Kayzerin fedaisi L.V. Sanders

A -
A +

İstanbul'a yürüyen müttefik donanmasına yalvar yakar adam toplayan İngiliz şairi Robert Brooke: "Demek Galata Kulesi 15'lik toplarımızla parçalanacak / Demek Ayasofya'nın halılarını mozaiklerini yağmalamak bana kalacak. / Deniz kana boyanıp, leş dolacak / Ve Türk lokumları benim olacak!" gibi iğrenç mısralar karalar. (Bu herîf-i na şerîf, henüz Mısır kamplarında zehirli bir böcek tarafından ısırılır ve Boğaz Harbini göremeden geberir) Hedef İstanbul Doğrusu hadiseye şöyle bir adım geriden bakarsanız İngilizlerin derdi Çanakkale'dekilerle boğuşmak değildir. Adamlar bir an önce İstanbul'a ulaşmaya ve harbi bitirmeye bakarlar. Bunun için tabyaları susturmak zorundadırlar. Esat ve Cevat Paşalar müttefiklerin maksadını iyi anlar ve savunmayı ona göre planlarlar. Ancak komutayı teslim alan Almanlar tuhaf tuhaf işler yapar, kanlı sahnelere sebep olurlar. Liman Von Sanders, İstanbul'daki Genel Karargah'a hilafi hakikat (yalan yanlış) raporlar gönderip, bugün yarın düşmanın denize dökülebileceğini yazınca Enver Paşa, son bir darbe ile düşmanın sökülüp atılmasını arzular. Ama saldırılar sabun köpüğü gibi erir, bir türlü netice alınamaz. Bunun üzerine Kurmay Başkanı Alb. Kazım, askeri teamülleri aşarak bir telgraf yollar. "Başkomutan Vekil Enver Paşa Hazretlerine..." diye başlayan mesaj özetle şöyledir: "Bu gece yine Seddülbahir'e bir hücum yapılmış, fakat bu bölgenin düşmandan temizlenmesi mümkün olmamıştır. Rica ederim, dokuz günden beri arka arkaya yapılan hücumlara artık bir son verilsin! Şehit yaralı sayısı 15.000'i aşmıştır. Düşman bizi taarruza zorlayarak zayıf düşürmek istemektedir. Ordunun bu aldatılmaya kapılmaması zamanı gelmiş ve geçmiştir! Böyle soluk almaksızın yapılagelen taarruzlardan arta kalanlarla düzenli birlikler kurmak imkansızdır." Tabii ki Enver Paşa yukarıdaki telgrafa cevap verme tenezzülünde bulunmaz. Aksine daha şiddetli hücumları emreder ki Liman Paşanın arzusu dahi bu cihettedir. Nitekim 11 Mayıs 1915'te dört tümeni daha mitralyözlerin önüne iter!.. Ah o siperler Liman Paşa komutayı ele alır almaz "siper savaşı" başlatır, ki böylesi çatışmalarda tüfekleri seri olanlar (müttefiklerin elinde çok miktarda makineli vardır) daha şanslıdırlar. 21-22 Haziran Kerevizdere Savaşı" kayıpları dudak uçuklatacak rakamlara ulaşır ama Almanlar el kesesinden ağalık yapar, ölenler Türk olduğu için kayıpları ciddiye almazlar. Kaldı ki İttihatçıların gözünde de Anadolu insanının kıymeti yoktur, onlardan zaten bizde mebzul miktarda vardır, yaşarsa yaşar, kırılırsa kırılırlar. Gencecik fidanları üstünkörü bir eğitimden geçirir, tüfeğini tanımayan çocukları gürleyen canavarların karşısına çıkarırlar. Liman Paşa en seçkin tümenimizi (18-19 Mayıs gecesi Arıburnu) İngiliz müstahkem mevkilerine "açıktan" saldırtır. Mevzi muharebelerinin gereklerine uyulmadan yapılan bu saldırı tümeni birkaç saat içinde mahveder. Adam 9 bin şehit ve yaralıyı umursamaz, ortaya çıkıp "düşman çok cephane, az insan harcıyor. Biz çok insan, az cephane harcıyoruz " demekten utanmaz. Zaten evladlarımız aç ve yorgundurlar. Garipler kum torbalarını yırtar, kaput yamarlar. Bitle pireyle yaşamaya alışsalar da, uyuza dayanamaz, kaşına kaşına derilerini kanatırlar. Nitekim subaylarımız ufak ufak Almanlara diklenmeye başlar. Mareşal LVS, Albay Fevzi, Albay Halil ve Yarbay Selahattin'e söz geçiremeyince çileden çıkar. Albay Fevzi'yi görevden alır, öbürlerini korkutmaya bakar. Bu arada Enver Bey elindeki en önemli (ve tabii en masrafsız) kozu kullanır, Almanları koruyup kollamak uğruna "Cihad-ı Mukaddes" ilan etmeye kalkar. Dünya Müslümanları "bir Hıristiyanı korumak için öbür Hıristiyanla boğuşmanın neresi cihad" diye sorsalar da hedef İstanbul olunca ellerinden geleni yaparlar. Ezineli Yahya 25 nisan 1915 sabahı, müttefik donanması Ertuğrul Koyuna adeta bomba yağdırır, zemini pamuk gibi atar. Tabur Komutanı Konyalı Mahmut Binbaşı (32) şehid olunca, Asteğmen Samsunlu Haliloğlu Abdurrahim (21) komutayı alır ama o mübarek de şehadet şerbetini yudumlayınca merkezle irtibat kopar. Ezineli Yahya Çavuş, Galiçya ve Balkan Savaşına katılmış bir gönüllüdür, bölüğü derleyip toparlar. Sağ kalan 67 arkadaşıyla siperlere yatar, çıkarma birliklerini beklemeye başlarlar. Nitekim şafakla birlikte Albion ve River gemileri sahile yanaşır ve binlerle düşman askeri patır patır sığ suya atlar. Yahya Çavuş arkadaşlarını bekletir bekletir ne zaman ki düşman menzile girer, tetiğe asılırlar. Dile kolay bu müthiş çarpışma tam 48 saat sürer ve sahili kıpkızıl kana boyarlar. İngilizler başlangıçta bir tümenle karşılaştıklarını sanır ve panik yaparlar. İlerleyen saatlerde bunun ferdi gayretlerle direnen küçük bir grup olduğunu anlarlar. Gelgelelim 3 bin kayıp verdikten sonra. Eğer müttefikler o gün Ertuğrul Koyunu tutsalar, Alçıtepe'nin düşmesi işten bile değildir. Alçıtepe'nin düşmesi ise savunmayı zora sokar. Yahya Çavuş (Allahü teâlâ makamını âlâ eylesin) sağ kalan 5 arkadaşı ile mukavemete devam eder, kopan bacağını; tüfeğinin kayışı ile bağlar işine bakar. Çatışma başladıktan iki gün sonra (27 Nisan 1915) damarlarında kan, parmaklarında derman kalmaz. Başını vatan toprağına koyar, gözlerini yumar. Eşini dul, çocuğunu yetim koyar. Hiç şüphe yok ki Yahya Çavuş savunma stratejilerine LVS. kadar hakim değildir. Ama yavrularımız kendilerinden 50 kat güçlü düşmanı kırarak "sahil savunmasının siper harbinden daha müessir" olduğunu ispatlarlar. Bir bakıma Liman Paşanın maskesini yırtar atarlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.