Hatırlarsanız Zeynep Kamil Hastanesinin hikâyesini anlatmış, Yusuf Kamil Paşa'dan (5 bin karakterle sınırlandıran bir köşede ne kadar olursa) söz açmıştık. Ama sanki bir şeyler yarım kaldı, bazı şeyler de yanlış anlaşıldı... Evet, Yusuf Kamil bir Tanzimat Paşasıydı, Tanzimatçılardan himaye görmüş, Tanzimatçılarla birlikte çalışmıştı ama onlardan çok farklıydı... İsterseniz baştan alalım... Yusuf Kamil Arapkir'li bir yetim olmasına rağmen fevkalade bir eğitim alır. Amcası Gümrükçü Osman Paşa, Kayseri Mutasarrıfı iken onu İmam-ı Birgivi evladından Müderris zade Mehmet Alim Efendi'nin derslerine yollar. Osman Paşa'nın tayini İstanbul'a çıkınca kendini bir ilim ikliminde bulur, azami istifadeye bakar. Talebelik yıllarında 75 kuruş maaşla amcasına mühürdarlık yapar, para küçüktür ama hem hayra yeter, hem kitaba harcar. Derken Divan-ı hümayun kaleminde memurluğa başlar. Hesabına sağlamdır, haramdan pek korkar. Akşamları seccadesini yayar, vaktini ibadetle nurlandırmaya bakar. İşte zikir ve fikirle geçen gecelerden birinde içi geçer, rüyasında Mehmed Ali Paşayla bir mesirede dolanmaktadırlar. Paşa murassa tabakasını kaybeder, bir panik, bir telaş... Yusuf Kamil tabakayı bulur, nezaketle sunar. Aralarından bir muhabbet başlar... Tabirini sorduğu bir ehl-i irfan "hiç durma, Mısır'a git" diye fısıldar. Mısır'a doğru O devirde denizaşırı ülkelere tarifeli sefer yoktur ama arar sorar bir tekne bulur. Amcasının Ayazmadaki konağından gizlice ayrılır, Salacak'tan yelken açarlar. Şu işe bakın ki Kahire'de yolu saraya çıkar, Mehmed Ali Paşa'nın maiyetinde işe başlar. Zekâsı ve çalışkanlığı ile kısa sürede göze girer, nitekim Paşa onu kendine damat yapar. Zeynep Hanımın nezaketinden zarafetinden söz açmıştık ama onu daha ziyade hayır hasenatıyla tanırlar. Zeynep ile Kamil aşkı zamanla kök salar, kemgözlüler kahrolurlar. Hele "Mısır Valisine vekaleten" Adile Sultanın düğününe (Dersaadete) yollanınca çatır çatır çatlarlar. Mehmed Ali Paşa damadının Frenkçe öğrenmesini çok arzular, Fransız sefaretindeki memurlarla tanıştırır, ders aldırmaya başlar. Yaşlı Vali yerine İbrahim Paşayı hazırlasa da İbrahim Paşa vefat eder. Hesapta yokken Vali olan Abbas Paşa ise ayrı bir siyaset güder, Fransızları ayıklamaya bakar. Hasetler nicedir bekledikleri fırsatı yakalar "Yusuf Kamil Fransızlara çalışıyor" diye gammazlarlar. Abbas Paşa da onu apar topar Assuan'a sürer, Zeynep Hanımdan uzak tutar. Yusuf Kâmil, Afrika'nın derinliklerinde bir başına gün sayarken Mustafa Reşid Paşa'ya bir ariza yazar. Reşid Paşa onu resmen ister, eski vazifesini iade etmekle kalmaz, önünü de açar. Sonrasını biliyorsunuz araya bizzat Padişah girer, hanımı Zeyneb'i İstanbul'a getirtir, Yusuf Kamil'e hoşça bir sürpriz yapar. Zeynep Hanım koskoca Mehmed Ali Paşanın kızıdır, Mısır'dan nehir gibi para akar. Kâh Boğaz'da (Bebek'te, Arnavutköy'de), kâh Yakacık'ta ama ekseri Vezneciler'de oturur, konaklarını saray gibi donatırlar. M. Reşid Paşa medreselerdeki fen derslerini budayınca ciddi bir adam eksikliği yaşanır ki buna kaht-ı rical diyorlar. O günlerde nazırlar İngiliz, Fransız, Alman ya da Rus yanlısı olduklarını saklamaz, sefirlerin gücünü arkalamaya bakarlar. Rüşvet yaygındır, devlet alımlarında komisyonlar çalışır, para tutan parmak yalar. Yusuf Kamil Paşa harama asla bulaşmaz. Yetmez, cebinden mektep, medrese yaptırır, maarif nezaretinin vazifesini yüklenmeye kalkar. Getirildiği vazifelerin hakkını verir, Rumeli Berlerbeyliği payesiyle Meclisi Vâlayı Ahkâmı Adliye ve Marifi Umumiye azalıklarına tayin olunur derken Vâlâ riyasetine oturur, bilahare vezarete çağırırlar. O günlerde (1855) Mısır Valisi, Süveyş Kanalını açmayı çok arzular. Fransızlar bu teşebbüse tam destek verirken, sömürü çarkının bozulacağından çekinen İngilizler karşı çıkarlar. Bu Kanal mali yapıyı altüst edecek, hepsi bir yana Kızıldeniz, Mısır ve Hicaz'ın güvenliğini tehlikeye atacaktır. Öyle ya, insan kendi evine başkalarının kullanacağı bir koridoru niye açar? Bütün vezirler Mısır Valisinin ikazında fayda bulurlarsa da kimse elini divitine atmaz. Ne yazık ki bir kokuşma mevzu bahistir, yabancı sefirler taşraya yollanan tezkireleri ele geçirir, alıp gelir hesap sorarlar. Nitekim Reşid Paşa "mektup önemli ama ben şahsen yazmam, kimseyi de yazmaya zorlamam" der, kendini riske atmaz. Yusuf Kamil ince hesap yapmaz, mektubu "kendi adına" yazar, hatta üstüne basa basa "Fransızlara güvenme, Napolyon'un yaptıkları ortada" demekten kaçınmaz. İçindeki dışında Ve korkulan olur Fransız Maslahatgüzarı Benedetti zikrolunan name ile çıkıp gelir, ortalığı yıkar. Adamların öfkesi dinsin diye Yusuf Kamil Paşa istifasını sunar, devletin menfaatini, makamının üstünde tutar. Dahası Kuleli Kışlasında yapılan bir merasimde "biz artık çürüdük, azl olunmalıyız" der ki gözü yukarıda olan biri bu cümleyi "kat'a" kullanmaz. Beklendiği gibi Yusuf Kamil Paşa azl olunur, hazır yükten kurtulmuşken Haremeyn'e koşar. Server-i kâinatın huzurunda çok hislenir, çok ağlar. Ahaliye hesapsız sadaka ve hediye dağıtır, fukaranın duasını almaya bakar. O günlerde Sadaret makamı Fuad Paşa'dadır. Konağını Maliye Dairesine çeviren Fuad Paşa'nın devrinde bunalım buhran eksik olmaz. Düşünün kaimenin itibarı kalmaz, esnaf kepenk kapatır, altın ortadan kalkar. İşte burada Yusuf Kamil Paşa akla ziyan bir şey yapar, kendi hazinesindeki altınları çıkarır, köşe başlarında kaima toplatır. Halka güven gelir, Borsa Hanı yeniden açılır. Kesesinden camiler, tekkeler, yollar, fukara evleri yaptıran, çeşmeler, kuyular açtıran, dağlardaki suları toplatan karı kocanın en bilinen eseri Zeynep Kamil Hastanesidir. Ancak Darüşşafaka Lisesindeki himmeti pek hatırlanmaz. Şirket-i Hayriye'ye verdiği destek ona keza...