Türkiye’nin siyasi hayatında Demokrat Parti ve 27 Mayıs Darbesi

A -
A +

Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
hseyhanlioglu@gmail.com 






27 Mayıs, Adnan Menderes liderliğindeki 10 yıllık Demokrat Parti’nin “Büyük Türkiye” idealine vurulan ilk dış destekli askerî, siyasi ve ekonomik darbedir. Halk tarafından seçilen kadroların tasfiye edildiği bu süreçte dikkat çeken diğer husus ise Menderes’in üç oğlunun şaibeli şekilde değişik zamanlarda vefat etmesidir.



Adnan Menderes’in büyük Türkiye idealine bağlı çalışmaları, ezanın Arapça okunmasının serbest bırakılması, Anadolu üzerindeki maddi ve manevi baskının kaldırılması gibi sebepler 27 Mayıs cuntacılarını harekete geçirmiştir.



Demokrat Parti, Tek Parti’nin karşısındaki toplumun bütün kesimlerini bünyesinde toplamıştır.


Türkiye’nin siyasi hayatında Demokrat Parti ve 27 Mayıs Darbesi



Türkiye Cumhuriyeti, II. Dünya Savaşı’ndan sonra değişen dünya dengeleri ve halkın yoğun baskısı karşısında çok partili siyasi hayata geçmiştir. Bu durum, halkı küçümseyen Batıcı bir azınlık tarafından devletle eşit olarak görülen Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) siyasi oyunlarına rağmen meydana gelmiştir. Böylece tek adam ve tek ideoloji devri sona ermiştir. Bu süreçte başarı, Anadolu’nun engin feraset ve basiretinden kaynaklanmıştır.

Seçim yapılmayıp dar bir grup tarafından yukardan belirlenen (Müntehibi Sani gibi) kişilerden oluşan ve aralıksız 27 yıl süren CHP iktidarının -Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış ve çok büyük devrimlerin yaşandığı bir ülkede- halk ile devlet çatışması olmadan kansız şekilde sona ermesi, Türkiye’nin siyasi hayatında “Beyaz İhtilal” olarak görülmüştür.



DEMOKRAT PARTİ GENİŞ KESİMLERİ BİRLEŞTİRDİ


Türkiye’nin çok partili hayata geçtiği bu süreçte, “Tek Adam”, “Tek Fikir” ve “Tek Parti”nin karşısındaki toplumun bütün kesimlerini bünyesinde toplayan Demokrat Parti (DP), 7 Ocak 1946 tarihinde, Türkiye’nin siyasi hayatında, pratik ve pragmatik toplum merkezli düşünce yapısını getirmiştir. DP’nin iç ve dış politikada günümüze kadar etkileri olan “Büyük ve Güçlü Türkiye” düşüncesi, “Türkiye Yüzyılı”na geçişin ilk basamağı olarak görülmektedir.

DP, devlet yerine halkın elindeki toprakları dağıtmayı hedefleyen Toprak Reformu karşısında CHP’ye karşı kararlı bir duruş sergilenen “Dörtlü Takrir’inden sonra kuruldu. İsmi günümüze kadar DP ile özdeşleşen Adnan Menderes ise bu sürecin önemini şöyle ifade etmiştir:

“Bugün Demokrat Parti resmen kuruldu. Şimdi Türk siyasî hayatında yepyeni bir sahife açılıyor. Bu tarih, gelecek kuşaklar için asla unutulmayacak bir kilometre taşı olacak. Artık tek parti-tek şef sisteminin egemenliği, yalnız devlet hayatımızın dar kalıpları arasından çıkmakla kalmayacak; aynı zamanda, milletimiz yıllarca özlemini çektiği demokrasinin en ufuklarından özgürce nasibini alacak. Ülkemizin kalkınmaya, ekonomik açıdan gelişmeye ihtiyacı var. Demokrasi ve kalkınma hamleleri Demokrat Parti’nin iki temel felsefesi olacak. Kurucusu olduğum bu partinin, politik hayatımızda sonsuza kadar devam edeceğini ümit etmek istiyorum. Bizden sonra bu partinin başına geçecek yöneticilerin, 1946 ruhunu daima hafızalarda canlı ve uyanık tutmaları en samimi dileğimdir.” (Adnan Menderes, 7 Ocak 1946)

DP’nin kurucu lideri ve on yıl Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’ın Millî Şef İsmet İnönü ile “Dış politika ve laiklik” konularında mutabık kalmasından sonra, CHP ile yarışa başlayan DP, toplumun bütün kesimlerini harekete geçirerek kısa zamanda Türkiye’nin siyasi hayatında görülmemiş “demokratik bir inkılap” yaşanmasını sağlamıştır.

Sokaklarda kan dökülmeden, 27 yıllık tek parti alışkanlığı ve CHP lideri İsmet İnönü’nün 1946 yılındaki açık oy-gizli sayımlı siyasi oyunlara rağmen, bugün bile Türk demokrasisinin sigortası olarak görülen 5545 sayılı seçim yasası sonucu DP, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde mutlak zafer kazandı. İnönü’nün iktidarı Adnan Menderes ve Celal Bayar liderliğindeki DP’ye teslim etmesi hiç şüphesiz tarihî önemdedir.

DP iktidarında Türkiye, yıllık olarak ortalama %8 iktisadi kalkınma, halk-devlet yakınlaşması, asfalt karayolları, Birecik Köprüsü’nün açılmasıyla birleşen Doğu-Batı, artan köy-kent ilişkileri, halkın gelişen düşünce yapısı, ODTÜ başta olmak üzere yeni açılan beş üniversite ve hariciye alanında yaşanan köklü değişimler neticesinde on yılda ortalama üç kat büyümüştür.

Türkiye’nin bu süreçte Kore’ye asker göndermek, şimdiki adıyla Avrupa Birliğine üyeliğe teşebbüs, Orta Doğu’da Bağdat Paktı’nın kurulmasına öncülük etmek ve SSCB’nin tehditlerine karşı NATO üye olmak gibi bölgesel ve global sahada aktif rol almaya çalıştığı görülmektedir. Özellikle Kıbrıs’ın Rumlar tarafından ilhakına karşı Londra ve Zürih anlaşmalarıyla kazanılan haklar neticesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulma süreci başlamıştır. Ancak bu süreçte, Türkiye’nin çıkarları gereği Rusya kartını kullandığını ve tarihî kodları üzerinden yeniden dirilişe geçtiğini gören dış güçler, bir kısım gençler ve cuntayla meşru ve yasal iktidara karşı 27 Mayıs 1960 yılında silahlı darbe yapmıştır.

Bu, Adnan Menderes liderliğindeki 10 yıllık Demokrat Parti’nin “Büyük Türkiye” idealine vurulan, ilk dış destekli askerî, siyasi ve ekonomik darbedir. Örneğin, onlarca profesör kadrosundaki akademik personel, 600 civarında üst düzey bürokrat ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki 290 generalden 235 general ve amiral, 7 bin albay, yarbay ve binbaşı rütbesindeki subay ordudan atılırken, ilk defa halk tarafından seçilen siyasi kadrolar da tasfiye edilmiştir. Bu süreçte dikkatimi çeken diğer hususlar ise Menderes’in üç oğlu şaibeli şekilde değişik zamanlarda vefat ederken 2023 yılında Ankara Hukuk Fakültesi arşivinde yaptığım çalışmada gördüğüm üzere burada okuyan Adnan Menderes’in öğrenci dosyası bile 27 Mayıs darbecileri tarafından boşaltılmıştır.



DARBENİN ESAS SEBEPLERİ


1957 seçimlerinden de umduğunu bulamayan İsmet İnönü, önce DP’ye “Büyük Taarruz” yolunda saldırı başlatmıştır. CHP gençlik kollarının doğrudan katıldığı İstanbul ve Ankara’daki öğrenci olaylarından sonra (555K) iç ve dış medya DP ve Başbakan Adnan Menderes’i hedef almıştır.

Darbeci askerler “ülkeyi bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” gerekçesiyle ihtilal yaptıklarını iddia etmişlerdir. Basını da kullanarak birçok yalanı kamuoyuna yaymışlardır. Ancak darbenin esas sebepleri farklıdır. Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edilmesiyle sonuçlanan 27 Mayıs Darbesinin başlıca sebepleri olarak aşağıdaki konular olduğu görülmektedir:

1. DP ve Adnan Menderes’in büyük ve güçlü Türkiye idealine bağlı çalışmaları,

2. Ezanın Arapça okunmasının serbest bırakılması,

3. Radyo’da Kur’ân-ı kerim okunmasının serbest bırakılması,

4. Tarih ve Anadolu üzerindeki maddi ve manevi baskının kaldırılması,

5. Başta İstanbul’un imarı olmak üzere Osmanlı Hanedanı kadınlarının geri getirilmesi,

6. Kıbrıs’ın İngiltere’den alınma faaliyetleri,

7. Türkiye’nin İran, Pakistan, Mısır, Irak ve Suriye ile derinlemesine yakınlaşma çabaları,

8. Libya ve Cezayir’in kurtuluşuna NATO üyeliğine rağmen destek çabaları,

9. Bağdat Paktı üzerinden İslam Birliği faaliyetleri ve Menderes’in Rusya kartını kullanmaya başlaması,

10. Tarım ve hayvancılığa yönlendirilen Türkiye’nin ağır sanayi çabaları,

Tarihte ilk defa Türk halkının oyuyla iktidara gelen Demokrat Parti’nin lideri Adnan Menderes’in devrildiği 27 Mayıs 1960 Darbesi, Cemal Madanoğlu’nun liderliğinde 38 kişiden meydana gelen ve daha sonra 14 kişinin tasfiyesiyle 24’e düşen Türkiye’nin ilk cunta darbesidir.



1961 ANAYASASI DEMOKRATİK Mİ?


Modern Türkiye’nin ilk kanlı askerî darbesi olan 27 Mayıs Darbesi’nde sonra 10 yılda bir darbe nöbetine tutulan Türkiye’de cebren ve hileyle kabul edilen 1961 Anayasasının, tüm anayasalardan daha demokratik olduğu iddia ediliyor. Oysa durum tam tersinedir. Bunlara şu örnekler verilebilir:

“-Millî Güvenlik Kurulu, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve kanunun gösterdiği bakanlar ile Kuvvet Komutanlarından kuruludur.

-Millî Güvenlik Kuruluna Cumhurbaşkanı Başkanlık eder; bulunmadığı zaman, bu görevi Başbakan yapar.

-Millî Güvenlik Kurulu, millî güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna tavsiye eder.”

Bu konuda Millî Güvenlik Kurulu ile ilgili 111. Maddesi, darbeci askerlerin tabi ve ömür boyu Senato üyeliği ve bir yıl sonra Temmuz ayında %61,57 ile kabul edilen Anayasaya göre, Cumhurbaşkanı adaylığında 40 yaş üstü olmak ve o zamanlar zaten nadir bulunan üniversite mezunu olmak gibi şartlarla (Ayrıca DP’li 3 ay sonra Ali Fuad Başgil’in cumhurbaşkanı adaylığı da tehditle engellendi ve ilk DP lideri olan Ragıp Gümüşpala da şaibeli şekilde vefat etmiştir), 1961 anayasasının hiç de demokratik olmadığı görülmektedir ki; bundan sonra yapılan darbe girişimleri ve 1965 seçimlerinden zaferle çıkan Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi de engellenmeye çalışılmıştır.



MENDERES’İN EN BÜYÜK HATASI!


Darbenin ilk adımı olarak görülen Dokuz Subay olayının üstüne gitmemek ve darbeciler yerine onları ihbar eden Samet Kuşçu’yu cezalandırmak ve merhamet, belki de Menderes’in en büyük hatası olmuştur.



“SİZLERE DARGIN DEĞİLİM”


16 Eylül 1961 yılında Polatkan ve Zorlu’nun idamından bir gün sonra darağacına çıkan Başbakan Adnan Menderes’in son sözleri dikkat çekicidir:

“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.”



DP’NİN YOLUNDAKİ SİYASET


Bu sürecin de sonunda 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 2007 yılında da cunta darbeleri olmuştur. Ancak 15 Temmuz 2016’da yapılan son FETÖ darbesine karşı, tankları elleriyle durduran halkımız, DP’yi kalkış noktası yaparak, Türkiye ve dünya siyasi tarihinde ilk defa karşı devrim yapmıştır. Kendini DP’nin devamı olarak gören Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve son 23 yıldır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, Büyük Türkiye idealinden “Türkiye Yüzyılı”na doğru emin adımlarla ilerlemektedir…


Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.