Lütufkâr âşıklar Zeynep ile Kamil

A -
A +

Mısırlı Zeynep Sultan'la, Kamil Paşa'nın aşkı yaşlandıkça artar gel gelelim bir çocukları olmaz. Onlar da, ümmet-i Muhammed'in sabilerini evlad edinir; 100 yataklı bir hastane kurarlar (1862). Yusuf Kâmil Arapkir doğumlu bir Anadolu çocuğudur. Okumaya pek meraklıdır, ciddi bir tahsil alır, Arapça, Farsça'nın yanı sıra Fransızca'nın da belini kırar. Eh böylesi donanımlı bir genç iş bulmakta zorlanmaz. Devlet kapısına kapılanır, Divan-ı Hümayun'da kâtiplik yapar.İşte o günlerde bir rüya görür, sular, seller, çayırlar... Güya Hidiv Mehmet Ali Paşa enfiye kutusunu kaybetmiştir, bulup uzatır, Paşa hoşnut kalır. Gerisini de hatırlamaz. Evet, muğlak bir rüyadır ama tesirinden kurtulamaz. Bir fırsat çıkınca Kahire'ye gider ve bakın şu işe ki Mısır sarayında işe başlar. Yusuf Kamil hesabına sağlamdır, açık gedik tanımaz. Mehmed Ali Paşa onu Hazine Kâtipliği'nden alır, Maiyet Kâtipliği'ne atar, bir mânâda elinden tutar. Mehmed Ali Paşanın küçük kerimesi Zeyneb hisli, içli bir kızcağızdır, âdeta başkaları için yaşar, elindekini avucundakini paylaşmaktan zevk duyar. Bu yüzden adı "iyilik perisi"ne çıkar. İsteyeni elbette çoktur, emirler, tüccarlar kapısını aşındırırlar. Lâkin Mehmed Ali Paşa kızına, kızı gibi hassas, hatırnaz, şair ruhlu birini arar. Yusuf Kamil'e bir nokta koyar. >> Yıldırım aşkı Nitekim bahanesini bulup gençleri görüştürür. Yusuf Kamil, Prenses Zeyneb'e vurulur, Zeynep Sultan da bu Anadolu gencinin simasında aradığı saflığı, temizliği, şefkati yakalar. İlk görüşte aşk olur mu? Demek ki olur! İkisi de çıra gibi yanar. Neyse Mehmed Ali Paşa halden anlar, düğünlerini uzatmaz. Zeynep ile Kamil çok iyi anlaşır, yeni bir Leyla-Mecnun destanı yazarlar. Kamil daha kapıdan çıkınca hanımında hasret başlar, "ben vali kızıyım" demez, zevcine yemekler hazırlar. Öyle mutlu olur, öyle mutlu olurlar ki nazara gelmekten korkarlar. Ve korktuklarına uğrarlar. Mehmed Ali Paşa'nın ardından Valilik makamına oturan Abbas Paşa, Yusuf Kamil'in Fransız taraftarı olduğuna dair bir ihbar alır ve gereğini yapar. Yusuf Kamil zindanlarda çürümeye razıdır, yeter ki zevcesinden koparmasınlar. Ama devlet işlerinde duyguların yeri yoktur, onu Kahire'den uzaklaştırırlar. Çaresiz İstanbul'a döner, eski yerinde işe başlar. Abdülmecid Han gönül ehlidir, Yusuf Kamil'in neden donuk tutuk olduğunu öğrenince Mısır Valisi'ne bir name yollar. "Hiç sevenler ayrırılır mı" diye sorar. Emir demiri keser, Abbas Paşa, Zeynep hanım için derhal bir gemi hazırlar. >> Padişah baba Gördünüz mü bilmem Baltalimanı somaki mermerden bir saraydır, nakışlı tavanları mücevher gibi parıldar. Binanın çatısındaki vitraylardan huzme huzme inen ışıklar zeminde oynaşır, binbir gece masallarını hatırlatırlar. Deniz hamamları, havuzlar, sandallar, meyveye durmuş ağaçlar... Ama o gün sarayda bir başka heyecan vardır, aşçılar bütün maharetlerini konuşturur, baklava açar, güllaç ıslatırlar... Terbiyeli çorbalar, turşular, haşlamalar... Abdülmecid Han "hazırlan" deyince, Yusuf Kâmil divitini hokkasını çantasına koyar. mutad ziyaretlerden birine çıkacaklarını sanır. Fayton iç ılıtan haziran güneşinde Boğaz'a uzanır. İhtimal Baltalimanı'nda bir elçi ağırlanacaktır. Saraya vasıl olurlar, beklendiği gibi iskeleye bir tekne yanaşır. Aaaa o da ne? Bu o! Ta kendisi! Zeynep Hanım! Huzurda olduğunu unutup koşmaya başlar. Padişah her şeyi düşünmüştür, derhal meclis kurulur, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey bir kez daha nikahlarını kıyar. Bahsolunan sarayda balhaftaları yaşar, bilahare Vezneciler'deki konaklarına taşınırlar. >> İkinci bahar Mısırlı Zeynep Hanım İstanbul'a çabuk intibak eder, aynı hızla hayır hasenata başlar. Fukara oğlanları evlendirir, garip kızlara çeyiz yapar. Bugün İstanbul Üniversitesinin kullandığı Vezneciler'deki konağı tekkeye döner, giren çıkan belli olmaz, hastalar, borçlular... Hele ramazanlarda dolar dolar taşar, acizlerin eşiğine erzak bırakırlar. Kapıları herkese açıktır, mesela İbnülemin çocukluk yıllarında konağın zengin kütüphanesine demir atar. Zeynep Hanım bir ara Aksaray civarından geçerken kedi besleyen bir kadın görür, ki kıyafetine bakılırsa hali vakti yerinde değildir. Sorar soruşturur, Kedici Emine adıyla tanınan kadıncağızın çulsuzun biri olduğunu öğrenir. Kahyasına emir verir, ona her ay on beş altın (3 bin YTL) maaş tahsis ettirir. Düşünebiliyor musunuz Mısır'dan uzun yıllar para gelir, "Kedici Emine"nin vârisleri bile nasiplenir. Bu hayırsever kadın yazın birkaç hafta Kartal ve Yakacık'ta kalır. Semti çeşmelerle donatır. Hatta açılış gününde lülelerden limonata ve vişne şerbeti akıttırır.Şirket-i Hayriye kurulunca Yusuf Kamil Paşa'nın eşi Zeynep Hanım da hisse alır, hayırlı şirkete destek olurlar. Zeynep Sultanla Kamil Paşanın muhabbetleri yaşlandıkça artar, tabiri caizse dem tutar. Gel gelelim bir çocukları olmaz. Onlar da ümmet-i Muhammed'in sabilerini evlad edinir; çok lüzumlu, pek hayırlı bir iş yaparlar. >> Kapanmayan defter Üsküdar Nuhkuyusu'nda bir arsa alır, üzerine 100 yataklı bir hastane kurarlar (1862). Kitabeye "şifa âyetlerini" kazıtır, dermanı Hakk teâlâdan umarlar. Hastaları yedirir, içirir, barındırır, ilaçlarını da hastane eczanesinde hazırlatırlar. Kimseden kuruş almaz, külliyetli masrafın altından kalkmaya çalışırlar. Zikrolunan hastane kasr gibidir. Göz alıcı bir bahçe, çiçek tarhları, limonluklar, külliyeyi şirin bir camiyle taçlandırırlar. İki aşık yan yana yatacakları türbeyi de unutmazlar. O günden bu yana Zeynep Kamil hastanesinde kaç çocuk doğar bilmiyoruz ama esmer, sarışın, gamzeli, gamzesiz, lepiska saçlı, kara kaşlı, keltoş onbinlerce bebek bu yuvada gözünü açar. Göbek adlarını Zeynep ya da Kamil koyarlar. İşte Sadaka-yı cariye denilen şey bu. Yüz küsur yıl evvel öldüler, hâlâ dua alıyorlar. Meclis-i Vala üyeliği, Ticaret Nazırlığı, Meclis Reisliği yapan ve nihayet Sadrazam olan Yusuf Kamil Paşa Fenelon'un Telemaque'ını Türkçeye tercüme eder ki bu ilk çeviri romandır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.