FKÖ'nün mimarı Yaser Arafat

A -
A +

Muhammed Abdurrahman Abdurrauf Arafat el-Kudva el-Hüseyni bizim bildiğimiz adıyla Yaser Arafat, Kahire'de doğar (1929). Babası eski Osmanlı zabiti Abdurrahman Efendidir, Annesi anti-Siyonist hareketin öncülerinden Kudüs Başmüftüsü Hacı Emin El Hüseyni'nin akrabası olur ki, şuurlu kadın oğlunu ilk şehid sahabe Yaser'in (Radıyallahu anh) adıyla anar. Halleri vakitleri fena değildir, sofraya birbirinden sevimli yedi çocukla otururlar. 5 yaşındayken annesi vefat eder, Kudüs'te dayısının yanında yaşar. Yahudi zulmüne yakinen şahit olur ve bunları "bi kenara" yazar. İlkokulu Kudüs'te bitirir, ancak evleri "Ağlama Duvarı"na yer açma bahanesiyle yıkılınca Gazze'ye taşınmak zorunda kalırlar. Sonra ver elini Mısır. Kahire Üniversitesi'nde İnşaat eğitimi görür ve mühendis çıkar. Arafat daha gençlik yıllarında siyasete soyunur, liderlik vasfı tebarüz etmeye başlar. Hemşehrilerini "Öğrenci Birliği"nde toplar (1952), toplantılarda Filistinlilerin sözcülüğünü yapar. O aralar İhvan-ı Müslimin'in (Müslüman Kardeşler) tesirinde kalır. Bu teşkilatın çizgisi bulanıktır, saflarında çok miktarda reformist vardır. Hepsi bir yana haddinden fazla politize olur, devlet başkanlarının nasırına basarlar. Halbuki Hafız, Nasır gibi diktatörler kan dökmekten kaçınmaz, nice mazlum zindanlarda çürür, nicesini de darağacında sallandırırlar. Önce silah 1956 yılında gönüllü olarak Mısır ordusu saflarında silah kuşanırsa da İsrail'i durdurmayı başaramazlar. Arafat mezun olunca Kuveyt'e geçer, değişik şantiyelerde ter döker, mesleğinde yükselmeye bakar. Sonra tekrar Mısır'a döner ve 10 Ekim 1959'da Ebu İyad (Salah Halef) ve Ebu Cihad (Halil El Vezir) ile El Fetih'i (Filistin Kurtuluş Hareketi'ni) kurar. Bu yüzden adı Ebu Ammar'a (kurucuya) çıkar. Arafat, Siyonistlere karşı silahlı mücadeleden yanadır ve bizzat vur-kaç eylemlerinde yer alır. 1967'de Arap orduları İsrail karşısında bozguna uğrayınca Batı Şeria'da gerilla savaşına başlar. Kâh çoban, kâh tüccar, hatta yaşlı kadın kılığında İsrail'e sızar, baskınlara imza atar. Cemal Abdünnasır onu belki birkaç yıl evvel yakalasa tereddütsüz cellada yollar. Ancak Arafat artık bir efsanedir, onu Mısır heyetinin bir üyesi gibi Moskova'ya götürür, Komünist liderlerle tanışmasını sağlar. El Fetih militanları sol ağızla konuştukları yıllarda uçak kaçırır, olimpiyat köyü basar, "İslam ve terör" kelimelerinin yan yana kullanılmasına sebep olurlar. Arafat, 1969'da bütün grupları Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) çatısı altında toplar. Bu arada dost ülkelerde gereksiz sürtüşmelere girerler, Ürdün'de 40 bin garibin canı yanar. Burada barınamayacaklarını anlayınca, Beyrut'u mekân tutarlar. O yıllarda Sosyalistlerle fazla içli dışlı olurlar, FHKC lideri George Habaş Türkiye'den gelen Marksist militanlara silahlı eğitim vermeye başlar. Bunlar askerimize polisimize namlu doğrultur, Anadolu halkını "anarşi" gibi bir kelimeyle tanıştırırlar. FKÖ girdikten sonra Lübnan'da da iç savaş kopar, Arafat, Hristiyan Falanjistler ve Yahudiler kadar Suriye birlikleri ile de çatışır, elinde kalan küçücük bölgede var olma mücadelesi yapar. İsrail böylesi karışıklıklarda el ovuşturur, bulanık suda balık avlar. Bahane ile Lübnan'a girer, Sabra ve Şatilla'da çoluk çocuk doğrar. İşte bu "başarısından" dolayı Ariel Şaron'un önü açılır, adam kandan kinden prim yapar. Zamanla komşu devletlerin baskısı artar, FKÖ ne Lübnan'da ne de Şam'da barınamaz. Arafat suikast korkusundan sürekli yer değiştirir, nitekim merkezi Tunus'a taşır da nefes alırlar. İsrail Hava Kuvvetleri Tunus'a da operasyon düzenler, Arafat kurtulursa da yakın arkadaşı Ebu Cihad'ı kaybetmenin acısını yaşar. Yaser Arafat neden sonra durulur, gerilla mantığı ile bir yere varamayacağını anlar. 1974'te BM kürsüsüne elinde bir zeytin dalıyla çıkar ve "Bu dalın elimden düşmesine izin vermeyin" diyerek puan toplar. Alkışlayanları arttıkça diplomatlıktan hoşlanmaya başlar, hatta Mısır ile Libya (1977), ABD ile İran (1979) ve İran ile Irak arasında (1980) arabuluculuk yapar. 1988'de Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu'nda ve BM'nin Cenevre Genel Kurulu'nda kürsüye çıkar. Nitekim ABD Başkanı Reagan da, FKÖ ile "diyalog kararı" alır ve yeni bir dönem başlar. Tek adam Ancak Arafat'ın devamlı önde durması, salahiyetleri elinde tutması, ikinci adamlara söz hakkı tanımaması halkının canını sıkar. Halbuki donanımlı değildir ve basit hatalar yapar. Bu arada şahsi serveti hakkında değişik söylentiler çıkar ki rakamı duyan ıslık çalar. Her ne kadar "Ben Filistin mücadelesiyle evliyim" dese de yarı yaşındaki Hristiyan asıllı sekreteri Süha (28) ile gizlice nikah kıyar. Süha İslam'ı seçtiğine göre kardeşimiz sayılır ancak dava arkadaşları bu izdivaca sıcak bakmazlar. Gün geçtikçe halk nezdinde ağırlığı azalır, El Fetih içinde bile itibarı kalmaz. Bu arada gençler solun da ve sağın da çare olmadığını fark eder, neden sonra Selahaddin Eyyubi'nin torunu olduklarını hatırlarlar. Minik generaller kızıl bayrakları paralar, büyük bir vecd ile "kelimeyi tevhid altında" toplanırlar. Yüzlerde damalı keyfiyeler, alınlarda Allahüekber işli yeşil bandanalar.... Kim ne derse desin, "İntifada" kesinlikle İslami endişelerle patlar, el kadar çocuklar tanklara karşı dururlar. Taş tanka n'apsın, çok çok boyasını çizer o kadar. Ancak kan dökmekten zevk alan despotlar ağzı süt kokan bebeleri kurşuna dizer, halk üzerinde korku yeis uyandırmaya çalışırlar. Filistinliler özlerine döndükçe olgunlaşır, cihadın hakiki mânâsını kavrarlar. Bunca baskıya, zulme, yokluğa sabreder, erimez, eğilmez, bağırlarına taş basarlar. Evet içlerinden sivillere saldırmayı hizmet sananlar da çıkar, bunlar ne yazık ki Siyonistlerin ekmeğine yağ sürer, düşmana propaganda fırsatı sunarlar. Dönelim Arafat'a... Çizgisi her geçen gün Batıya kayan FKÖ lideri, "laik bir sistem"den söz açar. Bu söylemle taraftar tutması kabil değildir, nitekim boşluğu HAMAS doldurmaya başlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.