklerine ayak uydurabilmelerini sağlamak için çalışmalar yaptıklarını belirten TSD Yalova Şubesi Başkanı Alpaslan Erkoç, "Türkiye'de bedensel engellilerin yüzde 97,5 eğitimsiz. Bu yüzden biz dernek olarak eğitime ağırlık veriyoruz. Bizler koltuk değnekleri ya da tekerlekli sandalyelere esir olabiliriz. Ama özürsüz insanlar gibi aktif bir düşünce yapısına sahibiz. Bilgisayar dolayısıyla internet kullanımı bizlere sınırsız bir özgürlük tanıyor. Buna normal insanlardan çok özürlülerin ihtiyacı var" diyor. Kursun açılışına katılan Yalova Valisi Yusuf Erbay da, programı tamamlayıp sertifika almaya hak kazanan özürlülere önümüzdeki günlerde kurulacak çağrı merkezlerinden (call center) iş imkanı sağlanacağı müjdesini verdi. 400 veli yıllar sonra öğrenci sırasında Yalova'da, Milli Eğitim Müdürlüğü'nün açtığı bilgisayar kursuna katılan 400 veli, yıllar sonra yeniden öğrenci sıralarına oturmanın heyecanını yaşıyor. E-devlet projesinde pilot il seçilen Yalova'da çeşitli resmi kurumlar tarafından sık sık bilgisayar kursları açılıyor. Son olarak Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından açılan kursa 400 kişi katılıyor. İl Milli Eğitim Müdürü İsmail Kocaçalıkoğlu, "Bugün itibariyle merkezde 400 veli bilgisayar eğitimine başladı. Tüm ilçelerde ve köylerde bulunan velilere bu imkanı sunuyoruz" dedi. Kursların ücretsiz olduğunu vurgulayan Kocaçalıkoğlu, 2004 yılı sonuna kadar 10 bin öğrenci ve 10 bin veliye bilgisayar kullanmayı öğretmeyi hedefledikleri müjdesini de veriyor.