Eğriye eğri spora doğru...
Ataköy Olimpiyatevi'nde Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin TMOK 2025 Strateji Dönüşüm Raporu'nu dinlerken kendimi masal dünyasında zannettim.
''icraatın içinden'' diyeceğimiz 100 günlük faaliyetlerini anlatırken TMOK Başkanı Ahmet Gülüm toz pembe bir tablo çizdi.
''Ülke sporunu gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkarıp, 2028 Los Angeles için büyük bir hedef koyduk. Los Angeles olimpiyat oyunlarında tarihin en büyük katılımını gerçekleştireceğiz. Öncelikle bunu hedefliyoruz'' diyerek.
Bu ve benzer vaatleri daha önceki dönemlerde de çokça duyduğum için şaşırmadım; ''İstemek, başarmak'' anlamına gelmese de uzun soluklu bu yolculukta ana gayenin ne olduğunu ortaya koymak adına önemli.
Asıl soru ise ''TMOK Başkanı Ahmet Gülüm bunu tek başına mı başaracak?'' Hayır! Başkanın elinde ne sihirli bir asa mevcut ne de öyle bir güç!
Ancak inanılmaz bir öz güvenle Gülüm, ''Ekip çalışması benim işim. Başaracağız'' diyor.
Hatta daha da ötesi... Bu uğurda ''Katılımcı yönetim esası''na göre 16 ayrı komisyon kurarak, tabandan tavana sporda gelişmiş ülkelerdeki başarılmış modellerle yeni bir çatı organı kuracağız'' demeye getiriyor.
...Ve olması gereken hareket noktasını şöyle özetliyor:
''Sen, ben, o; yok... Biz varız. Türkiye var!'' ,
Heyecan verici değil mi?
Gülüm'ün heyecanına, yeni bir dönemi başlatma üstüne kurduğu hayallere, iyi niyet ve muazzam arzusuna söylenecek söz yok ama TMOK Başkanı ''Sihirbaz mı?'' Değil!
Daha da önemlisi böylesine sıra dışı toplantıya Gençlik ve Spor Bakanı iştirak etmez mi?
Hadi Osman Aşkın Bak bey katılmadı, yardımcılarından biri ya da Gençlik ve Spor İl Müdürü gelmez mi?
Geçelim...
Atıl duran mevcujt potansiyeli harekete geçirme arzusunda kararlı görünüyor Başkan Gülüm, ''Takım mühendisliği, yeni projeler, etkin eğitime hız vererek, sporun paydaşlarını bir araya getirmek suretiyle uyuyan devi uyandıracağız'' diyor.
Hatta dünya; ''Doğu'' ve ''Batı'' diye iki kutupluyken uygulanan modellerden örnekler vererek; daha da açık ifade edeyim, İngiliz yazar James Riordan'ın ''The Sport Under Communism'' kitabından pasajlar sunarak neyi nasıl başaracaklarını anlatıyor.
Aslında teorik olarak mükemmel bir düşünce ama uygulanabilir mi, işte orası çok ümit vaat etmiyor. Niye?
Eeee. Şimdi siz ceketin iki yakasını bir araya getiremezseniz... Yani; sivil yapı ile siyaseti biraraya getiremezsiniz, nasıl ''Biz birlikte güçlüyüz, biz Türkiye'yiz!'' diyebilirsiniz.
İşte burası çok düşündürücü.
Özetlersek niyet de sunum da harika ama ceketin iki yakasını, sporla siyaset dünyasını bir araya getirmeden bu tutkuya, hayale ve hedefe ulaşmak mümkün mü? Asla! O halde her alanda olduğu gibi sporda da güçlü, büyük Türkiye için ''Bir adım da sen at!'' mottomuz olsun.
Hasan Sarıçiçek'in önceki yazıları...