Seydi Ali Reis ve adamları Merv, Baverd, yolu ile Tus şehrine gelir İmam Muhammed Gazali Hazretleri ile Firdevsi-i Tusi'yi ziyaret ederler. Reis denizde tufana tutuldukları vakit İmam Ali Rıza hazretlerine sığınmış adaklar adamıştır. Vazifesini yerine getirir ve iç huzuru ile yola çıkar. Şia tarafından sık sık münazaraya çağrılırsa da sükut eder, sıkıştırılınca Asitan-i Murtazaya intisabım bar menin / Daim-ud-dehr ol eşikden fetih babım bar menin / Kanberimin, şir-i yezdanıng sürmiyen elin / Özgelerla ne sual u ne cevabım bar menin" deyince, susarlar. Lâkin, yine de takibe alır, "casus muamelesi" yaparlar. Öyle sıkıntılı anları olur ki yaşamaktan ümit keser, helalleşir, kucaklaşırlar. Tutuklanırlar, yargılanırlar, itilir kakılır, hakarete uğrarlar. Nitekim Reisimiz hulûsunu bozmaz, zaman zaman adamlarını başına toplar, "eğer bir kimse" der, "Allah'ın takdiriyle gurbete düşse, zorluklar içinde ah edip inlese, ancak sırf "vatan sevgisi imandandır" hadis-i şerifine uymak için memleketine yönelse, İslam Padişahının ekmeğinin hakkını bilse, eşiğine yüz sürmeye niyetlense, muhakkak dileği Hak teala tarafından kabul edilir, dünya ve ahiret sadetine kavuşur, makbul ve medhe layık olur." Sabr ile koruk helva olur, demişler, Seydi Ali Reis ve leventleri Allah'a tevekkül eder ve selamete çıkarlar. Şöyle ki Aşure günü İmam Ali'nin (radıyallahu anh) türbe hizmetçilerinden biri gelir ve "Rüyamda Ali el Murtaza'yı gördüm bana Mir Seydi Ali'yi ziyaret eyle emrini verdi" der. Acemlerin tavrı değişir, eza vermez olurlar, zincirleri çözer, zindan kapısını açarlar. Asyalı Sultanların yazdığı nameleri Seydi Ali Reis'e iade ederlerse de değerli eşyalar ortaya çıkmaz. Mecburen boynunu büker, ardını arayamaz. Nişabur'da, İmamzade Muhammed Mahruk ve Şeyh Attar'ı ziyaret eder, Sebzvar'da halkın elinden zor kurtulurlar. Bestam'da İmam Muhammed Eftah, Şeyh Beyazid-i Bistami ve Ebu'l Hasan el-Harkani'yi ziyaret eder, dervişlerin dualarını alır, hal ehli ile şerefyab olurlar. Nasıl ferahlar anlatılamaz. Damgan'da İmamzade Cafer'i, Sumnan'da Şeyh Alaud'devle-i Sumnani hazretlerini ziyaret eder, halifeler üzerinde konuşmak isteyenleri bir bahane ile atlatırlar. Reis, "aklı olan zehebini (altınını) ve mezhebini saklar" der, itikadını münakaşa mevzuu yapmaz. Rey şehrinde İmam Abd'ulazim'i ve İmam Hüseyin'in (radıyallahu anh) zevcesi Bibi Şehriban'ı ziyaret eder, ancak Irak'ın payıtahtı olan Kazvin'e sokulmazlar. Sebzegiran adlı bir beldede gözaltına alınırlar. Halk hazine taşıdıklarını sanır, Reis "bunca zaman gezen kimsede para bulunmaz. Ölmekten korkan da buralarda dolaşmaz. Kur'an-ı azimüşşan da 'Ecelleri geldiği zaman onu ne bir saat tehir edebilirler, ne de bir saat önce alabilirler' buyrulmaktadır. Allah tebareke ve teala öldürmediğini kimse öldüremez" deyince ellerini vicdanlarına koyarlar. Şah, emir-name ve padişahlardan alınan mektuplara bakar, onlara inanır, "yüzünüzde secde izi var" der, atlar hilatlar verip önlerini açar. Bir ara Şah sorar: Şu kadar yer gezip dolaştın, en ziyade hangi şehirden hoşlaştın? Al sana şiir gibi cevap: Gezip seyreyledim her şehrini gerçi bu dünyanın / Nazirini görmedim hergiz Stanbul-u Galata'nın Kazvin'de İmam Şehzade Hüseyin'i ziyaret edip Bağdat'a doğru yola çıkarlar. Kurkan'ı aşar, Hemedan'da Ayn'ul Kudat Hemedani hazretleri ve Efendimizin bayraktarı Mekkeli Pir Ebu-l Ala'yı (Radıyallahu anh) ziyaret eder, Elvend ve Nihavend dağı tarafından, Luristan'a geçer, Kasr-ı Şirin yolu ile kal'ayı Zencir'e vasıl olurlar . Tikrit, Musul, Cizre, Nusaybin, Mardin yolu ile Diyar-ı Bekr'e ulaşır, İskender Paşa'ya sergüzeşti anlatırlar. Havadisi işiten paşa hayrette kalıp: "Sizin başınızdan geçenler, Dara'nın başından geçmemiştir. Şu gariplikleri Belkiya ve Cihan-şah rüyasında görmemiştir" deyip, teselli eder. Nihayet Ergani'de Zülkifl Peygamberi, Harput erenlerini, Malatya'da Mutaallikat-ı Seyyid Gazi Sultan'ı, Sivas'ta Abdülvahhap Gazi'yi, Nevşehir de Hacıbektaş-ı Veli'yi, Balım Sultan'ı, Kırşehir'de Ahi-Evran ve Aşıkpaşa hazretlerini, Ankara'da Hacı Bayram Veli'yi ve Göynük'te Akşemseddin'i ziyaret edip, Taraklı Yenicesi'nden Geyve'ye varırlar. Sakarya'yı köprüden geçer, Ağaçdenizi ve Sapanca yolu ile İzmit'e uzanırlar. Nebi Hoca'yı ziyaret edip. Gebze yolu ile Üsküdar'a vasıl olurlar. İşte Darussaltanat'ın en büyük ve en güzel şehri İstanbul karşılarındadır. Üzüntü ve sıkıntı ile geçen dört yıldan sonra dost ve akrabalarıyla kucaklaşırlar. O günlerde Kanuni Edirne'de bulunmaktadır. Derhal huzuruna koşar. Kendi ifadesiyle saadetlü Padişah-ı alem-penah hazretlerinin inayet ve ihsanlarına mazhar olur. Vüzera-yı izam dahi (Bilhassa Rüstem Paşa) çeşitli lütuflarda bulunurlar. Aslında Süveyş filosunu kaybetmiş, onca askeri dağıtmış bir komutan cezaya müstehaktır. Zaten o da bunca çileyi "azarlanmak için" çekmiştir (sadakate bak.) Ancak Pâdişâh onu affetmekle kalmaz, 80 akçe gündelikle dergâh-ı âlî müteferrikalığına tâyinini yapar. Leventler dahi birikmiş ulufelerini alırlar. Bahriye Sancakbeyi (tümamiral) rütbesi ile tekaüd olan Seydi Ali Reis dinlenemeden gözlerini yumar (1563). Makamı âlâ ola... > Velûd kalem Seydi Ali Reis zikrolunan serüveni akıcı bir üslupla yazar, ortaya "Mir'atü'l-Memâlik" gibi zirve bir eser çıkar. Şiirlerinde "Kâtibî" mahlasını kullanan, tezkirelerde "Kâtib-i Râmî" adıyla tanınan Reisimiz; Mir'ât-ı Kâinât, Kitâbü'l-Muhit, Hulaset-ül haya gibi eserleriyle gemicilere ufuk açar. Güneşin hareketinden, yıldızların uzaklığına, kıblenin tayininden, nehirlerin genişliğine, takvimden pusulaya ne biliyorsa yazar. Temel matematik kaidelerini, seyyareleri, önemli limanları, mühim adaları, mahalli rüzgârları anlatır. Özellikle Hint denizine açılacaklara ciddi malumatlar sunar. "Yeni Dünya"ya (Amerika) dair bilgiler de bulunmaktadır ki altınla tartılsa yeri var. (Eserleri birçok lisana tercüme edilmiştir.)