Kusursuz dost arayan...

A -
A +

Sâdık olan dost, insanı tehlikelerden, zararlı şeylerden korur, muhâfaza eder. Ancak böyle dost bulmak çok zordur. Düşman, insanın ayıbını, kusurunu arayıp, yüzüne çarpar. Dost ise, insanın ayıbını görmez, kusurlarını araştırmaz. İbrâhîm Edhem hazretleri ile yolculuk yapan bir kimse, kusûrlarını bildirmesi için kendisine yalvarınca, İbrâhîm Edhem hazretleri; "Seni dost edindim. Her hâlin ve hareketlerin, bana güzel görünüyor. Ayıbını, kusurlarını git başkalarına sor" buyurmuştur. Saîd bin Cübeyr hazretleri, kimsenin yüzüne karşı kusurunu söylemez, nasihati umûmî yapar ve: "Vaaz ve nasihati, her bakımdan kusursuz olan kimselerin yapması lâzım gelirse, kimsenin bir şey anlatmaması icap ederdi" buyururdu. İnsan demek, kusur demektir Atalarımız, "Kusursuz dost arayan dostsuz kalır" demişler. Çünkü insan demek, zaten kusur demektir, eksiklik demektir. İnsan âcizdir, güçsüzdür. Âciz bir kuldan ancak kusur meydana gelir. Evliyanın büyüklerinden Hâris-i Muhâsibî hazretleri, "Kulluk, insanın âciz olduğunu idrak etmesi, anlamasıdır" demiştir. İnsanın bu olduğu bilinirse, ileride hayal kırıklığına düşülmemiş olur. Kişi görüştüğü kimselerden her an bir hata, bir yanlışlık beklentisi içinde olmalıdır. İnsan çiğ süt emmiş derler. Nerede, ne zaman ne yapacağını tahmin etmek mümkün değildir. "Öldüm, bittim, yıkıldım, falancadan böyle bir hareket beklemiyordum, beni hayal kırıklığına uğrattı, onun bu hâlini görünce şoke oldum" gibi sözleri çok kimseden duymuşuzdur. Böyle hayal kırıklığına uğrayanlar, önce insanı iyi tanısalardı yıkıma uğramazlardı. Bunun için her şeyden önce şu hususları bilmek ve kabullenmek gerekir: 1- Hiç kimse mükemmel değildir. Bazı insanlar diğerlerine göre daha üstündür, ama hiç kimse tam anlamıyla mükemmel değildir. İnsanoğluyla ilgili en yaygın özellik; insanların hata yapmasıdır. Hatadan, günah işlemekten sadece peygamberler korunmuştur. İstisna olanlar yalnız onlardır. Bunun dışında, âlim de olsa, evliya da olsa herkes nefsine uyup günah işleyebilir. 2- Karşımızdaki kişi mutlaka bizden farklıdır. Bizim kopyamız değildir. Onun için, karşımızdakinden, kendimiz gibi düşünmeyi, kendimiz gibi giyinmeyi, kendimiz gibi yaşamayı, aynı şeyden zevk almayı beklemeye hakkımız yoktur. Dolayısıyla bizim gibi değil diye onu sevmemezlik edemeyiz. Herkesi olduğu gibi kabullenmek zorundayız. 3- Her insan, "Hata yaptın", "Yanlış yaptın", "Bu da yapılır mıydı" gibi sözlerden hoşlanmaz. Kendi fikrimizin ayrı olması, bizim bir hakkımız ise, karşımızdakinin de farklı olması onun hakkıdır. Dünyanın nizamı bozulurdu... Herhangi bir hadisede, hiçbir insan yüzde yüz hatalı veya yüzde yüz haklı olmaz. Aralarında oran farkı vardır. Biri yüzde seksen haklı ise, diğeri yüzde yirmi haksızdır. Oranı diğerine göre az da olsa, onda da hata payı vardır. Hiç kimse durup dururken bir diğerinin kalbini kırmaz, onu üzmez. Az veya çok mutlaka bir sebebi vardır. Çoğumuz, "Bende de hata olabilir, fakat bu kadar tepki gösterecek bir şey yapmadım ki" deriz. Şunu hiçbir zaman unutmayalım: Her maddenin bir kaynama noktası vardır. Kimi madde 60 derecede kaynar, kimisi 100 derecede, kimisi de 5000 derecede kaynar. Ama neticede mutlaka kaynar. İnsan da böyledir. Bazısı yüzde onluk bir hatada kaynar, bazısı da yüzde doksan dokuzda... Ama mutlaka kaynar. Kızmak, üzülmek, kırılmak insanın özelliğindendir. Bu özellikleri olmasa insan, insan olmaktan çıkar, melek olur. Eğer bütün insanlar aynı ve mükemmel olsaydı, dünyanın nizamı bozulurdu. Hiç kimse ne tamamen iyi, ne de tamamen kötüdür. Hakîkî dost lâzım ise... Ahmed Siyâhî hazretleri oğluna nasîhat ederek buyurur ki: "Ey oğul! Dünyâya sarılmış ona gönül vermiş olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik gam, keder ve üzüntü getirir. Bu, tecrübe ile sâbittir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymayan, nefsinin arzu ve isteklerine uymuş kimselerle berâber olma. Böyle kimseler gizli düşman olup, insanın yüzüne karşı dalkavukluk yaparlar, gıyabında, arkadan ise aleyhinde bulunurlar. Sana sadâkat, bağlılık iddiasında bulunanların, yaptıkları iyilikleri başına kaktıklarını görürsün. Çünkü sadâkat ve bağlılık adına yaptıkları az bir iyilik karşılığında ağır, pek fazla bir hizmet ve karşılık beklerler, çok şey ümit ederler. Bu ümitlerine bir defa olsun müsaade etmezsen derhal, gösterdikleri sevgi, sadâkat ve bağlılıklarını bırakırlar. Çok defa onların isteklerinden yakanı kurtaramaz, arzularının hâsıl olması yolunda boşuna dînini ve şerefini fedâ etmiş, yüz suyu dökmüş olursun. Ey oğul! Eğer sana hakîkî dost arkadaş lâzım ise, Allah için sevenlerle beraber ol. Böyle kimselerden dostluk ve kardeşlik bağı kurduğun kimseye, muhtaç olduğunda ihtiyacından fazla malın varsa ver. Yahut onu kendinle beraber tut veya kendine tercih et. Beraber olduğunuzda ve arkasından, ayıplarını ört ve gizle. Kusuru olduğunda sabır ve tahammül et. Hayatta iken ve vefat ettiğinde onu hayırla an."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.