Beşiktaş Başkanı Serdal Adalı’yı Tüpraş Stadyumu’ndaki ibretlik konuşmanın ışığında yakından inceledim. Adalı ne yapmak istiyor, ne yapabilir ve Beşiktaş’ın sancılı döneminde ümit dolu bir gelecek tesis edebilir mi? İşte gözlemlerim.
10 AYLIK İCRAAT RAPORU
Şöyle ki; 10 aylık icraat raporu, 9,3 milyar TL’lik dev ödeme, 1,4 milyarlık rekor borç kapatma, kurumsal reformlar… Kâğıt üstünde bunlar soğuk rakamlar; ama şu bir gerçek ki; Adalı’nın ses tonunda, gözlerindeki yorgunlukta, “Hayatımda en çok emek verdiğim şey Beşiktaş’tır” cümlesinde sıcak bir kalp atıyor. Diyeceğim bu adam hem romantik, hem realist ve gerçekten âşık; ama aşkı kör değil, hesaplı. Hem “şampiyonluk” diye haykırıyor, hem de “erken söyledim, özür dilerim” diye öz eleştiri yapıyor.
Bu samimiyet, tribünde oturan çocuğun gözündeki ışığı yakalıyor.

HAYALLER VE GERÇEKLER
Adalı, “Hedef kupa, gerçek sağlam temel” diyor. Bu cümle, Beşiktaş’ın son 15 yılının özeti. Hayal: Her sezon şampiyonluk. Gerçek: Borç dağları, tüzük delikleri, kulis oyunları. Adalı bu ikilemi kabul ediyor; “25 dakikalık iyi oyunu 90 dakikaya yaymak” metaforuyla futbolu, “2 yılda başarı yoksa giderim” maddesiyle yönetimi aynı disipline sokuyor. Bu, çocuksu bir “her maçı kazanırız” vaadi değil; yetişkin bir “önce evi sağlam yapalım” manifestosu. Doğrusu bu, duygusal ama ayakları yere basan bir liderlik.
CESARET Mİ, ZAYIFLIK MI?
“Şampiyonluk kelimesini fazla erken kullandım.” Bu itiraf, Türk futbolunda nadir duyulan bir şey. Çoğu başkan “beni eleştiren hain” modunda. Adalı ise “heyecana kapıldım” diyor; taraftar yanının bazen yöneticiliğinin önüne geçtiğini kabul ediyor. Bu, kibir değil, insanlık. Ama aynı zamanda riskli: Karşı cenahta “bak, kendi de kabul ediyor” diye bayrak açtırır. Yine de bu öz eleştiri, güveni pekiştiriyor. Çünkü sahte mükemmeliyetçilik değil, gerçekçi bir “hata yaparım ama düzeltirim” duruşu.

KARANLIK ELLER
Adalı’nın en sert kısmı: “Hedef Beşiktaş değil, Beşiktaş’ın imkanları.” Gayrimenkul projeleri, hisse satışı, sermaye artırımı… Bunlar kulübün ekonomik özgürlüğüne giden yol. Ama bazıları bu yolun çıkmasını istemiyor. “Kongreleri iş alanı haline getirdiniz” cümlesi, yıllardır Beşiktaş’ta dönen rant çarkına okkalı bir tokat. Blok oylar, sosyal medya kampanyaları, hashtag operasyonları… Bunlar yeni değil; Seba döneminden beri var. Ama Adalı ilk kez “korkun” diyor. Bu, çıkış; “artık oyunu bozuyorum” manifestosu.
KOLTUK DEĞİL, BAYRAK
“Kim daha iyi yapacaksa buyursun çıksın, teslim ederim.” Bu cümle, Türk sporunda devrim niteliğinde. Çünkü koltuk sevdası, kulüpleri batıran en büyük illet. Adalı, “benim gitmem mesele değil” derken, aslında “Beşiktaş’ın geleceği mesele” diyor. Bu, egoyu öldürmek. Ama tuzak: Karşı taraf “hadi çık da görelim” diye meydan okursa, Adalı ya vizyonu daha net ortaya koyacak ya da “ben zaten yapıyorum” diye susacak. İkincisi olursa, söz havada kalır.
İFTİRA, ZEHİRDİR
Adalı, “Beşiktaş’ı karanlığa çekmek isteyenlere boyun eğmeyeceğiz” derken dimdik. Ama o dik duruş, yalnızlaştırabilir. “Bindirilmiş kıtalar”, blok oylar, 20 günlük ibra tiyatrosu, sosyal medya operasyonları ve rant kavgaları… Bunlar Beşiktaş’ın değişime direnen karanlık yüzü. Adalı’nın en büyük silahı: Samimiyet. Cesur vaadler; “söz değil iş” üreten, Beşiktaş’ı “aile şirketi” olmaktan çıkarıp profesyonel bir kulübe dönüştürecek; şeffaf ve hesap verebilir kurumsal bir yönetim… Başkan “Tekerinize çomak soktuk” diyor. Doğru. Ama çomak, tekerleği patlatır. O riski Adalı göze aldı, diye düşünüyorum.

"25 DAKİKALIK OYUN" METAFORU
“25 dakikalık oyun” metaforu, hem Sergen Yalçın'a hem de yönetime mesaj: ''Sabır. Panik yapmayın”. Ama taraftar, 90 dakika sabretmez; 25. dakikada isyan eder. Bu, en büyük iletişim sınavı. Özetle bu devrin mimarı, Serdal Adalı. Borçsuz, şeffaf, güçlü bir Beşiktaş vaad ediyor. Tökezlerse, “ben görevimi tamamladım” deyip bayrağı teslim edecek. Tökezlemezse, tarih onu “Beşiktaş’ı kurtaran adam” olarak yazacak.