NBA internet sayfasına uğrayan ziyaretçilerin yüzde 40'ının ABD dışı ülkelerden gelmesiyle ticari kaygıların yönlendirdiği karar verme süreci son birkaç yıl içerisinde NBA'i dünyaya açıverdi. Hepimizin takip ettiği gibi bizimkiler dahil birçok yabancı oyuncu dünyanın en güçlü liginde top koşturmaya başladılar. Fanatik taraftarlığın görülmediği NBA'de her şeyi belirleyen iki konsept var: gösteri (entertainment) ve kârlılık. Bu yüzden konu açıldığında Stern başta olmak üzere bütün NBA üst yöneticileri aynı çizgide cevaplar yapıştırıveriyorlar: "NBA dünyanın en iyi ligidir, izleyicilerimize en kaliteli basketbolu sunarız; burada sadece en iyiler oynar, hangi ülkeden geldikleri önemli değildir." Herhangi bir sınırlamanın ürünün/pazarın gelişmesini kısıtlayacağı ilkesine dayanan liberal düşünceye veya serbest piyasa ekonomisi yaklaşımına ne kadar da uyuyor değil mi? NBA'de dünya pazarlarının oluşturduğu talep ölçüsünde bu süreç devam edecek gibi görünüyor. Amerika'da konuyla ilgili tartışma ortamı da şimdilik bulunmuyor, ancak yabancılar çoğaldıkça ve pastanın Amerikalılar'a kalan bölümü küçüldükçe Oyuncular Derneği ya da başka bir oluşumun korumacı önlemler istemeyeceğini yine de kimse garanti edemez. GÜNDEM HAREKETLENİYOR Avrupa'da saha içi başarıyı her şeyin üzerinde tutan kulüpler, kadrolarını güçlendirmek uğruna yabancı oyuncu serbestliğini savunmaya yine devam ediyorlar. Ligler birliği ULEB kısa süre önce sonuçlanan Hamilton davasını kullanarak - Barcelona'daki mahkeme İspanyol pasaportu olmamasına rağmen bir İspanyol ile evli olan ve İspanya Ligi'nde 'Avrupalı' olarak oynayan Hamilton'un kıta dışı sayılamayacağına karar vermişti - iki kıta dışı oyuncu sınırlamasını da kaldırmaya hazırlanıyor. Amaçlarına ulaşırlarsa Avrupa takımlarından herhangi biri mesela 10 Amerikalı'dan oluşabilecek. Ancak Avrupa'da spor ortamı maddi gelir hedefleriyle sınırlı kalmıyor, daha geniş bir çerçeveden değerlendiriliyor. Eski Kıta'da genç oyuncuların yetişmesi ve tablonun önemli parçası olan milli takımların durumu gibi kriterler devreye girerek bakış açılarını çeşitlendiriyor ve 'Serbest Pazar'a sınırlama taleplerinin de bir süredir dile getirilmesine neden oluyor. Yakın geçmişi herkes hatırlayacaktır. Yabancı oyuncu sayısı hemen her ülkede kısıtlı iken Bosman adındaki bir Belçikalı eşit çalışma şartları argümanıyla açtığı davayı kazanınca Avrupa Birliği içerisindeki bütün kısıtlamalar kaldırılmıştı. Bu durum birlik içi ve dışı ülkeler arasında eşitsizliğe neden olunca da bu sefer bütün Avrupa ülkeleri arasında - Avrupa'ya bağlı 50 ülke var - değişim serbest bırakılmıştı. (Türkiye Ligi'nde AB üyesi olmamanın da avantajıyla yabancı oyuncu transferi sınırlanmış ve bu gelişmelerden nispeten az etkilenilmişti.) Avrupa içi sınırlamalar bu şekilde tarihe karıştığından beri takımların 'milliyeti' gibi çok önemli bir kavram iyice gevşedi. Üstelik farklı ülkelerin farklı kanunları çerçevesinde tabiiyet değiştirip 'Avrupalılaşma'ya çalışan kıta dışı oyuncular işi daha da karmaşıklaştırdı. İlk bakışta parası olan kulüpler bu serbestleşmeyi sevinçle karşıladılar, istedikleri oyuncuları transfer ederek Avrupa'da kupalar kazandılar. Özellikle Yunanistan'ın zengin bütçeli takımlarında Yunanlı oyuncular bir dönem adeta mumla aranır oldular. Ancak bahar havası çok sürmedi. Başta Akdeniz insanı olmak üzere taraftarlar kendi sporcularını izlemek istediğinden ve aksi takdirde ilgisini kaybettiğinden bilet ve TV gelirleri düştü. Şimdilerde ise Avrupa'nın önde gelen ülkelerinde rüzgârın değişmeye başladığını gösteren işaretler var. KORUMACILIĞA DÖNÜŞ MÜ? Serbest dolaşım ortamında yabancıların doldurduğu Avrupa liglerinin gelirlerinin azalması üzerine spor kamuoyunun başını çektiği bir 'korumacılığa dönüş' çabası giderek hissediliyor. Buna karşılık lig yönetimleri ve kulüpler serbest rekabeti savunmaya devam ediyorlar. Almanya'da Basketbol Federasyonu ve Oyuncular Sendikası yabancı sınırlaması konusunu son dönemde sık sık gündeme getiriyorlar. Alman Basketbol Federasyon Başkanı Roland Geggus, Buz Hokeyi Federasyonu'nun getirdiği yabancı sınırlamasını örnek göstererek her takımda en az 5 Alman oyuncunun bulunmasını açıkça savunuyor. İtalya'da tüm spor uygulamalarını yönlendiren Olimpiyat Komitesi Başkanı Petrucci geçenlerde kestirip atıverdi: "Yabancılardan oluşan bir İtalyan Basketbol Ligi istemiyorum." Basketbol Federasyonu Başkanı Maifredi de bunun üzerine 2006 yılından itibaren uygulanacak yüzde 50'lik bir İtalyan oyuncu kontenjanından bahsetmeye başladı. Avrupa'nın en güçlü ligine - ACB - sahip İspanya'da da federasyon ile Oyuncular Derneği'nin (ABP) birlikte savundukları korumacı değişim artık açıkça telaffuz edilmekte: her takımda en az 5 İspanyol oyuncu bulunmalı. Ancak Basketbol Federasyon Başkanı Saez diğerlerinden daha diplomatik bir dille bunun "Yabancıları kısıtlayan bir sınırlama değil, ligdeki İspanyol oyuncuların promosyonunu amaçlayan bir uygulama" olduğunu dikkatle vurguluyor. ULEB'in FIBA ile anlaşması sonrasında çok başlılığın en azından teoride tarihe karıştığı Avrupa basketbolunda önümüzdeki ayların tartışma konularından biri yabancı oyuncu sayısı olacak gibi görünüyor.