Bugün itibarıyla Filistin’de yeni bir safha başladı. Her şeye rağmen ateşkes ilan edildi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İsrail devletine bir kök esas aramak için ısrarla istediği tablet, 2700 yıl evveline aittir. Kudüs’e Ayn-ı Silvan adlı kaynaktan su getirilmesi ile ilgili bir kitabedir. Fenike alfabesiyle yazılmış 6 silik satır mülkiyet ifade etmez, iki uçtan birbirine yaklaşan kazma sesleri anlatılır levhada… Eğer her taş tapu kabul edilse bütün güney Amerika İnkaların olmalı, bizim sınırlarımız 23 milyon kilometrekarede kalmalıydı.
Bu kitabe Osmanlılar tarafından bulunur, İstanbul’a getirilir ve Müze-i Hümayunda (şimdi arkeoloji müzesi) muhafaza edilir (1882). Marmara Üniversitesinden bir kısım araştırmacı üzerinde çalışır ve yayınlanır.
HAZRET-İ ÖMER’DEN YADİGÂR
Malum Kudüs-ü şerif Müslümanlar tarafından Hazreti Ömer devrinde fethedilir. Emir-ül Müminin, Patrik Sofronyus'un arzusu üzerine şehre gelir ve onlara bir emanname verir (Miladi 637). Halka kesinlikle dokunulmaz, halifenin sözü sonraki asırlara da miyar olur, ekaliyeti hoş tutulur daima. Hazreti Ömer ve yardımcısının tek develeri vardır ve münavebe ile binerler, Kudüs’e yaklaştıklarında kölesi “Siz buyurun efendim” diye ısrar etse de Emir-el müminin “adalete yakışmaz” der, reddeder. Vardıklarında yular tutma sırası halifededir. Hizmetçisi deve üstünden “Ömer ben değilim, o” deyince karşılayanlar çok şaşırır, kendisine hayran kalırlar.
EMEVİLERDEN MEMLUKLARA
Emeviler devrinde Mescid-i Aksa temizlenir, Kıble Mescidi ve Kubbet-üs Sahra yapılır. Derken Selçuklu Türkmenleri hâkim olur sahaya. Oğuzların Kınık boyundan Atsız bin Uvak Kudüs’ü Şii Fatımilerin elinden alır. Artuklu Beyliğinin kurucusu Artuk Bey, Kudüs-ü şerifin hizmetkârlarındandır, vefat edince orada kalır. Sonra şehre yine Fatımiler sahip olurlar. 1099’da Haçlılar Kudüs’ü kuşatır, Fatımi komutanı ölümüne vuruşmaz, alır askerlerini çıkar. Şehirde büyük bir katliam yaşanır. Müslüman, Yahudi ve Doğu Hristiyanlarından 70 bin insan kırılır, akan kan katillerin ayak bileklerine varır.
SELAHADDİN EYYUBİ
1187’de Selahaddin Eyyubi Kudüs-ü şerifi geri alır ve tek bir sivilin canı yanmaz. Makul kurtuluş akçesini ödeyenler malını mülkünü yükleyip şehri terk edebilir rahatlıkla. Sultan Selahaddin, Ortodoks ve Yahudilerin de dönüp yerleşmelerine ses çıkarmaz. Müslüman Kudüs uzun yıllar Haçlı seferlerine dayanır; Zengi Hanedanlığı tarafından korunup kollanır. 1516 Mercidabık Zaferi ile Yavuz Sultan Selim Filistin’i Memluklardan alır. Kudüs, Gazze, Nablus ve Safe sancakları Şam vilayetine bağlanır.
TAHRİR DEFTERLERİ
Yavuz Selim'in vefatıyla tahta geçen Kanuni Sultan Süleyman, Kudüs’e çok hizmet eder; şehri surlarla çevirir, alımlı kapılar yaptırır, ışıltılı çarşılar açtırır... Bu arada tahrirler yazılır ki bunların bir kısmı sayım yazım işleri, bir kısmı kadı sicilleridir. İsrailli uzmanlar yıllarca İstanbul arşivlerine gelir, üzerinde çalışırlar.
Osmanlılar tahrir defterlerini “siyakat” denen hususi bir yazıyla yazar, tahrifattan korurlar. Bu, zahmetli işte, bir defter 3-4 senede hazırlanır.
Filistin üzerindeki arazi işlemleri Kanuni devrinde tamamlanır, 19. asır sonuna kadar hükmü sürer. 1858 Osmanlı arazi kararnamesine göre ufak tefek değişikliklerle devam eder. Toprakları kullanan çiftçilere tapu verilir ve önemli bir kısmı vakıf olarak kaydedilir.
O yıllarda Filistin’de Hristiyanlar ve Yahudiler küçük bir azınlıktır (%2) ve genellikle şehirlerde yaşarlar. Ancak 19. ve 20. asırda ticaret ve tefecilikten ciddi paralar kazanırlar. Avrupa’da başlayıp dünyaya yayılan milliyetçilik hareketleri Yahudileri de ayaklandırır, teşkilatlanırlar. Theodor Herzl Basel I. Dünya Siyonist Kongresi’nde programını açıklar. Bilhassa Rusya’da yaşayan Yahudiler baskı altındadır, bu da harekete güç katar.
ACEMİLER MANGASI
Siyonistler II. Meşrutiyet ile tekrar ümitlenirler çünkü İttihat Terakki devlet idaresinden bihaberdir. Nitekim Yahudilerin Filistin’de toprak almalarına ses çıkarmaz, bu yüzden Arap milliyetçileri ile karşı karşıya kalırlar. Başta İngilizler olmak üzere Avrupalılar Orta Doğu’yu rahat sömürmek için çeşitli etnik grupları himayeleri altına alır, Osmanlı içinde nüfuz elde etmeye çalışırlar.
Abdülhamid Han feraset sahibidir; 5 milyon kilometrekare toprağı 33 yıl boyunca idare eder. Osmanlı büyük devletler arasında sayılır, Sultan’ın ne söyleyeceği Avrupa'da merak uyandırır.
İttihatçılara hitaben “Şu memleketi 10 sene idare edebilirseniz kendinizi bahtiyar sayın” der ki, koca imparatorluğu birkaç yılda dağıtacaklardır mirasyedi savurganlığıyla...
I. Cihan Harbi başlamadan evvel Sultan, Enver Paşa'ya “Dünya tarihinde denizlerde gücü olmayanların galip geldiği vaki değildir” der, ancak Paşa, Alman hayranıdır ikazı kaale almaz!
BEDELİ KANDIR
Siyonist lider Theodor Herzl ikinci defa Abdülhamid Han'ın huzuruna çıkar. Filistin’de küçük bir Yahudi bölgesi arzular. Bütün dış borçlarımızın ödeneceğini garanti eder karşılığında. Sultan Abdülhamid “Kanla alınan toprak, parayla verilmez” der, reddeder. Sadece hac için gelenlere muvakkat vize verilir. O ara İstanbul karışır, Selanik’ten kalkıp gelen Hareket Ordusu Sırp, Bulgar, Makedon, Rum ve Ermeni komitacıları peşine takar, sarayı basar. Abdülhamid Han bunları dağıtacak güce sahiptir. Ancak kardeş kanı dökülmesin diye ateş açtırmaz.
ULU HAKAN’DAN SONRA
İttihatçılar İslami usul ve kaideler ile Türk örf ve ananeleri hilafına rağmen meclisten II. Abdülhamid Han için “Hal kararı” çıkarırlar. Ermeni Aram, Laz Arif Hikmet, Arnavut Esad Toptani ve Yahudi Emanuel Karasu'dan mürekkep heyet kararı tebliğ eder ve apar topar sürgüne yollarlar.
Siyonistler bunu fırsat saymaktadır. 1909'dan itibaren Filistin’e göç başlar. Hayfa’dan Gazze’ye uzanan kıyı bölgelerinde sistemli bir şekilde yerleşir, Tel Aviv'i kurarlar. 1914’te 39 bin kişi olurlar. (McCarty)
Osmanlı gayrimüslimlere makul davranır. Ancak Siyonistlerin “vadedilmiş toprak” hayalleri ve Ermenilerin güneydoğu Anadolu’da prenslik kurma hevesi Rusya, İngiltere ve Fransa'nın işine yarar, çeteleri silahlandırır kullanırlar.
DERDİMİZ YETMEZ GİBİ…
İttihatçılar Balkanlarda Trablusgarp’ta ve Cihan Harbinde yenilir. Hatta yer yer Anadolu bile işgal edilir. İngiliz General Allenby Kudüs-ü şerife girer, Selahaddin Eyyubi’nin sandukasını tekmeler ve haçlı seferlerinin zaferle bittiğini müjdeler! 1920 San Remo Konferansı ile Filistin, İngiliz mandasına verilir. 1921’de merkezi Kudüs olan Filistin ve Ürdün devleti Milletler Cemiyeti tarafından kabul ve tasdik edilir. Lâkin Yahudi göçü hız kazanır 1925’te 104 bine ulaşırlar. Manda yönetimi Arap çocukların eğitimi ile uğraşmaz, Siyonistlere ise üniversiteler açar. Kudüs müftüsü Arapları teşkilatlandırsa da birlik beraberlik olmayınca netice alamazlar.
NAZİLERİ KULLANIRLAR
1933’ten sonra taraflar arasında çatışmalar çıkar, İngilizler iki ayrı Arap ve Yahudi devleti kurulmasını öngörür. Ancak Arapların 1939’da kurmak istedikleri devlete karşı çıkar. Filistin Müftüsü Filistin'e sokulmayınca, Müslümanlar başsız kalırlar.
Sonra II. Cihan Harbi yılları, ortalık toz duman... Yahudiler Nazilerin yanlışlarını dünyaya anlatır, eziklere oynar, sempati kazanırlar. Nitekim yeni göç dalgaları ile Arap nüfusunun üçte birine yaklaşırlar. 1942 ABD Siyonist kongresinde Yahudi devleti kurmak için çalıştıklarını ilan ederler dünyaya.
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM
1946’dan itibaren çatışmalar yaşanır. 1947'de BM'de Filistin’in taksimini tavsiye eden bir rapor yayınlanır. Ülke 7 bölgeye ayrılacak Yahudiler üçünü, Müslümanlara üçünü alacaktır. Hayfa sahil hariç Araplara bırakılacak Kudüs-ü şerif ise milletler arası bir statüye sahip olacaktır.
Yahudiler %30 nüfus ile toprakların yarısından fazlasını alacak üstelik verimli arazilere konacaklardır. Hâlbuki iki milyonluk Filistin’in 1,2 milyonu Müslüman, 603 bini Yahudi, 150 bini Hristiyan’dır. 16 bini de Dürzi vs. diğer unsurlar... 1948’de Müslümanlar da bir devlet beyanında bulunurlar Cumhurbaşkanlarını bile seçer ilan ederler ama tanınmaz. İsrail ise Batı desteği ile kısa sürede mesafe alır tanınma hususunda.
EL FETİH’TEN HAMAS’A…
Yıl 1958… Yaser Arafat Filistinlileri El Fetih çatısı altında toplar, hatta sürgünde hükûmet kurar. İsrail 1967’de Araplara karşı büyük bir saldırı başlatır. Batı Şeria, Sina ve Golan Tepelerini işgal eder, BM kararlarını hiçe sayar. Nitekim ABD aracılığında Kamp David’de buluşur masaya otururlar. Menahem Begin ve Yaser Arafat imza atar barışın altına.
Bugünkü Gazze’nin durumu malum. Filistin yönetimi ise ABD tahakkümü altında. Düşünün, Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a vize bile vermediler, taraflardan biri olduğu hâlde alınmadı konferansa. Avrupa devletlerinin Filistin’i tanıma yoluna girmesi önemli. 193 üyeli BM’de 158 tanıma bir ümittir sonunda…
Bugün itibarıyla Filistin’de yeni bir safha başladı. Her şeye rağmen ateşkes ilan edildi. Bunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya liderliği önemli bir rol oynadı. Yeni Türkiye özellikle Orta Doğu’da yeni bir dönem başlattı. Ancak önümüzde hâlâ zorlu ve uzun bir safha bulunmakta. İsrail’e dikkat etmek gerek, güven olmaz…