Sekiz maddede "Gazze fotoğrafı"

Sesli Dinle
A -
A +

Dört yıl önce bir grup meslektaşımızla Kudüs'e gitmiştik. Kaldığımız otele Filistinlilerin kanaat önderlerinden biri gelmişti. Sohbet ederken "Türkiye'de yapılan gösteriler gerçekten İsrail üzerinde etkili oluyor mu?" diye sorduk.

 

"Olmaz mı?" diye cevapladı; "İsrail hem Türkiye'nin tepkisinden çekiniyor hem de biz kendimizi yalnız hissetmiyor, moral buluyoruz."

 

Gazze'de soykırıma kalkışan İsrail'e tepki çığ gibi. Batı başkentleri mitinglerle yankılanıyor. Avrupalılar, İsrail'e kol kanat geren hükûmetlerini 'yanlış yapıyorsunuz' diyerek ikaz ediyor, medyaya çarpıcı eylem fotoğrafları veriyorlar. Bizde ise iktidar ayakta, sokaklar sessiz. AK Parti'nin büyük İstanbul mitingi, küçük partilerin Yenikapı mitingi ve bir iki fiyasko eylem dışında dikkate değer bir şey göremedik. Bunun birçok sebebi var.

 

1- Toplum, Erdoğan'ın gerekeni yaptığını düşünüyor.

 

2- Sivil toplum silikleşti.

 

3- Kimileri için iki tweet yetiyor. İstiklal Caddesinde İsrail'in katlettiği gazeteciler için toplanalım dedik. Olayı haberleştirmek için tripot kuran kamera sayısı, tepki için gelenlerden fazlaydı. Oysa meslektaşlarımız eylem çağırısı yaparken sosyal medyayı yıkmışlardı.

 

4- Filistinlilerin topraklarını sattığı propagandası ve İslamofobiye kadar varan Arap düşmanlığı.

 

5- Orta Doğu coğrafyasında kan ve gözyaşının sıradanlaşması.

 

6- Hamas etkisi.

 

7- Ekonomik sıkıntılar. Zira herkes geçim savaşında.

 

8- Umursamazlık. Türkiye'de milyonlarca kişi "Bana ne?" diyor. Bilhassa CHP tabanının umurunda değil. Bir vakitler cumhurbaşkanı yardımcılığına soyunan iki büyükşehir belediye başkanı vardı. Tek bir tweet atmamışlar Gazze için. Bir tane yahu!

Bir basın toplantısının anlattıkları

Erdoğan'ın Almanya ziyaretinde yaptığı çıkış büyük yankı uyandırdı. Cumhurbaşkanı muhataplarının yüzüne dimdik "İsrail'e borçlusunuz" dedi.

 

Erdoğan'ın ziyaret ettiği ülkedeki basın toplantılarına, genelde birlikte götürdüğü gazeteciler katılmaz. Heyet bu sefer salonda yerini aldı.

 

Liderler önce görüşme yaparlar ardından ortak açıklamada bulunurlar. Bu defa liderler zirveden önce gazetecilerin karşısına geçti.

 

Erdoğan 'holokost' deyince salon buz kesmiş ancak üç saat süren görüşme iyi geçmiş. Alman tarafı basın toplantısı yapılmasını istememiş. Ankara ısrarcı olmuş. Toplantının çok gergin geçmesi bekleniyormuş. Karşılıklı iki soruyla yetinilmesi kararlaştırılmış. Bu sebeple sorular uzundu ve ikisi de birçok soruyu içinde barındırdı. Anladığım kadarıyla kimin soracağı önceden belirlenmiş.

 

Türk gazeteci Almanya Başbakanı Scholz'a şöyle dedi: "Türkiye Gazze'de yaşanan insani drama kayıtsız kalmadı ve ihtiyaç duyan hastaların Türkiye'ye gelmesini sağladı. Barış için garantörlük ve ara buluculuk dâhil olmak üzere diplomatik tüm kanallardan sorunun çözümüne ilişkin inisiyatif alabileceğini de ifade etti. Pekiyi Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği bu konularda neler yapacak? Bir inisiyatif almayı planlıyor musunuz? Hiç olmazsa hasta ve yaralıların tahliyesi için ortak bir mekanizma kurulması söz konusu olabilir mi? İsrail 10 dakikada bir çocuğu öldürüyor. Bu savaş suçudur, insanlık adına utanılması gereken bir şeydir. Sizler İsrail'in bu nedenle uluslararası mecralarda yargılanması gerektiğini düşünüyor musunuz?"

 

Tabii Alman Başbakan, İsrail'in kendini savunma hakkı olduğundan bahsedip soruyu geçiştirdi.

 

Alman gazeteci ise Erdoğan'a açıklamalarının NATO içinde tartışma oluşturduğundan bahsedip "İsrail'in var oluş hakkını kabul ediyor musunuz? Çünkü bu Almanya'da devlet anlayışı" gibi abuk bir ifade kullandı. Ve şöyle devam etti: "İsrail'in faşist bir devlet olduğunu söylediniz. Hangi gerekçeniz var bunun için? İsrail'in Hamas'a saldırısına neden soykırım diyorsunuz? Yüzlerce insanı İsrail'de katleden, NATO ülkelerinin terör örgütü dediğini nasıl kurtuluş örgütü olarak tanımlayabilirsiniz. Siz Türk-Alman ilişkilerini tehlikeye atıyor musunuz?"

 

Sorular, niyetleri ve bakış açısını ortaya koymaya fazlasıyla yetiyor. 180 derece anlayış farkı var. Nitekim taraflar sizin görüşünüz size bizimki bize havasında ayrılmış.

Gazetecisiz gazetecilik!

Cüneyt Özdemir, haber sitesi kuruyormuş. Âdem Metan'a konuşan Özdemir "12 kişi toplantı yaptık. Sadece iki kişi gazeteciydi. Herkes yazılımcıydı. İçinde gazetecilerin, editörlerin olmadığı bir haber sitesi kurguluyoruz... Dedik ki 10 yıl sonranın haberi nasıl olacak? Ona göre bir şey yapıyoruz. Belki de ayağımıza sıkıyoruz. Ben sıkmasam başkası sıkacak. Bu geliyor, geldi. Anlatı değişiyor" dedi. Haberi aktarma araçları şekil değiştirdi. Ama gazetecilik insan için, insanla var. İnsansız gazetecilik mi olur?

Ucube!

Televizyoncu Metin Uca, öldükten sonra yakılmayı isteyen biriydi. Cenazesi Mozart bestesi ve alkışlar eşliğinde belediye zabıtalarının omuzlarında kaldırıldı. Önde de bir imam dolanıyordu. Bütün mesleki kariyerini dindarlarla dalga geçmek üzerine yapmış bir adam, tam da dalga geçilecek bir manzarayla uğurlandı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.