Ülkerspor çok iyi dış hücum oyuncularına sahip olan, ancak bu kadar iyi oyuncunun bir araya gelmesinde yaşanan uyum sorunları yüzünden potansiyelini bir türlü sahaya yansıtamayan ve yıldızları savunmayı sevmediği için özellikle bu alanda yetersiz kalan, bu arada Blair'in kötü bir sezon geçirmesi yüzünden zaman zaman pota altında sıkıntı çeken bir görüntü çizdi sezon boyunca. Sezon başında henüz dengeler oturmadan - o maçta Blair çok iyi oynamıştı - Efes'i yenip Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı almayı başardılarsa da arkasından ligdeki her iki maçta da rakibine yenilmişlerdi. Üstelik Haluk'un hastalığı onları bir süreliğine kaptanlarından ve en iyi savunmacılarından yoksun bırakmıştı. Efes ise kapasitesi daha sınırlı bir kadroya sahip olmasına rağmen potansiyelinin daha fazlasını sahaya yansıtarak daha başarılı bir grafik çizmişti sezon boyunca. Savunmaları iyiydi. Önemli bir nokta iki oyun kurucularının sahada ağırlıklarını koyamadıkları zamanlarda çektikleri sıkıntılardı ki büyük ölçüde bu yüzden Avrupa Ligi'nde Dörtlü Final'in eşiğinden dönmüşlerdi. Kenar yönetimi katkısı onlar için önemliydi ve Oktay Mahmuti sakatlıklar yüzünden kritik oyuncuların oynamadığı dönemler de dahil olmak üzere takımını başarıyla yönetmişti; Avrupa Ligi'ndeki kritik son viraj hariç! Bu iki grafik karşılaştırıldığında Efes biraz daha ağır basıyordu sanki ve oyunun ilk bölümü tam da bu şekilde gelişti. Ülker savunması dirençsizdi. Efes hem dışarıdan Granger patentli isabetli atışlarla, hem de pota altından Kaya ile rahat skor ürettiği gibi, iyi savunma yaparak tempoyu da istediği gibi yönetti ve hızlı hücumlardan ekstra sayılar bulmanın keyfini sürdü. Ülker Blair'i korumak için ona Prkaçin'i tutturuyordu ve Blair bu dönemde pek ortada yoktu. Naumoski de oyunda olmasına rağmen etkisizdi. Her şeyin Efes lehine geliştiği ilk periyodda lacivert-beyazlılar farkı daha fazla açmalıydılar. (12-21) Efes kenar yönetimi ilk periyodda iyi işleyen pota altı ile ilgili büyük bir risk alarak iki oyuncu birden değiştirdi ve Ermal ile Nikoliç'i sahaya sürdü. Bu iki oyuncunun aynı çizgiyi sürdürememesi ve oldukça kısa sürede Ülker'in 17-3'lük bir seri yakalayarak oyundaki bütün dengeleri tersine çevirmesi bizce maçın sonucunu belirledi. Ülker ise İbrahim ile Rentzias'ı oyuna aldı ve Blair - Rentzias ikilisi ile pota altında daha etkili oldu. İbrahim birkaç dakika içerisinde arka arkaya üçlüklerle - Efes önlem bile alamadan - aranın kapanmasını ve Ülker'in öne geçmesini sağladı. (29-24) Efes kenar yönetimi avantajlı konumlarının kaybedilmesine çare bulamadı. Ülker skorerlerinin savunma zâfiyetinden de yeterince faydalanamadılar; mesela Namoski'nin tuttuğu oyuncu onu her seferinde geçip turnike atabilirdi. Böyle olunca Ülker dizginleri eline aldı ve oyunun tüm dengelerini lehine çevirdi. Giderek savunmasını toparlayarak yıldızlarının kuvvetli taraflarının ortaya çıkmasını sağladı. İlk yarıda Ülker'in 17-11 hava topu üstünlüğünde 7 hava topuyla önemli payı olan Joseph Blair ikinci yarıda sahanın yıldızı olmaya yönelik sağlam bir atağa kalktı. Öyle de olurdu, ancak Efes'in son bir hamle yaptığı son periyodda öyle bir Naumoski ortaya çıktı ki sadece sahanın yıldızı unvanını Blair'den kapmakla kalmadı, takımının Türkiye Kupası'nı almasını da sağladı. Baştan sona heyecanlı ve kaliteli bir karşılaşmaydı. Türkiye Kupası'nın büyüklüğüne yakışan bir organizasyonla birlikte Konyalı basketbolseverler bir yandan Türkiye'nin 4 güçlü takımını ve kaliteli yıldızlarını keyifle izlerken, bir yandan da maçların bir şenliğe dönüşmesine katkıda bulundular. Ülker için bu galibiyet ikinci büyük kupayı almanın daha da ötesini simgeliyordu, çünkü sezonun en iyi basketbolunu oynadılar. Aylardır sorunlarının üstesinden gelmeye çalışan turuncu - yeşilliler için bu başarı yaklaşan play - off'lar için önemli bir moral motivasyon sağlayacaktır.