Bilindiği gibi, emlâk vergisinde her dört yılda bir beyanda bulunulur. Bu beyanname verme zorunluluğu doğan yıllara, "genel beyan dönemi" denilmektedir. Bu dönemde verilen beyannamelerde yazılı değerler, bir sonraki genel beyan dönemine kadar, emlâk vergisi, tapu harcı, gelir vergisi gibi pek çok hesaplamada esas olur. Önümüzdeki yıl da bir genel beyan dönemidir ve önümüzdeki yıl verilecek beyannameler, mükellefleri 2005 yılı sonuna kadar bağlayacaktır. Bu süreç içerisinde yeniden beyanname vermek, bir başka deyişle beyanı yenilemek, sadece emlâk vergisi Kanununda yazılı, sebeplerin ortaya çıkması halinde mümkündür. Emlâk vergisi beyannamesinde, arsa ve binalar için beyan olunacak değer, rayiç değerdir. Fakat mükelleflerin yıllardır gözlenen genel eğilimi, rayiç değeri değil, kendilerince uygun görülen ve rayiç bedelin çok altında olan değerleri beyan etmektir. Bu eğilimin oluşmasında, yüksek emlâk vergisi oranları, satış halinde ortaya çıkacak tapu harçları ve gelir vergisinin yüksek oranları, denetimin yokluğu gibi faktörlerin dışında, devlete güvenmeme de bir faktör olarak ortaya çıkmıştır. İleride Bakanlar Kurulu Kararları ile oranların daha da arttırılabileceği (nitekim tapu harçlarında genel beyan döneminden sonra artışlar yapılmıştır.) veya beyan edilen değerler üzerinden ek vergiler alınabileceği (nitekim alınmıştır) endişeleri, bu eğilimi güçlendirmiştir. Buna karşılık İdare, "asgari beyan değeri" adı verilen bir müesseseyi mevzuatımıza monte ederek, düşük beyanın önüne geçmeye çalışmıştır. Ancak, bir vergi kontrol müessesesi olarak öngörülen bu müessese, uygulamada beyan edilebilecek en düşük değerden ziyade, beyan edilecek değer olarak algılanmıştır. Dolayısıyla mükellefler, beyannamelerinde hesapladıkları asgari değerleri, yuvarlamak suretiyle beyanda bulunmayı tercih etmişlerdir. Asgari beyan değeri, kısaca, arsa alanının idarece belirlenen arsa metrekare değeri ile çarpılması sonucu bulunan değer ile bina alanının idarece belirlenen inşaat maliyet fiyatları ile çarpılması sonucu bulunacak değerin mükelleflerce toplanması suretiyle hesaplanmaktadır. Bulunan bu değere, asansör ve kalorifer için bir fark eklenmekte, amortisman düşülmektedir. Bina inşaat maliyet bedelleri, bina tiplerine, kullanım şekillerine, inşaat kalitesine göre ayrı ayrı ve bütün Türkiye için geçerli olacak şekilde, Bayındırlık Bakanlığınca her yıl yeniden belirlenmektedir. Bu nedenle bu değerlerin, belli bir objektifliğe sahip olduğu söylenebilir. Buna karşılık, arsa değerleri, sokaklar itibariyle ayrı ayrı, her dört yılda bir özel olarak belirlenmekte, bu belirleme ise belediye başkanının veya görevlendireceği bir memurun başkanlığında, bir belediye memuru, tapu sicil müdürü veya görevlendireceği bir memur, ticaret odasınca seçilen bir üye ve ilgili mahalle muhtarından oluşan bir komisyon tarafından yapılmaktadır. Emlâk vergisinin alacaklısı, Belediye'dir. Belediyelerin de gelir sıkıntısı içinde bulundukları nazara alınır, herkesin asgari değerden beyanda bulunmayı tercih ettiği de düşünülürse, komisyonların bu değerleri yüksek belirlemesinde, belediye menfaati açıkça görülür. Komisyonlarda ise, 2/5 üye sayısı ile ve genellikle muhtarın da yardımı ile belediyelerin etkin olduğu görülmektedir. Bu yapılanma, söz konusu değerlerin objektif belirlendiği iddiasına gölge düşürmektedir. Zaman zaman, arsa değerlerinin rayiç bedelden dahi yüksek belirlendiği iddiaları gündeme gelmektedir. Nitekim önümüzdeki yıl uygulanmak üzere belirlenen değerler için de, bu iddialar çoğalmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu kriz ortamının gayrimenkul fiyatlarına olumsuz yansımasının, komisyonlarca hiç dikkate alınmadığı söylenmektedir. Bu komisyon kararları, genel beyan döneminin başlangıcından en az 6 ay önce ilgili ticaret odasına, ilgili belediyeye ve ilgili muhtarlığa verilmektedir. Bu kararlar, ilan dahi edilmemektedir. Bu kararlara karşı sadece, ticaret odası, belediye ve muhtarların, 15 gün içinde dava ama hakları vardır. Oysa bu sayılanlardan belediyelerin ve hatta ticaret odalarının dava açacakları pek söylenemez. O halde sorumluluk muhtarlara aittir. Emlâk vergisini ödeyecek olanın ise, ne itiraz ne de dava hakkı vardır. Mükellefin fikri önem taşımamaktadır. Muhtar dava açar mı? Her şeyden önce muhtar hukukçu değildir ve ne süreleri ne de usulü bilir. Öte yandan, değeri yüksek tespit olunan sokakta mülkü yoksa, sorun onu da ilgilendirmemektedir. Bu durumda muhtar, cebinden para harcayıp Avukat tutup veya dilekçe yazdırıp, dava açmasında hiç bir menfaati yoktur. Tam tersine, belediye ile ters düşerek kötü kişi olma ve belediye hizmetlerinin mahallesine taşınmasında olumsuz unsur haline gelme ihtimali vardır. Sokak sakinlerinin ise değerleri öğrenip, muhtara dava açması için baskı yapmaya başladıklarında ise, zaten dava açma süresi geçmiş olmaktadır. Bu düzenlemeler, ilgilisinin dava açma hakkını kısıtlaması, dava açma hakkını ilgilisinden alıp ilgisizine vermesi, idarenin işlem ve eylemlerinin yargı denetimi dışında kalması sebepleri ile Anayasa'ya aykırıdır. Hukuk devletine yakışmayan bu düzenlemelerin süratle gözden geçirilmesi gerekir. Avrupa Birliği yolunda, demokratikleşme ve kişi haklarını güvence altına alma amacıyla sadece Anayasayı değiştirmek çözüm değildir. Karşılaştıkları işlemlere karşı kişileri yargı yoluna gidemez hale getiren mevzuat düzenlemeleri var olduğu sürece, Anayasa'da "idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yoluna gidilebileceği" yazsa ne olur, yazmasa ne olur.