De­ve sır­tın­da çöl sa­fa­risi

A -
A +
BİZ­DEN BİR ÜL­KE TU­NUS -2- Ha­zır­la­yan: Hay­ret­tin Tu­ranDe­ve sır­tın­da çöl sa­fa­risiGÖÇ­TÜ KER­VAN YOL EY­LE­Dİ Çö­lün cip­le­ri de mü­ba­rek bir hay­van olan bu de­ve­ler... Yo­rul­mak su­sa­mak bil­me­den si­zi sa­at­ler­ce sır­tın­da ta­şır­lar... De­ve sır­tın­da çö­le açı­lı­yo­ruz. Or­ta­ya çı­kan bu tab­lo­ya gö­re, de­ve ker­va­nı­nı de­vam­lı re­sim­ler­de gör­müş be­nim gi­bi ha­ya­tın­da üç­ten faz­la de­ve­yi bir ara­da gör­me­miş bi­ri için ol­duk­ça de­ği­şik ve ca­zip. Tu­nus'ta­ki ikin­ci gü­nü­müz­de he­de­fi­miz­de de­ve­le­re bin­mek var. Do­uz şeh­ri­ne git­mek üze­re ara­ba­la­rı­mız­la yo­la çı­kı­yo­ruz. Tu­ze­ur'a 120 ki­lo­met­re uzak­lık­ta. An­cak yo­lu­mu­zun üze­rin­de ha­ri­ta­dan çok ya­kın­da bak­tı­ğı­nız­da Af­ri­ka'nın en bü­yük tuz gö­lü Şad El-Ce­rid bu­lu­nu­yor. Böl­ge­ye yak­laş­tı­ğı­nız­da ise uzak­tan da­ha bir göl gö­rü­nü­mü­ne bü­rü­nü­yor ve be­yaz ren­gi da­ha da or­ta­ya çı­kı­yor. 5 bin ki­lo­met­re­ka­re­lik tuz gö­lün­de ne su­dan ne de her­han­gi bir can­lı­dan eser yok. Bü­yük bir tuz çö­lün­de­yiz, göl­de su yok kü­çük kü­çük su bi­ri­kin­ti­le­ri ve gö­lün üze­rin­den ge­çen yük­sel­til­miş as­falt yo­lun ke­nar­la­rın­dan akan kü­çük bir de­re. Gö­lün ba­tı­sı ve gü­ne­yi ise göz ala­bil­di­ği­ne uza­nan kum te­pe­le­riy­le kap­lı Bü­yük Do­ğu Er­gi'dir. Bu­ra­da, bir­kaç va­ha dı­şın­da yer­le­şi­me pek rast­la­ya­ma­zı­sı­nız. ÇÖL­DE RES­MEN DO­NU­YO­RUZ! Ve Do­uz'da­yız... Di­ğer bir ifa­dey­le çö­lün ka­pı­sı­nda. 50 bin in­san ya­şı­yor bu­ra­da. Baş­ken­te yak­la­şık 450 km me­sa­fe­de­ki bu kü­çük şe­hir, Lib­ya'ya doğ­ru uza­nan bü­yük çö­lün baş­la­ma nok­ta­sın­da ku­rul­muş. Çöl, in­sa­na dai­ma ya­kı­cı sı­ca­ğı ha­tır­la­tır. Oy­sa bu­ra­da ge­ce­le­ri çok so­ğuk. Üze­ri­niz­de­ki ka­lın giy­si­le­re rağ­men iyi gi­yin­me­miş olur­sa­nız çok üşür­sü­nüz. Ya­nı­mız­dan ge­lip ge­çen yö­re in­san­la­rı ise çu­va­la ben­zer har­ma­ni­ye­le­ri­ni göz­le­ri­ne ka­dar çel­miş­ler. Gü­ne­ye in­dik­çe in­san tip­le­ri de de­ği­şi­yor. Hem Ber­be­ri ka­bi­le­le­ri hem de çö­lün ka­vur­du­ğu çeh­re­ler da­ha es­mer ve bü­tün Tu­nus'ta çok gö­rü­len cilt bo­zuk­lu­ğu da­ha yay­gın bu­ra­da. Za­man za­man rüz­gâ­rın muh­te­lif şe­kil­ler ver­di­ği ze­min un gi­bi in­ce yu­mu­şak. Bir kö­şe­de kart­pos­tal­lar­da gör­me­ye alı­şık ol­du­ğu­muz tür­den üç beş ya­ba­ni hur­ma de­ko­ru ta­mam­la­mak­ta. Bu­ra­da­ki de­ve­le­rin bü­yük kıs­mı tu­rist­le­rin bin­me­si için ge­ti­ril­miş ki­ra­lık de­ve­ler. JE­LA­BA­LA­RI­MI­ZI BA­ŞI­MI­ZA ÇEK­TİK Ar­tık de­ve­ler­le Sah­ra'ya açıl­ma vak­ti gel­di. Ama ön­ce uy­gun giy­si­le­re bü­rün­mek la­zım. Bu ko­nu­da mih­man­da­rı­mız Be­şar bi­ze yar­dım edi­yor. Bu iş­le va­zi­fe­li ki­şi, ön­ce bü­yük bir dik­kat ve el ça­buk­lu­ğu ile ba­şı­mı­zı bağ­lı­yor. Son­ra da ka­fa­mız­dan ge­çi­re­rek je­la­ba­la­rı­mı­zı giy­di­ri­yor. Sı­ra de­ve bin­me der­si­ne gel­di. Hay­van­ca­ğız­lar za­ten "kalk" de­me­dik­çe yer­le­rin­den kı­mıl­da­mı­yor­lar. Kor­ka­cak bi­şey yok as­lın­da ama ben baş­ta ol­mak üze­re bi­zim grup­ta epey bi te­dir­gin­lik var. Önem­li olan ba­ca­ğı at­ma­dan ön­ce eğe­ri iki el­le sı­kı­ca kav­ra­mak. Bir ke­re de­ve­nin üs­tü­ne yer­leş­tir­dik­ten son­ra de­ve ço­ba­nı "kalk" em­ri ve­ri­yor. Da­ha son­ra ya­pıl­ma­sı ge­re­ken tek şey de­ve­nin ha­re­ket­le­ri­ne uyum sağ­la­mak. BİR DE­VE­NİN HI­ZI NE KA­DAR­DIR? Ön hör­gü­cün üze­rin­de yük­sel­til­miş is­kem­le­ye ben­zer bir otu­ra­ğın üze­rin­de­ki pa­lan (ha­mut) bel­ki de iyi otur­tu­la­ma­dı­ğın­dan mı yok­sa be­nim ağır­lı­ğım­dan mı, ne za­man bin­me­ye kalk­sam sa­hi­bi­ne şi­ka­yet eder gi­bi ba­ğır­ma­ya baş­lı­yor­du. Za­ten tek ba­şı­ma hay­va­nı ida­re et­mem bel­li ki çok zor ola­cak. Çöl­de di­ğer mi­sa­fir­ler­le bir­lik­te süs­len­miş bu hay­van­la­rı bir ker­van ya­pa­rak de­rin­lik­le­re doğ­ru iler­le­dik. Ta­bii sa­hip­le­ri ta­ra­fın­dan ka­lın bir si­cim­le çe­kil­dik­le­ri­ni de söy­le­mek ge­re­ki­yor. Biz adım adım iler­ler­ken de­ve­le­rin koş­ma sü­ra­ti­ni de ken­di ara­mız­da me­rak et­tik. De­ve­nin sü­ra­ti­nin yak­la­şık ola­rak iyi ko­şan bir in­sa­nın­ki­ne eşit ol­du­ğu­nu mih­man­da­rı­mız bi­ze söy­le­di. Bu ara­da, ar­ka­da­şı­mız Os­man Sa­ğır­lı ayak­ka­bı­la­rı­nı çı­ka­rıp ya­lın ayak çö­le da­lı­yor... De­ve sır­tın­da çöl sa­fa­risiBU DA DE­VE AK­RO­BA­TI Mağ­ri­bin cen­ga­ver in­san­la­rı, ıs­sız çöl­ler­de, ih­ti­şam­lı gö­rü­nüm­le­riy­le in­sa­na gü­ven ve­ri­yor. Biz de­ve­nin sır­tı­na bin­me­yi bi­le be­ce­re­mez­ken ba­kın mih­man­dar­la­rı­mız de­ve sır­tın­da ne­ler ne­ler ya­pı­yor... De­ve sır­tın­da çöl sa­fa­risiKup­ku­ru ÇÖL­DE Dİ­MA­ĞI­MI­ZI FE­RAH­LA­TAN BİR MAN­ZA­RA İn­sa­nın içi­ni ku­ru­tan çöl­ler­de va­ha­lar da ol­ma­sa ma­aza­l­lah ölüm ka­pı­da!.. Bü­yük Sah­ra Çö­lü'nde alı­şık ol­ma­dı­ğı­mız bir man­za­ra; bu mi­ni şe­la­le­lin şı­rıl­tı­lı su­yu deyim yerindeyse içimizi fe­rah­la­tı­yor... De­ve sır­tın­da çöl sa­fa­risiYIL­DIZ SA­VAŞ­LA­RI FİL­Mİ­NİN SE­Tİ Star Wars (Yıl­dız Sa­vaş­la­rı) fil­miy­le ve İn­gi­liz Has­ta film­le­ri­nin çe­kim­le­ri­nin ya­pıl­dı­ğı To­ze­ur'ün Mat­ma­ta ad­lı böl­ge­si­ne gi­di­yo­ruz. Ar­tık as­falt yok. Yol ya­pı­mı için kum­la­rın tuz­la sı­kış­tı­rıl­dı­ğı­nı dü­şü­nü­yo­ruz. Ara­ba­la­rı­mız kum te­pe­le­ri üze­rin­de bi­ze he­ye­can­lı an­lar ya­şa­tı­yor. Yıl­dız Sa­vaş­la­rı se­ti ol­duk­ça iyi ko­run­muş, Tu­nus tu­rizm şir­ket­le­ri Yıl­dız Sa­vaş­la­rı se­ti­ni mu­ha­fa­za ede­rek tu­rist­le­ri bu­ra­ya ge­ti­ri­yor­lar­dı. Bi­na­la­rın ço­ğu­nu ko­ru­ya­bil­miş­ler. Baş­kan Bin Ali'nin em­riy­le res­to­ras­yon iş­lem­le­ri ye­ni­den baş­la­mış. Ha çor­ba ha 'şor­ba' Özel­lik­le Tu­nus ma­hal­li di­li olan Da­ri­ce'de­ki Os­man­lı­ca söz var­lı­ğı araş­tı­rıl­ma­ya de­ğer. Bay­ram, ca­nım, ba­ba, si­ni, bal­ta, şe­vir­me (çe­vir­me), ça­vuş, bey, da­yı, şor­ba (çor­ba), şi­şe (nar­gi­le), kır­mı­zı, han­çer, kış­la, ik­lim, bak­raj, tep­si, şeş­me (çeş­me), ocak, dol­ma, ten­ce­re, tür­kü gi­bi... Tu­nus'un ka­rı­şık et­nik ya­pı­sı için­de de Türk un­su­ru azım­san­ma­ya­cak bir yer iş­gal edi­yor. Tür­ki­ye'den gö­çü­rül­müş olan ai­le­le­rin ço­cuk­la­rı hâ­lâ soy­la­rı­nı unut­ma­dık­la­rı gi­bi bu­nun­la if­ti­har et­mek­te­dir­ler. İş­te ba­zı­la­rı: İs­tan­bul­li, Kıb­ris­li, Ka­ra­man­li, Gi­rit­li, Bos­tan­cı, Baş Re­is, Baş Top­çi, Bal­ta­ci, Ba­şa, Kö­roğ­li, Kur­doğ­li, Ova­li, Kah­ya, De­mir­ci, Şer­bet­çi... Gö­rül­dü­ğü gi­bi Tu­nus, Türk kül­tü­rü­nün Ku­zey Af­ri­ka'da­ki ya­yıl­ma alan­la­rı ara­sın­da ol­duk­ça önem­li bir yer iş­gal et­mek­te. Bu ül­ke­de bı­rak­tı­ğı­mız en de­ğer­li şey, her hal­de Os­man­lı ve Türk sev­gi­si ol­sa ge­rek. Di­le­riz ki bu sev­gi gün geç­tik­çe da­ha da ser­pil­sin ve ge­liş­sin... Bi­rin­ci sı­nıf hur­ma Yol bo­yun­ca sar­kan hur­ma he­venk­le­ri­nden gözümüzü alamıyoruz Tu­nus'ta güz bo­yun­ca hur­ma ha­sa­dı ya­pı­lı­yor. An­cak bu ağaç­la­ra tır­man­mak bü­yük ma­ha­ret is­ti­yor. Alış­kın genç­ler ken­di­le­ri­ne mah­sus ma­ha­ret­le çıp­lak göv­de­yi ra­hat­ça tır­ma­na­rak hur­ma da­lı­nı ke­se­bi­li­yor. Her bi­ri 10-15 ki­lo çe­ken hur­ma dal­la­rı, aşa­ğı­dan pek fark edil­me­yen bir ka­rış uzun­luk­ta­ki siv­ri di­ken­ler­le çev­ri­li. Or­ta­la­ma bir hur­ma ağa­cı 15-25 met­re yükseğe ka­dar çı­ka­bi­li­yor. Ağaç göv­de­sin­de­ki her bir bu­dak 6 aya kar­şı­lık ge­li­yor ve bu bu­dak­la­rı sa­ya­rak ağa­cın ya­şı he­sap­la­nı­yor­muş. Ağaç 3 ya­şı­na gel­dik­ten son­ra mey­ve ver­me­ye baş­lı­yor çıp­lak el ve ayak­la­rıy­la bir hur­ma ağa­cı­na çı­ka­rak "bi­rin­ci sı­nıf" hur­ma­la­rın top­lan­ma­sı için ön­ce bir ki­şi ağa­ca tır­ma­nıp, hur­ma sal­kı­mı­nı ke­sip, ken­di­sin­den bi­raz da­ha aşa­ğı­da olan ki­şi­ye uza­tı­yor, da­ha son­ra o da bir son­ra­ki­ne der­ken, el­den ele en aşa­ğı­ya ula­şı­yor­muş. YA­RIN: İs­lam kül­tür baş­ken­ti
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.