Kılıcın sesi, 'ney'in nefesi

A -
A +

Değerli Hocamız Mim Kemal Öke birçok araştırmasında Türk kimliğinin kökleri Asya'ya uzanan etkiler üzerinde yükselen Anadolu'nun kültürel dinamikleri içerisinde yoğrulduğunu savunur. "Türk kültürel kimliğini üç kıtaya yayan kılıcın sesi kadar Ney'in nefesidir" diyerek tasavvufi öğelerin bunlar arasındaki önemini vurgular. Çok geniş bir platformda yoğrulan ve yüzyılların birikimini taşıyan zengin bir kültürel kimliğe sahip olmakla övünebiliriz. Bütün sosyal faaliyetler şu ya da bu şekilde kültürel boyut taşıdığından, spor ile ilgili yazımıza biraz iddialı bir giriş yaptık. Kültürel faaliyetler arasında giderek daha önemli bir konuma taşınan spor alanında yabancı kökenli sporcular konusu sadece ülkemizde değil, hemen her ülkede sık sık gündeme gelen bir konudur, tartışılır durur. Avrupa Birliği'nin 'tam dolaşım' ilkesinin yansımaları dolayısıyla büyük ölçüde serbestlik içindeki eski kıtanın çeşitli ülkelerinde farklı uygulamalar mevcuttur, ancak son dönemlerde İtalya başta olmak üzere önde gelen ülkelerde korumacılığa geri dönülmeye çalışıldığı da bir gerçektir. Bu sıkıntılar sadece çok uluslu Avrupa'ya mahsus da değildir. Bir süre önce David Stern ile bir konuşmamızda kendisi "oyuncuların tabiyeti bizi ilgilendirmez, dünyanın en iyi ligi NBA'de en iyi kim ise o oynar" nevinden iddialı bir postmodern liberal duruş almış olsa da son dönemde iş olanakları Avrupalılar tarafından ellerinden alınan Amerikalı basketbolcuların tepkileri ve oyuncular sendikasının atakları karşısında NBA Yönetimi'nin gerilemeye başladığı ve çözüm aradığı bilinmektedir. Türkiye'de taa bizim oynadığımız dönemlere kadar giden yabancı kısıtlamaları uygulanmıştır. Bu kurallar ortamla birlikte değişmiş, evrilmiştir. Basketbolda 'tek yabancılı' dönemler hızla geride kalmış, bugünkü 4 yabancının oynayabildiği, beşincisinin de kadroda bulunabildiği günlere gelinmiştir. Her takımda bulunan genç oyuncuları da sayarsanız görev alan kadronun yarısından az olmayan bu oran sahada oynayan oyuncular itibarıyla bugün %60 mertebesine ulaşmaktadır. Farklı ülkeler ve kültürler arasındaki etkileşimin artan uluslararası ekonomik aktiviteyle birbirini beslediği globalleşme sürecine uygun olarak epeyce 'yabancılaşmış' bir durumdayız yani... Ülke basketbolunun gelişimi ve milli takımlarımızın durumu açısından düşünülerek yabancı kısıtlamaları getirilirken, Avrupa'da başa oynayan kulüplerimiz - ki bunlar aynı zamanda güçlü yönetimlere ve gerekli bütçelere de sahiptirler - yabancı oyuncu kısıtlamalarının azaltılması ya da kaldırılması taraftarı olmuşlardır genelde. Öne sürülen argüman 'rakiplerle aynı şartlarda mücadele' olmuştur. İşveren olarak böyle yaklaşmaları da doğaldır, arz artması dolayısıyla kalitenin de artacağını ve fiyatların düşeceğini varsaymak için ekonomi alimi olmak gerekmez. Spor seyirciyle anlam kazanır Oysa başarının sadece sahada kazanmak olmadığını, sporun temsil ettiği çok daha geniş bir sosyo-kültürel çerçevede belirlendiğini unutmamak gerekir. Günümüzün bireysel yapılanmasında (savaşlar hariç) hiçbir sosyal olgunun beceremediği kadar birleştirici olabilen spor kavramının taşıdığı sosyal potansiyelin kapsama alanı sahada alınan sonuçların çok üzerindedir ve bunun çoktan farkına varmış şirketler ülkemizde ve dünyada spor sponsorluğunu görülmemiş maddi hacimlere taşımaya başlamışlardır. Spor seyirciyle birlikte anlam kazanır. Bu anlam tribündeki, hatta ekran başındaki izleyiciyle oluşan direkt etkileşimden başlayarak medya platformlarıyla taşınan ve küçücük çocukların hayal dünyalarına kadar uzanan geniş bir sinerji yelpazesinde duygusal bütünlük sağlayarak kitleleri etkileyebildiği ölçüde betimlenir. Kitleler, harekete geçiren itici güç, özdeşleşip duygusal bütünlük yakalayabildikleri yıldızlarla bütünleşebilmek, başarıyı ve gururu paylaşıp sahiplenmekten doğar. Kitlelerin sporu sahiplenmesi sporcularla arasındaki kültürel bütünleşmeye bağlı olarak azalıp çoğalabilmektedir. Hepimizin bildiği gibi Yunanistan'da Panathinaikos ve Olympiakos gibi yüksek bütçeli kulüplerin yabancılarla dolu kadrolarında bir süre önce 'yabancı istilası' yaşamıştır. Yunanlı 'öz' oyuncuların sahalardan çekildiği bir ortamda Avrupa çapında başarılar yaşanmasına rağmen bir süre sonra seyirci de tribünlerden çekilmiştir. Bilet gelirleriyle birlikte TV ratingleri de hızla düşünce, Akdenizli olmanın benzer özelliklerini paylaştığımız komşularımız "önemli olan takımın başarılı olmasıdır, formayı kimin giydiği değil" tezinin iflasına şahit olmuşlar ve ilgiyi tekrar artırmanın kadrolarda kendi 'yerel' oyuncularının bulunmasından geçtiğini de yaşayarak öğrenmişlerdir. 78'in 8'i Efes Pilsen'in geçen hafta kadrosunda hiç İspanyol oyuncu bulunmayan İspanyol ekibi Tau Ceramica'ya yenilmesi hepimizi üzmüş, kadrolarındaki Kaya ile Serkan'ın iyi oyunlarıyla biraz olsun teselli bulmuştuk. Maçın ardından Efes Pilsen'in yabancı sınırlamasının kalkmasını savunduğunu medyadan takip ettik. Yıllarca oynadığımız ve kaptanlığını yaptığımız Efes Pilsen Basketbol Takımı'nın ne kadar iyi yönetildiğini yakından biliyoruz. Son 30 yılda plânlı bir vizyonla nereden nereye geldiklerini adeta birlikte yaşadık, ülkemiz için yaptıklarından gurur duyduk. Medyaya yansıyanlar doğru ise, yenilginin üzüntüsüyle olacak, savundukları liberal söylemin amacını biraz aşan bir noktaya taşındığını tahmin ediyoruz, çünkü yabancı kısıtlamalarını kaldırarak Efes Pilsen Basketbol Takımı'nı tamamen yabancılara açmanın kanunları değiştirerek Efes Pilsen bira fabrikalarını düşük ücretle çalışacak yabancı (mesela Afrikalı ya da Çinli) işçilere açmaktan çok da farklı olmadığını düşünüyoruz. Yabancılarla rekabet etmeye çalışırken maliyet/kazanç analizinin yanında düşünülmesi gereken geniş bir sosyal platform bulunuyor ve herhangi bir sektörümüzün tamamen yabancılara açılmasını savunurken etraflıca düşünmek gerekiyor. Tau Ceramica maçının istatistiklerini hatırlayalım. O gün 78 sayı üreten Efes Pilsen'in sadece 8 sayısı 'bizimkiler' tarafından üretilmişti (Ermal 4, Kerem 2, Cenk 2 sayı.) Bize 78'in ancak 8'i kalmış durumda iken açıkçası kendi payımızdan vazgeçmek istemiyoruz, çünkü Efes Pilsen'e güveniyoruz ve yıllardır yaptıkları gibi başarılı olacaklarını biliyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.