Galatalı Reis Seydi Ali

A -
A +

Bahriye Dârü's-Sınaasında kethüdalık yapan Hüseyin Reis'in bir oğlu olur (1498) adını Seydi Ali koyar. Alicik, Galata'da büyür, kadırga kızaklarında, kalyon gölgelerinde oynar. Akranlarıyla halatlara asılır, direklere tırmanır, çürümüş mavna cesetleri arasına saklanırlar. Seydi Ali, iyi bir tedristen geçer, Azepler (tersane) katibi olarak işe başlar. Bu arada edebî sohbetleri, vaazları da kaçırmaz, hem usta işi şiirler yazar. Ailesi Sinop asıllıdır ve dedeleri denizcilikleriyle tanınırlar. Yosun kokulu rüzgar onu da sarar, Rodos'a sefer açılınca duramaz, gönüllülere katılır, deryaya çıkar. Barbaros'un emrinde sayısız cenge girer, başından geçenleri bir kenara yazar. Preveze Savaşı'ndan fevkalade yararlılık gösterir, adı Akdeniz'de duyulmaya başlar. Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ve Turgut Reis ile Trablusgarp'ı fetheder, hilali yüksekte tutarlar. "Tersaneye dön" emri veriline yine Haliç'e koşar, hakikaten faydalı olur, gemi dizaynına yenilikler getirir, alışılagelmiş kalıpları yıkar. Derken onu hassa donanmasına reis, yâni Osmanlı merkez filosuna "komutan" yaparlar. > Zor vazife O günlerde Hint kaptanı Piri Reis'tir. Ona "filoyu getir, Mısır'da kullanılsın, oraya yeni ve güçlü gemiler yollayalım" emri verilir. Kaptan, Süveyş iskelesinden otuz kadar baştarda; kalite ve kalyon ile yola çıkar. Cidde'ye, Yemen'e uğrar, Bab'ul Mendep Boğazı, Aden derken amansız bir sise yakalanırlar, gemiler birbirinden kopar. Bir kısmı Şıhr yakınlarında kayalıklara çarpar, kurtulanlar da bitap ve yorgundurlar. Buna rağmen Umman'ın güneyindeki Maskat Kalesini fetheder, burçlara sancağımızı asarlar. Basra'ya henüz varmışlardır ki düşman donanmasının geldiğini duyarlar. Baskın yememek için üç gemiyle açılır, diğerlerini limanda bırakırlar. Deniz çok serttir, kadırgalardan biri Bahreyn civarında parçalansa da Mısır'a varırlar. Kaptanlık bu kez Katiyf sancağından azledilen Murad Bey'e verilir. 15 kadırga ve iki barça ile Mısır'a gitmek ümidiyle yelken açarlar. Hürmüz önlerinde düşman donanması ile karşılaşırlar. Büyük bir savaş kopar Süleyman Reis, Recep Reis gibi değerli askerler şehit olur ve tekrar Basra'ya dönmek zorunda kalırlar. "Bu işi Seydi Ali Reis becerir" denince padişah onu yöreye yollar. Reisimiz fermanı aldığı gibi Basra'ya koşar. Eskişehir'de Battal Gazi'yi, Halep'te Zekeriyya Aleyhisselam'ı, sahabeleri, sulehayı ziyaret eder. Birecik Köprüsü ile Fırat'ı geçip Urfa'ya varır. Nusaybin, Musul üzerinden Bağdat'a ulaşır. Kırık dökük bir nehir gemisine binip aşağılara akar. Dicle boyunca Medayin şehrini, Kisra'nın takını, Şah-ı Zenan'ın kasrını temaşa eder, Selman-ı Farisi'nin (Radıyallahu anh) kabrinde fatiha okurlar. Nihayet Basra'ya vasıl olur Ferman-ı şahaneyi gösterir, gemileri (Mustafa Paşa'dan) teslim alırlar. Onarır, elden geçirir, kalafat atarlar. Bu arada Paşanın arzusu üzerine Hüveyz Kalası'nı muhasara ederlerse de alamazlar, yüzden fazla tüfekçi şehit olunca kuşatmayı kaldırırlar. Mevsim sonu yaklaşmıştır, Mustafa Paşa, Şerif adlı bir denizciyi fırkata ile Hürmüz tarafına yollar. Şerif sadece üç beş parça düşman gemisi olduğunu söyler. Yolun temiz olduğunu zanneder, demir alırlar. Olur ya "bu ne endişe kardeşim" diye sorabilirsiniz. Anlatalım: Portekizliler Akdeniz'de dolanamaz olunca bütün güçleriyle Hindistan'a ve Uzak Doğu'ya yüklenir, zikr olunan yolu muhafaza için yöreye yığınak yaparlar. Her Türk teknesine 4 Portekiz gemisi düşer, üstelik donanımları güçlü, sayıca kalabalıktırlar. Osmanlı Hind donanması ise yaşlı ve çelimsizdir. Kaldı ki Seydi Ali Reis'in bir avuç adamı vardır, vazifeleri de cenkten ziyade gemileri getirmektir. Neyse Şattul-Arab, Mahzeri, Abâdan derken Hızır Aleyhisselam'ın makamını ziyaret edip Hürmüz Denizine çıkarlar. Arabistan'ın güneyinden güneyinden ilerler Hıcr, Lahsa üzerinden Katiyf şehrine varırlar. Kılavuzlarla konuşur, danışır, uçan kuştan haber sorarlar. Düşmandan ses seda çıkmaz. Bahreyn Emiri Reis Murad dahi "Portekizliler çoktandır görünmüyor" deyince içleri rahatlar. Gelgelelim Horfekan yakınlarında (10 Ramazan) karşılarına 25 parçalık bir Portekiz donanması çıkar. Öyle bir top tüfek savaşı kopar ki anlatılamaz. Bir kalyonları batınca Portekizliler panikleyip çekilir, "şimdilik kaydıyla" savaşı bırakırlar. O gece deniz sütlimandır ancak sabaha karşı fırtına patlar, tam 17 gün derya ile boğuşurlar. Kadir Gecesi Maskat önüne varırlar. Sabahleyin, her biri silme asker dolu 34 gemi üzerlerine saldırır, fevkalade direnir, küffarı bocalatırlar. Seydi Ali Reis hatırasına "Merhum Hayrettin Paşa ile çok bulundum. Allah şahidimdir ki, Andrea Doria ve Cend Dal'la yapılan savaşlar böyle sert geçmemişti" yazar. > Ve tufan! Bir süre Kirman vilayetine yakın dururlar. Azıcık soluklanır ve yeni bir gayretle Hind Okyanusuna açılırlar. Tam Yemen tarafına doğrulmuş, Re's-ul Hat'ı geçmişlerdir ki gün batısından, Fil tufanı kopar. Rüzgâr çok serttir, bir lahza göz açtırmaz, bütün ağırlıkları atmak zorunda kalırlar. Fırtına biter bu kez Med-cezire yakalanırlar. Denizin rengi ağarınca korkunç bir girdabın eşiğinde olduklarını anlarlar. Bu afetlerden önce Allah'ın inayetiyle, sonra Seydi Ali Reis'in tecrübesiyle kurutulurlar. Yorgun ve bitaptırlar, Formiyan ve Mangalur önünden geçip Diu'ya varırlar. Burası düşman elindedir, mecburen sahilden uzak dururlar. Rüzgâr tekrar hızlanır öyle ki dümenleri zaptedemez olurlar. Dalgalar gemi üzerinde ne varsa alır götürür, sadece çıplak tekneler kalır. Döşemeler suyla örtülür ki, yarı yarıya battı sayılırlar. Rüzgâr onları götürüp taaa Hindistan'a atarsa da kendilerini Diu civarında sanırlar. Tulumba kova ile suları nispeten boşaltır, bu kez de sağanağa yakalanırlar. Ama ne sağanak, tam 5 gün ve bardaktan boşanırcasına. Mürettebat yaşamaktan ümidini kesmiştir ki ortalık durulur, güneş açar. İşte ancak o zaman Gucerat önlerinde olduklarını anlarlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.