Türkiye Basketbol Ligi kuraları geçen hafta çekildi. Maçlar bu hafta sonu başlıyor. 14 takım 26'şar maçlık normal sezonu oynayacaklar ve arkasından play-off gelecek. Bu arada altta kalan iki takım sezon sonunda küme düşecek, yerlerine yenileri gelecek. Buraya kadar olağanüstü bir durum gözükmese de ayrıntılar göz önüne alındığında bu seneki başlangıcı alelade bir gelişimin ötesine taşıyan faktörler de öne çıkıveriyor. Bu nedenle teknik bir değerlendirmeden önce idari bir değerlendirme yapmayı uygun gördük. EKONOMİK SIKINTILAR Ekonomik sıkıntıların açtığı yaralar hâlâ sarılabilmiş değil. Birkaç yıldır ülkemizi etkisi altına alan ekonomik sıkıntılar sonucunda Türkiye'nin bütün faaliyetlerinin bütçeleri nasıl daraldıysa basketbolumuz da kaçınılmaz olarak aynı trendden etkilenmişti. Kulüplerin bütçeleri küçülünce yabancı oyuncuların kalitesi düşmüş; belki de daha önemlisi, bizim yıldızlarımızın önde gelenleri de daha cazip tekliflerin peşinden yurtdışına gidivermişlerdi. Birçok oyuncu, antrenör, idareci işsiz kalmıştı. Cazibe azalınca ilgi de azalmış, düşen seyirci rakamları müdahale edilmesi gereken bir sorun olarak gündeme oturuvermişti. Böyle bir ortamda finansal açıdan biraz daha güçlü olan takımların doğal olarak öne çıkması saha içindeki rekabeti de olumsuz etkilemişti. ÜÇ BÜYÜKLER HAREKETİ Yıllardır dile getirilen ve her fırsatta "Üç Büyükler" tarafından bahane yapılan "müessese kulüpleri karşısındaki fırsat eşitsizliği" bu ortamda yeniden ön plana çıkarıldı. (Bu argümana katıldığımız pek söylenemez, çünkü özellikle üç büyüklerin sahip oldukları seyirci potansiyelinin her türlü diğer avantajı gölgede bırakacak kadar güçlü bir değer olduğunu düşünüyoruz, tabii doğru işlendiği takdirde.) Bu sefer oldukça da ileriye gidildi, direnme protokolleri imzalandı. G.Saray Kulübü bütün elemanları işten çıkararak şubenin kapısına kilit dahi astı. Üç büyüklerin çekilme tehditleri arasında farklı görüşler oluştu. Kimileri "onlarsız ligin tadı tuzu kalmaz" derken, başkaları "oynamayacaklarsa kendileri bilirler, onlarsız bir ortamda ligi daha verimli bir şekilde yeniden yapılandırıp dezavantajı orta vadede avantaja çevirebiliriz" dediler. Devletin de desteğiyle son anda katılmaya iknâ edilen üç büyükler kura çekiminde yer alınca yukarıdaki ilk görüşün sahipleri rahat bir nefes aldılar. YENİ LİG KURULU Birkaç yıl önce kurulan ve ligi geliştirmeye yönelik bir "danışma ve fikir üretme mercii" olarak görev yapması beklenen Lig Kurulu'nun bekleneni veremediği epeydir anlaşılmıştı. Basketbol Federasyonu'nun radikal bir kararıyla yeniden oluşturulan 7 kişilik Lig Kurulu'nun 4 üyesi kulüplerin gösterdiği adaylar arasından yine kulüpler tarafından seçildi. (Diğer üç aday da TBF tarafından atandı.) Lig Kurulu'nun titiz bir çalışma sonrasında hazırladığı ve Federasyon Yönetim Kurulu'nun onayından sonra tüm kulüp temsilcilerine sunulan yeni bir takım uygulamalar da yapılan kura çekimiyle birlikte yürürlüğe girdi. Bu uygulamaların büyük ölçüde bizzat kulüpler tarafından hazırlanmış olduğu gerçeği lig tarihimizde yeni bir döneme işaret etmekte. Gerçi üç yabancının yanında bir tane de kenarda oturmasına izin verildi, bir takım başka küçük kural değişiklikleri de uygulamaya konuldu, ama yenilikler genel anlamda oyun kurallarından ziyade idari hedeflere, özellikle de ligin bir ürün olarak tanımlanmasına ve gelir sağlanmasına yönelik olarak hazırlandı. TV yayınları için getirilen "TV Timeout" prensibinin dahi bu yolda değerli bir enstrüman olduğunu düşünüyoruz. Türkiye Basketbol Ligi olarak bir marka bilinci oluşturmak, böylelikle sponsorların daha fazla dikkatini çekmek ve ligin gelir üretme potansiyelini arttırmak için kolay akılda kalacak görsel enstrümanlar geliştirildi. Kulüplerin formalarında, tüm basın toplantılarında, diğer aktivitelerinde bunlar kullanılarak bir standartlaşma sağlanmaya çalışılacak. Aynı amaçla önümüzdeki dönemde kulüplerin idari yapılanmasından maçların oynandığı salonlara kadar yayılan geniş bir yelpazede giderek belirginleşen standartlar oluşturulacak. Önemli olan başarılı dünya örnekleri doğrultusunda yeni bir temel atılmış olmasıdır; Türkiye Basketbol Ligi bu temel üzerinde yükselecek. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ekonomik şartların düzelmesiyle artacak ülke potansiyeline de yaslanarak "gelir üretme" konusunda çağdaş bir başarı çizgisine uzanacağını beklemenin aşırı bir iyimserlik olmayacağını düşünüyoruz.