Maddi sorunların da etkilediği inişli çıkışlı bir sezon geçiren Cola Turka Beşiktaş, bir süredir bu maça hazırlanmaktaydı. F.Bahçe'yi devirerek Akatlar'da tribünleri dolduran - ve uzun bir aradan sonra dün bir kısmı salona dahi giremeyen - taraftarlarıyla birlikte motivasyon tazelemek istiyorlardı. Emniyet güçlerinin aldıkları önlemler yerinde ve üst seviyedeydi. Kambala'nın olmayışı Ülker F.Bahçe'yi bir anlamda temel direğinden etmekteydi, ancak başka bir açıdan bakıldığında Oğuz ve Semih'in artacak oyun sürelerinin olumlu nüanslar taşıdığı düşünülebilirdi. F.Bahçe, Euroleague hedeflerine ulaşamayıp BEKO Basketbol Ligi'ne döndüğü bir ortamda, Türkiye'deki hedeflerini kovalıyordu. Müthiş tribün desteği altında maça iyi başlayan Beşiktaş, bir süre sonra kötü hücum tercihleri nedeniyle birdenbire durunca hiç yemeden 16 sayılık bir seri yakalayan F.Bahçe oyunda üstünlük sağlayıverdi: 13-22. İlk kozların paylaşıldığı bu dakikalarda sarı-lacivertlilerin ağır topları skor üretiminde üzerlerine düşeni yaparlarken, Beşiktaş cephesinin skoreri Thomas uzun süre suskun kaldı. Akatlar'daki zorlu ortamdan en emin çıkış yolunun savunma yapmaya dayandığını bilen sarı-lacivertliler, özellikle alan savunmasında birbirleriyle yardımlaşarak pota altını iyi kapattılar ve Beşiktaş'ı büyük ölçüde dış şutlara mahkum ettiler. Dışardan skor üretecek isim çıkaramayan siyah-beyazlılar, ilk yarı bitiminde oyunda üstünlük kurmuş olmayı hesaplarken oyun süresinin - ve enerjilerinin - büyük bölümünü rakiplerine yetişmeye çalışmakla harcamak durumunda kaldılar. Buna karşın F.Bahçe zengin kadrosunu özellikle ilk yarıda rahatça kullandı. Koz paylaşımında giderek önem kazanan dış şut isabetinde üzerlerine düşeni yaptılar. Hücumda daha iyi organize olan F.Bahçe bunun karşılığını daha yüksek bir atış yüzdesiyle (ilk yarıda 13 asist ve 18/32 toplam atış) alıyordu. Beşiktaş bu kategorilerde geride kalmasına rağmen sadece üç top kaybıyla mücadele ediyordu. İlk yarının en önemli istatistiği sarı-lacivertlilerin hiç serbest atış kullanmamış olmalarıydı. Farkın giderek açıldığı dönemde tribünlerin 'devreye girmesiyle' karşılaşmanın yaklaşık 10 dakika durması da ev sahibi takıma yaradı. Bu zoraki duraklama sonrasında Reese'in Solomon'a yaptığı savunmadan başlayarak müdafaasını sertleştiren Beşiktaş, "madem atamıyorum, onlara da attırmayayım" anlayışıyla mücadele etti. Salondaki gerginlik oyuna da yansıdı. Her iki takımın da 13'er sayıda kaldığı üçüncü periyot sonrasında Beşiktaş sadece üç sayı gerideydi ve maça ortak olmuştu. Siyah-beyazlıların hareketli uzunlarına karşı Oğuz'u az oynatan F.Bahçe sahip olduğu pivot üstünlüğünden kendi isteğiyle feragat ettiyse de rakibinin arayı kapatmasına izin vermedi. Taa ki son 6 dakikaya kadar... Beşiktaş'ın uzun bir çabadan sonra nihayet rakibini yakalamayı başardığında (59-59) ve tribünlerdeki enerji doruğa çıktığında herkes nefesleri kesecek bir son altı dakika bekledi, ancak öyle olmadı. Mrsiç ve Ömer ikilisinden arka arkaya 5 isabetli üçlükle üçüncü periyot boyunca atamadığı sayıyı üç dakikaya sığdıran F.Bahçe bir anda arayı açtı ve maçın gerilimine kıyasla oldukça rahat geçen son birkaç dakikada rahatça galibiyete uzandı. Her iki takımın da sahip olduğu potansiyeli sahaya yansıtarak kazanmak için elinden geleni yaptığı heyecan dolu bir karşılaşmaydı. F.Bahçe zengin kadrosunun ve Avrupa defterini yeni kapatmış olmanın kamçılayıcı etkisiyle, oyuncuların birbirlerine daha fazla kenetlendiği bir ortamda oynamanın avantajını yaşadı. Yaptıkları iyi savunma ve sergiledikleri dayanışma onları (sadece dünkü maçta değil, her zaman) yenilmesi zor bir takım haline getiriyor. Beşiktaş ise Thomas'ın bilançosunu bir an önce masaya yatırmalı; hareketli kadrolarına etkili bir 'üçlükçü' monte ettiklerinde önemli bir eksiği gidermiş olacaklar.