Varşovalı Suzy'nin Filistin'e yerleştiği günleri, casus okullarında nasıl eğitim aldığını anlatmıştık. Gerisini genç kızın ağzından dinleyelim: "Bir ara Türklerin Kanal'ı geçip Mısır'ı fethetmeye hazırlandıklarını duyduk. Yeruşalem demiryolunu söküp Süveyş'e doğru şimendöfer yapacaklarmış. İngilizler siperlere yerleştiler bile ve Sina fırın gibi sıcak. Çöl aşmanın kolay bir şey olmadığını ben bile biliyorum. Başlarında Cemal Paşa adlı bir komutanları var, sanırım hayal kuruyorlar. Son günlerde gelen giden arttı, babam Kudüs'te Bay Aron'la görüştü. Artık tarafımız belli, Türklerin yüzüne gülecek, İngilizlere destek vereceğiz. Yafa Remle mıntıkasında toplanan askerlerin, cenuba doğru hareketlenen topçu ve süvarilerin sayısını bildirdik. İçlerinde Alman zabitleri de var. Değişik bahanelerle sahraya çıktık, tek tek adam saydık. Sonra Lübnan'dan gelen piyade fırkasının haberini ulaştırdık. Kefer Kenna'da rahib kıyafetine giren ırkdaşlarımız istihbaratı yerine ulaştırıyorlar. Ortalık Türk askerleri kaynıyor. Köylerimiz, çiftliklerimiz Osmanlı kontrolü altında. Acaba Süveyş Kanalını aşarlar mı? Hem Mısır'ı işgal edecek kadar güçleri var mı? İkiyüzlü İngiliz Bize, Türklerin idaresinden ancak İngilizleri kazandırarak kurtulabileceğimiz anlatılıyor. Bu yüzden kamilen seferberiz, bu kadar mesafe kat ettikten sonra kovulmaktan korkuyoruz. Hayfa Hahamı Dr. Nahmiyas "Irkdaşlarımız bu topraklara yerleşmek için her şeyi göze aldılar. Yahudi hazineleri bu iş için seferber edildi. Türk Sultanına milyonlarca altın verdik ama dönüp de bakmadı. Evet, onu alaşağı ettik ama akıbetimiz hâlâ vahim" diyor. Geçen gün köyümüzden bir alay geçti. Üstleri başları düzgün, donanımları yeniydi. Zabitler yarım saat kadar köy kahvesinde dinlendiler, limonata içtiler. Dükkan sahibi para almak istemese de ücreti ödediler. Bahşişi de ilave ettiler. Tabiri caizse kuzu gibiydiler, yüzlerinden merhamet ve sükûnet vardı. Asya'dan kopup gelen Avrupa'yı dize getiren cengaverler bunlar mıydı? Ya biz? Maksadımız için her hileyi yapıyor, süngüsü altında rahat yaşadığımız insanları satıyoruz. Zihnim karmakarışık. Karanlıkta hançer sallamaktan yoruldum artık.. Bu arada Ramla'dan gelenler Türk Ordusunun Kanalda muvaffak olamadığını söylediler. Oradan çekildiklerine göre gelip buralara yerleşecekler. Aron Aronson "Kızım" dedi, "Türkler'in Kanal'ı geçemeyecekleri belliydi. Ancak başlarına Abdülhamid gibi biri gelirse hayallerimiz suya düşer, emellerimiz ertelenir. Bak, Türkler kadınlara dayanamazlar, senin güzelliğin çok iş yapar. Babanın bu hususta vereceği talimata harfiyen riayet et, tamam mı?" Çok geçmeden yakınlarımızda bir develi bölük konakladı. Ben develerin bu kadar sür'atli ve çevik olduklarını bilmiyordum. Bölüğün başındaki teğmen belki dünyânın en yakışıklı erkeğiydi! Gözleri sürmeli gibiydi, hem o kadar hoş giyinmişti ki... İlk aşkım Vlademir eline su dökemezdi, aklım başımdan gitti. Babam onunla ilgilenmemi işaret etti. Gülümseyerek yaklaştım: Size bir kadeh konyak ikram edebilir miyim mülâzım efendi? -Alkol almıyorum. -Öyleyse bir kahve? -Teşekkürler, az evvel içtim. -Bu da bizim ikramımız olsun. Ne mümkün, kabul etmedi. Adı Halet'miş. Fransa'da okumuş. Dili akıcı. Yüzü değme kızlardan güzel, onunla olabilmek için her şeyi yapabilir, hatta bildiklerimi anlatabilirdim. Tekrar sordum: Burada ne kadar kalacaksınız? -Bilmem? -Sonra nereye? -Rızkımızın peşine. Halet bir daha uğramadı, kuş gibi uçtu gitti. Bütün cazibemi, zekâmı seferber ettim, lütfedip de gülmedi. Hani Türkler kadınlara düşkün idi? Haberlere bakılırsa Türkler Katya önlerinde bir İngiliz birliğini mağlûp etmişler, ellerine sayısız esir, hayvan malzeme geçirmişler. Bu sessiz, sakin insanlar nasıl dövüşebilirler? Köyden çok birlikler geçti, dönüp de bakmadılar, elimizden su bile içmediler. Ancak desti desti su ayran, sepet sepet portakal taşıyan Arap kadınlarını geri çevirmediler. Hani Araplar Türkleri sevmezdiler? Derken köyümüzden bir yaralı kafilesi geçti. Öküz arabalarında çocuk simalı neferler... Kimi kolsuz, kimi bacaksız alayı soluk benizliler. Bunlar bu hale bizim sağladığımız istihbarat yüzünden mi düştüler? Sahi ne yapmaya çalışıyoruz? Hristiyanların bize nasıl düşmanca davrandıkları vakıa, İngiliz'e niye güveniyoruz acaba? Derken Bayan Sara çağırdı önce Nasıra'yı, Kefer Kenna'yı, Karme'yi ve Hayfa'yı gezdirdi, sonra kenara çekti "Güzel kız kardeşim" dedi, "Kurtuluş günümüz yaklaştı. Bütün bu topraklar, hatta ötesi bizim olacak. Bak Türkler Kanalı geçemediler ve köyünüzün civarında yoğunlaştılar. Senin için lüzumlu olsun olmasın, her bilgiye ihtiyacımız var. Göreyim seni Suzy adın İsrail tarihinin parlak sahifelerine yazılacak." Doğrusu Türkler çok lakayt, Moze topladığı malûmatı Sara'ya koşturuyor. Savaş kızıştı, uzaklardan top sesleri geliyor, yine de bize kibar davranıyorlar. Lübnan'daki fırka ile Suriye'de toplanan bütün ihtiyat kuvvetleri ve İstanbul'dan gelen tekmil imdat kuvvetleri Gazze'ye doğru ilerliyor. Tek tek sayıp bildiriyoruz, ne saf millet!.. Bizden kötülük ummuyorlar. Ve beklenmedik netice: Türkler bir kez daha galip. Arap kadınları zafer neşideleri okuyorlar. Az ilerimizde seyyar bir hastane kuruldu, Filistinliler evlerindeki yatak, yorgan ve hasırları koşturdular. Ve üçüncü bir muharebe için hazırlıklar başladı, bu bizim için çok önemli. Ya kalacağız, ya gideceğiz. Türklerin kazandıklarını duyuyoruz, İngiliz motoru (tank) tek top mermisi ile berhava olmuş. Saf sanıyorduk Türkler Bayan Sara'yı tutuklamışlar, Josef Tobin ile Naman Bolkent de yakayı ele vermiş. Demek ki ayakta uyumuyorlar. İşte o günler de maktul alay yaveri ağımıza düştü... Gerisi bildiğiniz gibi..." Merhum Cevat Rıfat Atilhan savaşın içinde bulunuyor ve vakaya bizzat şahit oluyor. Not: Bu hatırat, bir dönem on binlerce basılıp Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına dağıtıldı.