Biliyorsunuz, Yahudiler Hıristiyanlığı sinsice değiştirir, büyük bir hızla muharref İncil dağıtırlar. İznik'te yapılan Konsillerde hakikat arayanlar büyük bir şok yaşarlar. Putperest geleneklerden kurtulmak bir yana, yanlışlar kanunlaşır ve vahdaniyetten söz açanlar (mesela Rahip Aryus) hedef olurlar. Birinci Konsilde İstanbul Piskoposu Athanas'ın dediği olur, ikinci konsile de Kraliçe el koyar. Martin Luther de sancılar çeker, gider "tanrıbilim" üzerine doktora çalışması yapar, tezini bitirip "kutsal şapka"yı kafasına takar. Onu yeni açılan Wittenberg Üniversitesinden çağırır, felsefe kürsüsünü emrine bırakırlar... İşte şimdi önü açıktır ama o istenilen ölçülerde bir Katolik olamaz. Evet yine soğuk keşiş odalarına katlanır, yasaklara, perhizlere uyar, gelgelelim tövbe için bir aracı olmasını isteyen insanları anlayamaz. Doğrusu aracı olduğu kimseler için gerçek bir tövbe yaptığı da şüphelidir, öyle ya başkalarının günahı onu ne kadar ilgilendirir? Hem Allah her istediğini yapamaz mı? Dilediğini avf edebilir ve bunu papazlara sormak zorunda değildir. Hortumcular iş başında O günlerde Papalık koltuğunda oturan X. Leon ünlü Medici ailesine mensup soylunun biridir. Vatikan'da şölenler şölenleri izler içkiler su gibi akar, israfın doruğuna çıkarlar. Papanın ilk işi devasa bir kilisenin (St Peter) temelini atmak olur ve bütün Avrupa'yı haraca bağlar. Ancak gelen altınları adı geçen kiliseye değil özel av köşküne harcar. Hesaplar karıştıkça "endüljans" denilen af belgesi çıkarır, zorla şerle saflara çakar. Bu endüljanslar piyango bileti gibi "tam, yarım ve çeyrek" olurlar. Çok para verenler (güya) Araf'taki azaplardan tamamen kurtulurlar. Dileyenler ölmüşleri için de "endüljans" alabilirler, bu iş sadece "para"ya bakar. Papa Almanya'da endüljans satım işini Başpiskopos Albrekt'e bırakır, onu iyice borçlandırıp kendine köle yapar. Albrekt halkı felaket sıkıştırır ama istenilen miktarda para çıkaramaz. Hal böyle olunca işi bir bankaya havale eder, banka da Johann Tetzel adlı insafsız bir Dominiken keşişini vazifeye atar. Tetzel büyük bir alayla köyleri kasabaları dolanır ve kafasına göre vaazlar yapar. Söze "ölmüşlerinizin çığlıklarını duymuyor musunuz" diye girer ve sesine en acıklı tonları oturtup "yastık altındaki altınlarınız ne güne duruyor" diye sorar. Hatta işi slogana döker: "Para kutuya girdiği an, ruh kurtulur Araf'tan!.." Tetzel, endüljans ticaretinde sınır tanımaz, adeta terör estirip halka baskı yapar. İş ahlaksızlık hududuna dayanır ama Papanın para aşkı depreştiği için şikayetlere kulak tıkar. Bir gün Alman'ın biri Tetzel'e sorar. "Papa bu endüljanslardan satın alanları azaptan koruyabilir mi?" - Ona şüphe mi var? - Peki almayanlar? - Yalnız kalır dertlerine yanarlar. - Öyleyse papa insafsızın teki! Fukaraların azap çekmesine göz yuman biri kaç para yapar? Luther bir din görevlisi olarak bu tatsız ticarette, aracı olmak zorundadır ve kendinden iğrenmeye başlar. Bu arada Endülüs kitaplarından okuduğu metinlerden cesaret alarak "kendi tövbenizi kendiniz yapın" demeye başlar. Wittenberg Üniversitesindeki öğrenciler de yanında olur, endüljans simsarlarını alaya alırlar. Tetzel Almanya'daki kontrolü elinden kaçırınca, papa hadiseye el koyar. Ancak o Luther'i aforoz etmeden, Luther kilise yasalarını yakar. İlk vuran kazanır taktiği ile "Papanın tacına ve keşişlerin göbeklerine" savaş açar. Akabinde "95 tezi"ni Wittenberg Şatosunun kapısına astırarak Protestanlığı kurar (1517). Gutenberg matbaası Luther'in "Doksan Beş Tez"ini basınca ortalık karışır. Kavga bir anda Wittenberg sınırlarını aşar, Protestanlık kuzey Avrupalı asilzadelerden destek görmeye başlar. O yıllarda Papa çok güçlüdür, nitekim Almanların başına bir İspanyol'u (5. Karl) Kayser olarak atar. Bu silik ve ürkek bir adamdır, Papanın emrine rağmen Luther'i ezmeyi başaramaz. Luther her an bir suikaste uğrama endişesi ile yaşar, zehirlenme korkusundan midesi zil çalar. Artık peşinde 100 silahlı adamla dolanır, bu ona ayrı bir hava verir, ardına takılanların sayısı artar. Engizisyonun eşiğinde Nitekim iş olacağına varır ve Kayser, Luther'i çağırıp sorguya alır. İlk duruşmada Luther selâm vermeyi bile unutur ve sesi titremeye başlar. Sadece "bana süre verin" diye fısıldar. Ancak ertesi gün kendini toparlar ve "ben niye savunma yapıyorum ki, sözlerimin yanlış olduğunu siz ispatlayın" der topu onlara atar. Almanlar Luther'i ayakta alkışlar, İspanyollar ise "yakalım sapığı" diye haykırırlar. Luther bu kez kurtulur ama ikinci kez bu kadar şanslı olamaz. Sevenleri onu kaçırır Wartburg Şatosuna kapatırlar. Burada şövalye kılığına sokar her imkanı önüne açarlar. At gezintileri, sıcak odalar, sofralar... Oturup kitaplarını yazar, talebeleri bunları basar ve dağıtırlar. Bu arada reformcular Luther'i de aşar, kiliselerdeki resimleri ikonaları parçalar, keşişler manastırlardan kaçarlar. Luther yıllar sonra yine Wittenberg'de ortaya çıkar, halk etrafında toplanır, muhalifler şehirden ayrılmak zorunda kalırlar.