SAÇ traşı 40 kuruş... Hiç unutmam, ilk şaşkınlığım bunadır. Denizli'ye ilk gelişim... Burası şehirdir, ütülü pantalon, kolalı gömlek ve de traşlı kafa gerek deyip de bol aynalı berber salonuna girecek, artık Acıpayam'lı Gürbüz olmaktan sıyrılacaktım. Traş dediğim ne alabrus, ne ense kısaltması. Basbaya üç numara makinayla saç kestirmek. Bitti... Kırk kuruşumu aldılar. Oysa kasabamda 10 kuruştu. ¥¥¥ O seneler yani 1954 (belki de 53 filân) Denizli; kerpiç evli, dar sokaklı, biraz da tozlu, kalaba bir hareket idi. Ama sinemaları vardı. Sonra kitapçıları, dondurmacıları, lak lak gidişli sarı pirinç nakışlı faytonları. Bu yeni iklimde aceleci bir acemîlik içindeydim. İkinci şaşkınlığım simitçilerine oldu. Kafa üstlerine konmuş camekânlarla gezen kasketli simitçiler, "Peynir gevrek yirmibeş!" diye seslenirdi. Gerçekten de sıcak ve bol susamlı simitler, jelâtine sarılmış peynirlerle daha lezzetli oluyordu. Penceresi caddeye bakan kahvehânelerde er sabahta yalnız oturacak, taze çıtırtıları ince belli çay bardaklarıyle yudum yudum sindirecektiniz. ¥¥¥ Hep öyledir zaten. Şehrin yenisi olmak, sebepsiz yorulmaktır. Ortalığa, hüzne bulanık pencerelerden bakmaktır. ¥¥¥ Derken, Ramazan'a eriştik. Sahur vakti ufarak bir adam cılız bir davula "Tan tun" vurup, koşa koştura kayboldu. Bu da şehirde üçüncü şaşırışım. Oysa benim ilçemde sahurlar daha şenlikli geçerdi. Seyyar orkestramız; zilli davulu, kemanları, gırnatası, trompetiyle ışıksız yolları sevinç ve müjde yüklü melodilerle çınlatır, sahurları pek yaman aydınlatırdı. Koşturan bodur davulcuyu sevmedim. Bizim, "Tamçalgı" adını verdiğimiz; moda şarkılar, marşlar, türküler dağıtan orkestramızı ise bir daha hiç dinleyemiyecektim. Şehir gerçi size birşeyler ekliyordu da, bir yanınızı eksiltiyordu. Alışkanlıklarınız durmadan geride kalıyor, doymak bilmez meraklar yön değiştiriyordu. ¥¥¥ Şehrin yenisi olmak sebepsiz yorulmaktır. Ortalığa, hüzne bulanık pencerelerden bakmaktır. ¥¥¥ Ama fazla sürmez. Gün gelir şehirli değil, o şehir olursunuz. Hep öyledir zaten. Bütün yazarlar, şairler, ressamlar, cümle bestekârlar, beyin adamları, orada burada doğarlar fakat ille de şehirlerde ölürler. Her şehir koca bir mıknatıstır. Kaabiliyetleri çeker durur. Kimini yer, kimini büyütür. ¥¥¥ Dün İstanbul'da berbere uğradım, yanlardan saçımı biraz kısalttım. Ücret 10 milyon. 10 kuruştan 40'a... 40 kuruştan 10 milyon liraya. Artık ne şaşırdım ne kızdım. Ramazan'da sadece sabra ve tebessüme yer var. Öfkeye zaman kalmıyor. İyi de oluyor.