Bu sezon Avrupa Ligi'nde bazı zor maçları kazanıp, kendi sahasında daha kolay maçları kaybeden Efes, fazla istikrarlı değildi... Düşük faul atış yüzdeleri bu istikrarsızlığa katkıda bulunurken zoru yapıp kolayı yapamamayı ironik bir şekilde yansıtıyordu. Buna rağmen son maça kadar grup lideri olarak başarılıydılar ve son 16'ya güçlü bir giriş yapmışlardı. Ermal'in sezon başından beri oynamamasına ilaveten Popoviç'in sakatlığı (ve Efes'in ikisinin yerine de transfer yapmaması) potansiyellerini önemli ölçüde kısıtlıyordu şüphesiz... Benetton ise sakatlıklarla boğuşmuştu sezon başından beri. Öyle ki, toplam 14 maçın tamamında oynayabilen sadece üç oyuncuları vardı: Goree, Nicholas ve Slokar... Yine de Avrupa ligi'nin en az top kaybeden takımıydılar ve güçlü basketbol geleneği ile yabana atılacak rakip değillerdi. Zizis'in sakatlığı sebebiyle onların da oyun kurucu problemi vardı. İlk periyodun sonunda Domercant'ın müthiş üçlüğü Efes'e iki sayılık bir üstünlük sağladıysa da işlerinin kolay olduğu söylenemezdi. Benetton kazanmak için direniyordu. Birçok takıma eşleşme problemi çıkarıp avantaj sağlayan Bragnani'yi Kerem çok iyi savunurken Granger'in ortaya çıkması ve Barış'ın başarısı Efes'in öne geçmesini sağladı. (31-21) Maç boyunca yaptıkları iyi savunma galibiyete giden yolun bir diğer anahtarı oldu. Baskı altında oynamaya alışık Efes için bu kadarlık bir avantaj yeterliydi. Yakaladıkları 10 sayılık üstünlüğü (40-30 ve 60-50) maç boyunca bırakmadılar. Kendi sahasında oynadığı Benetton maçı Efes için kazanılması gereken maçlardan biriydi. Tersi olsa büyük sıkıntıya girer ve telafisi zor olurdu. Efes için 'Top 16'ya iyi bir başlangıç oldu.