Union Olympia orta halli ama yine de hafife alınamayacak bir Euroleague takımıydı. Oyuna iyi konsantre olan Fenerbahçe Ülker ilk yarıyı 11'er sayıyla bitiren Rasim ve sonra da Oğuz ile hem de çok sayıda sakat oyuncusunun eksikliği hissetmeden farkı 10 sayıya çıkarıverdi. Sakat oyuncuların isimlerini alt alta yazmaya kalksak neredeyse buradaki tüm yerimizi dolduracak bir liste çıkabilecekken bu tür şanssızlıkları aşabilecek kadroyu kurmuş olmak ve tüm oyuncularını başarıyla sorumluluk alabilecek seviyeye getirmek için Tanjevic ayarında coach olmak gerekiyordu herhalde. Slovenlerin 'cüsseli' coachu Dzikiç de kadroyu verimli kullanma gerçeğinin farkındaydı... İşler iyi gitmeyince 'benche' yönelmekte tereddüt etmedi ve bizim genç antrenörlerimizin çok iyi izlemesi gereken bir uygulama ile ilk beş oyuncularının hepsini çıkarıp 'yedekleri' sahaya sürdü. Ve biraz da pota altında verdiğimiz açıklardan faydalanıp yüksek yüzdeli yakın atışlar bularak (16/24) dışarıdan fazla şut falan atmadan Fenerbahçe'yi yakalayıp geçiverdiler. Basketbolda artık 'yedek oyuncu' kavramı kalmadığını bir kere daha gösterdiler. Başa baş giden ikinci yarıda pota altındaki açıkları kapatabilmek için uzunca bir süre alan savunması yaptık ama Slovenler, bu sefer de dışarıdan atmaya başladılar. Fenerbahçe ortalamanın üzerine çıkamayan savunmasına Oğuz ve sonlarda Preldziç hariç istikrarlı bir hücum üretimi ekleyemeyince bir türlü istediği emniyetli farka ulaşamadı. Pusuda bekleyen Slovenler bitime 4 dakika kala bizi yakalayıp öne geçtiler. Bundan sonrası tam bir heyecan fırtınası oldu, hem de 4 değil 14 dakika sürdü. Buldukları müsait üçlükler kaçınca oyunu normal süresinde kazanamadı Fenerbahçe, ancak uzatmada da kazanamadı ve ikinci uzatmaya gidildi. Ve sarı lacivertliler ikinci uzatmada canlarını dişlerine takıp kazandılar. Çok zor geçen bu maçı kazanmanın önemi, ilerleyen haftalarda daha da iyi anlaşılacaktır.