Ülker rakip pota altından Kerem'e baskı uygulayarak (hatta top almasını dahi engellemeye çalışarak) Efes'i hücum düzeninden uzaklaştırmayı planlamıştı. İlk birkaç dakikada dış şutörlerini kullanmaktansa, hücumda topu içeri vermeleri rakiplerinin olası savunma planlarını boşa çıkarmaya yönelik gibiydi. 4 no'lu oyuncu kasifikasyonuyla sınırlı pota altı kapasiteleri Efes'in kadrosunda eşdeğerini bulduğundan dezavantaj yaşamıyorlardı. Nitekim ilk dakikalarda lacivert-beyazlıların kayda değer pota altı hamlesi yok gibiydi. Efes buna karşılık uzak menzilli atışlarla kadrosunun çok yönlülüğünü sergiledi (20-15). Sahadaki mücadele sürerken Efes'te oyuna giren Kaya'nın başarılı oyunu, buna karşılık Ülker'in Harun'u yeterince kullanamaması farkın açılmasını sağladı. Bütün oyuncularını deneyerek çıkış yolu arayan Ülker, ilk yarının sonuna doğru alan savunmasına da döndü. Ne var ki; Ülker devre arasında çözüm üretemeyince bir süre sonra kendini daha da farklı geride buldu. Sezon başından itibaren birçok kereler gündeme getirdiğimiz gibi pota altını kullanan bir anlayışta olmamaları, çektikleri skor sıkıntısının ana nedeni oldu. Bu dönemin büyük bölümünü Mehmet'siz oynamasına rağmen Efes hem savunmada, hem de hücumda çok başarılıydı. Çok doğru bir zamanda yüksek bir forma ulaştıklarını bir kere daha gösterdiler (63-40). Oyunun bundan sonraki döneminde başarılı bir seri yakalayan Ülker'in çabasının da hakkını vermek gerekiyor. Ama daha ziyade Efesli oyuncuların bu kadar ağır basmalarının sonrasında kaçınılmaz olarak rahatlamalarından dolayı fark kapandı ve turuncu-yeşilliler ümitlendi (63-55). Zevkli ve heyecanlı bir mücadele oldu. Abdi İpekçi Salonu'ndaki modern şartların maça yaptığı olumlu katkıyı da eklemek ve yaklaşık 4 bin basketbolseverine bu ortamı tattıran Efes'i, sahadaki başarısının ötesinde idari alanda büyük düşündüğü için de tebrik etmek gerekiyor.