Almanların oynadığı topu her fırsatta Nowitzki'ye geçirip onun birebir potansiyelini kullanmayı amaçlayan oyun tarzı az riskli ve yavaş bir basketbolu getirdiğinden bizim için biçilmiş kaftandı aslında; çünkü biz de skor üretimini daha fazla kişiye yaymamıza rağmen bireysel çabaya dayalı sayı üretimini, süratlenip risk almaktansa daha yavaş oynamayı tercih ediyorduk. Karşılıklı kontrol ve düşük tempo her iki takıma da ilk yarıda sadece ikişer top kaybı getirdi, ancak bunun dışındaki bütün geri dönüşler aleyhimize oldu. Ne birebir savunma, ne yardımlaşma istediğimiz gibi oldu. Düşük bir faul yüzdesi ile daha da düşük bir üç sayı yüzdesi hücumumuzu törpülerken asıl sıkıntıyı saha içi organizasyonunda yaşadık. Uzun süre bir tek asistle oynadığımız karşılaşmayı iki asistle tamamladık ve oyunun hiçbir döneminde etkili olamadık. Bizim kadar iyi bir takım olmayan Almanların üzerine hiç gitmedik; fast break atmadık, tempoyu arttırmadık, sonunda da 50 sayıyı aşamadık. Maç boyunca toparlanmayı ve silkinip farkı eritmeyi bekledik, ancak dakikalar giderek azaldı ve sahadaki Alman hakimiyetini kıramadık. Oyunun tümünü üstün oynayan Almanlar Nowitzki'yi dinlendirme imkanı da bularak farklı kazandılar. İlk gün Litvanya'yı yenmek için çok çok iyi oynamak gerekiyordu belki, ancak Almanları normal bir oyunla yenebilirdik. Ne yazık ki çok kötü oynadığımız bir güne denk geldi ve şampiyonaya yönelik önemli bir fırsatı kaçırdık. Kimseyi küçümseyebilecek bir noktada değiliz artık, turnuvaya devam edebilmek için son grup maçımızda Çekleri yenmemiz gerekiyor. Şampiyona bizim için yeniden başlar...