Bir gün önceki maçı kazanmak bizi biraz rehavete sürüklemiş gibiydi. Yeni Zelanda ise kaybetmiş olmanın verdiği hırsla daha da sertleşmişti. Oyuna iyi başlamadık ve rakibin etkili savunması karşısında sayı üretmekte zorlandık (2-9). Arayı kapatmamızı sağlayan ivmenin temelinde Hidayet'in etkinliği vardı. Ama geçmişte olduğu gibi sadece ürettiği sayılarla değil, bunun yanında çok koşarak, savunma yaparak ve pas vererek takımımıza her açıdan önemli katkı yaptı Hidayet. Kendisi üretirken, takımı da ateşledi. Maçın ilk 6 dakikasında sadece 4 sayı atabildikten sonra, 4 dakikada 16 sayı üreten takımımızın kenar yönetimi, kötü bir başlangıcı kısa sürede tersine çevirme becerisi, ileriye yönelik olarak önemli bir potansiyele işaret ediyordu. Yeni Zelanda bir önceki maça göre daha sert savunma yapıyordu. Biraz da sertlikten etkilenerek ikinci periyodda tekrar geriye düştük. Sertlik artık modern basketbolun önemli bir parçası olduğuna göre, yüksek hedeflerimiz yolunda kimseye kibarlık yapamayız. Rakip sert oynadığında, biz onlardan daha sert olmalıyız. İkinci yarının büyük bölümünü geride götürmemize rağmen bizim de savunmamız iyiydi. Sertliğe sertlikle karşılık vermeye çalıştık. Bir maçı olsun kazanmak için bütün gücüyle yüklenen Yeni Zelanda karşısında, maçı bırakmayıp uzatmaya taşıyacak düşünceyi, konsantrasyonu ve fiziki mücadeleyi ortaya koyduk. Sahadaki mücadele adeta nefesleri keserken her iki takım da kazanmak için elinden geleni sonuna kadar yaptı. Son topu akıllıca içeri girerek kullanan Hidayet galibiyeti getiren basketi atıp maçın kahramanı oldu. Ama alınan bir takım zaferiydi ve herkesin önemli payı vardı. Dünya dördüncüsü ünvanını taşıyan Olimpiyat yolcusu Yeni Zelanda'yı, hem eksik bir takımla hem de henüz maç formuna ulaşmamışken iki kere arka arkaya yenecek direnci göstermemiz gerçekten önemliydi.