Tunus’ta yaşananlar Türkiye’yi hatırlatıyor

A -
A +
Ziya Burcuoğlu
 
Tunus’taki son gelişmeler, Türkiye’deki 28 Şubat ve 15 Temmuz’a benzer yeni bir darbe modelini çağrıştırıyor. Ülke içindeki özellikle laik ve muhafazakârların arasındaki mücadeleyi doğru olarak değerlendirmek gerekir.

 

Tarihte çeşitli istila hareketlerine sahne olan Tunus’a, Kartacalılar 5. asırda gelmişlerdir. Altıncı asırda Romalılar, Kartacalılardan Tunus’u  almışlardır. Bu sebeple Tunus’ta hâlen Kartaca ve Roma devirlerinden kalma pek çok eser bulunmaktadır.
Türkler 16. asırda, Barbaros Hayrettin Paşa’nın 1530’da Tunus’un La Gullet (Halkul vaad) limanına üs kurmasıyla ülkeye ayak basmış, İspanya Kralı Şarlken ile yaptığı muharebeyi kazanarak Tunus’a girmiştir. 1556–1558 yıllarında Barbaros ve Turgut Reisler, Tunus’un güneyindeki Gafsa ve Kayrevan şehirlerini ele geçirmişlerdir.  
 
OSMANLI ÜÇ DEFA FETHETTİ        
 
Barbaros Hayrettin Paşa’nın, kendisine ihanet eden ve İspanyollar ile iş birliği yapan Tunus Beyi Mevlay Hasan’ı takip ederken toplarına yelken takıp, Kayrevan civarında yakalayarak cezalandırdığı tarih kitaplarında yazılıdır. Bu ihanetler sebebiyle Kuzey Afrika ülkeleri, 16. yüzyılda haçlı işgalinden kurtulurken Osmanlının en çok mücadele ettiği yer Tunus olmuştu. Osmanlılar, İspanyollar karşısında Tunus’u 3 defa fethetmek zorunda kalmıştır.
Tunusun 3. fethi 1574’te Sinan Paşa ve Uluç Ali Paşa tarafından gerçekleşmiş ve ülke, Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti hâline gelmiştir. Sinan Paşa, fetihten sonra Tunus’taki Osmanlı eyalet sistemini tanzim ederek Tunus kalesini tamir, tahkim ve gerekli silahlarla takviye etmiştir. (Yılmaz Öztuna Türkiye tarihi 5. cilt)
Tunus’un fethi ile ilgili olarak Tunuslular şu olayı nakletmektedirler:
Hâlen türbesi başkent Tunus şehrinde “Sıdi Mahrez” ismiyle anılan ve herkesin akın akın ziyaret ettiği Tunûsî hazretleri var. İşte bu Tunûsî hazretleri bir gece rüyada Osmanlı Sultanı İkinci Selim’e görünüyor. Tunûsî hazretleri buyuruyor ki: “Ey Sultan Selim! Bizi bu İspanyol kâfirlerinin ayakları altından ne zaman kurtaracaksın!” Bu ikaz üzerine Sultan II. Selim, komutanlarına Tunus’un fethedilerek Müslümanların İspanyol kâfirlerinin zulmünden kurtulmasını emretmiştir. Kısa bir müddet içinde emir yerine getirilerek şehir fethedilmiş, İspanyollardan temizlenmiştir.
Bir de Tunus’un en meşhur âlimlerinden Abdullâh-i Tercümân hazretleri vardır. Önceden bir Hristiyan papazı iken hakikati görerek Müslüman olmuş ve Hristiyanlığın bozukluğunu anlatan “Tuhfet-ül Erib fî ehl-i Sâlib: Hristiyanlığı Reddiye” isminde bir kitap yazmıştır. Bu mübârek zâtın da kabri ziyâret edilmektedir.
Tunus, Osmanlıların elinde 4 asır adaletle idare edilmiştir. Fakat ülke, İspanyolların işgali altında iken, camiler ve İslam eserleri yakılıp yıkılmış ve camilerin bir kısmı ahır olarak kullanılmıştır.
1881’de Fransızların idaresine geçen Tunus’ta, Fransızlar da aynı şekilde Türk ve İslam eserlerini yok etmiş, sadece büyük şehirlerin kalelerini ve birkaç Türk eserini bırakmıştır.
Osmanlıların 4 asırda Tunus’a yapmış olduğu hizmetler o kadar çok olmasına rağmen, şimdi Tunus’u ziyarete gelen turistlere rehberlik edenler, sanki Fransızların Tunus’ta dört asır kaldığını ve kültürlerini yerleştirdiğini, Osmanlının ise 70 yıl kaldığı ve hiçbir eser yapmadığını anlatmaktadırlar.
 
İSLAMİYET AFRİKA’YA TUNUS’TAN YAYILDI
 
İslam tarihi açısından da Tunus’un önemli bir yeri bulunmaktadır. İslamiyet, Afrika’ya ilk olarak Müslümanlar tarafından Tunus’tan yayılmıştır. Müslümanların kurduğu Kayrevan şehri ve bu şehirde inşa edilen Ukbe Bin Nafi Câmii, Afrika’nın ilk ve en büyük camiidir. Bu câminin mimari tarzı ve su sarnıçlarının yapımında kullanılan teknik, Müslümanların o tarihlerde (670) ne kadar ileri bir seviyede bulunduğunu gösteren en müşahhas örneklerden birini teşkil etmektedir.
Nüfusu 10 milyonu geçen Tunus halkının %98’i Müslüman olup pek çok Türk asıllı aile Tunus’ta yaşamaktadır. Türk soyundan olmak, onlar için bir övünme vesilesi olarak görülmektedir.
Yetmiş sene Fransız idaresi altında kalan Tunus’ta Fransızlar kendi kültürlerini, başta Fransızca olmak üzere, bütün ülkeye yaymışlar, özellikle yönetici kadrolar Fransa’da eğitim görmüşlerdir.
 
TÜRKİYE MODELİ TEK PARTİ
 
Tunus, 1956’da bağımsızlığını kazandıktan sonra 30 yıl Habip Burgiba tarafından tek parti sistemi ile yönetilmiş, Türkiye model ülke olarak alınmıştır. 1987’de İçişleri Bakanı Zeynel Abidin, Fransa destekli bir darbe ile ülkeyi ele geçirmiş ve 2011 yılına kadar Tunus’u dikta rejimi ile yönetmiştir. Bu dönemde dinî baskılar ön plana çıkmış, din kitapları yasaklanmış ve camiler namaz vakti dışında kapanmıştır.
Tunus, bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile hiçbir zaman siyasi bir problem yaşamamıştır. Tarihî, kültürel ve dinî bağlarla bağlı olduğu Türkiye ile ekonomik, kültürel ve askerî alanlarda iş birliğini geliştirmeye çalışmıştır.
Tunuslu öğrenciler, askerî eğitim alanında Türkiye’de eğitim görmüşlerdir. Türkiye’den gönderilen askerî öğretmenler, 1969 yılına kadar Tunus Harp Okulu’nda Türkçe öğretmiş ve askerlik dersleri vermişlerdir. Ayrıca 1965-1969 yıllarında Türkiye’de atış okullarında 350 kadar Tunuslu subay temel eğitim görmüştür. Daha sonra Fransızların etkisiyle Türkiye-Tunus ilişkilerinde bir duraklama olmuştur.
Tunus’ta, 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’nin Orta Doğu ve Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme kararı ile yeni büyükelçilik ve ataşelikler açılmaya başlamıştır. Bu çerçevede 1983 yılında Tunus’ta ilk askerî ataşelik ofisi açılmış ve askerî, siyasi ve ticari iş birliği alanında gelişmeler başlamıştır. Birçok üst düzey ziyaretler gerçekleşmiş, ilk defa Tunus’ta Türk ürünleri fuarı açılmıştır. Askerî ve sivil öğrencilerin karşılıklı olarak eğitim programları uygulanmıştır. Ancak Türkiye ile olan bu münasebetler, Fransa’yı çok rahatsız etmiştir.
Tunus’ta yaşananlar Türkiye’yi hatırlatıyor
 
2011 ARAP BAHARI (YASEMİN DEVRİMİ)
Tunus, Arap Baharı’nın ardından çok partili demokrasiye geçen ilk ve tek Arap ülkesidir. 2011’de yapılan seçimleri muhafazakâr En-Nahda Partisi kazanmış, ancak iktidar olamamıştır. Laik muhalefet sokak gösterileri ile tepki vermiş, solcu ve muhalif iki liderin bir suikast ile öldürülmesinden sonra En-Nahda, iktidarı teknokrat hükûmete devretmek zorunda kalmıştır. Yasemin Devrimi yapıldığında gazeteler, “Tunus rota değiştirdi, Fransızlar dışarı, Türkler içeri!” manşetleri atmışlardı.
2014 yılında yapılan seçimlerde En-Nahda 2. parti durumuna düşmüş, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkaramamıştır. Nida Partisi adayı El-Bacı Kaid El-Sebs kazanmıştır.
2019’da halk, büyük partileri ve parlamentoyu protesto ederek bağımsız aday Kays Said’i Cumhurbaşkanı seçmiştir.
2021’de Yasemin Devrimi’nden on yıl sonra şiddet olayları, ekonomik sıkıntı ve pahalılık had safhaya varmış, Covid–19 pandemisinin tesiri ile protestolar yapılmıştır. Her on senede bir karışıklıklar, protestolar ve gösterilerin yayılması, Tunus’un bir özelliği hâline gelmiştir. 1984’teki ekmek isyanı da buna bir örnektir. O dönemde tüketimi arttırıyor diye gazete ve televizyonda reklam yasağı bile olmuştur.
 
SON OLAYLAR
Tunus’ta yaşanan son büyük olaylarda meclisin en büyük partisi En-Nahda’nın ofisine saldırılar düzenlenmiş, Cumhurbaşkanı Kays Said, 25 Temmuz’da meclisin çalışmalarını 30 gün süreyle durdurduğunu, bütün milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırıldığını, başbakanı görevden aldığını, yeni bir başbakan atayacağını ve yolsuzluk dosyaları için kendisini başsavcı olarak görevlendirdiğini açıklamıştır. Yapılan son açıklamalarda, alınan olağanüstü kararların bir sonraki duyuruya kadar uzatıldığı bildirilmiştir.
Tunus’ta yaşananlar Türkiye’yi hatırlatıyor
 
FRANSA BASKISI
Tunus’taki bu son gelişmeler, yeni bir darbe girişimi olarak nitelendirilebilir. Bu hâl, Türkiye’deki 28 Şubat ve 15 Temmuz’un karışımı gibi yeni bir darbe modelini çağrıştırıyor. Ülke içindeki iktidar/güç mücadelesini, özellikle laik ve muhafazakârların arasındaki mücadeleyi doğru olarak değerlendirmek gerekir. Ayrıca Fransa’nın Tunus üzerindeki ekonomik ve siyasi baskısı çok önemli bir unsurdur. Zira Tunus’un Türkiye ile siyasi ve ekonomik yakınlaşması, bilhassa savunma sanayi konusunda Türkiye’yi tercih etmesi, Fransa’nın asla kabul edemeyeceği bir faktördür. Diğer taraftan Libya’da Hafter yerine meşru hükûmeti desteklemesi de çok önemli bir husustur.
Fransızlar öteden beri Tunus’a kredi açar, buna mukabil bütün ihtiyaç maddelerini Fransa’dan teminini şart koşarlar. Böylece ekonomik bakımdan devamlı baskı altında tutmaya çalışırlar.
Ayrıca Fransa’nın kültürel tesiri eskiye nazaran azalmakla beraber, Fransızca yarı resmî dil olarak kullanılmaktadır. 1985 yılında Türk kökenli Başbakan M. Mzali’nin, Türkiye ile ilişkileri geliştirmesi ve ilkokullarda birinci sınıftan itibaren okutulan Fransızcayı üçüncü sınıftan başlatması, Fransızların siyasi bir komplosu ile M. Mzali’nin başbakanlıktan ayrılmasına sebep olmuştur.
Diğer taraftan Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleri, Tunus’taki demokrasi hareketlerini, kendi rejimleri için bir tehdit olarak değerlendirmektedirler. Zira serbest seçimlerin yapıldığı tek Arap ülkesi Tunus’tur.
Arap dünyasındaki halk hareketleri ve serbest seçimler sonucu İhvan örneğinde olduğu gibi, istemedikleri siyasi yapılar ön plana çıkmaya başlayınca Arap rejimleri tedirgin olmaktadır.
İç yapısı Türkiye’ye benzeyen ancak ekonomik sıkıntısı had safhada olan Tunus’taki son olayları, üstü örtülü bir postmodern darbe olarak nitelemek mümkündür. Bu hareketin arkasında, Fransa başta olmak üzere, BAE ve Suudileri görmek mümkündür. Bu yönüyle Tunus’taki gelişmeler Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir.
Cumhurbaşkanı Kays Said tarafsız görülmekte ise de, “Arap Baharı” olarak adlandırılan Arap halk hareketlerinin doğduğu yer olan Tunus’ta çok partili demokratik sisteme son mu veriliyor sorusu akıllara gelmektedir.
 
****************
Emekli Kurmay Albay Ziya Burcuoğlu, Tunus’ta ilk askerî ataşe olarak vazife yapmıştır. Burcuoğlu’nun İhlas Vakfı Yayınları tarafından yayınlamış eserleri şöyledir: “Bilinmeyen Yönleriyle Çanakkale Zaferi”, “Unutturulan Balkan Bozgunu”, “II. Abdülhamid Han ve Yıldız Sarayı” ve “Boğaziçi’nden Hatıralar”...
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.