Sahabe olamadı ama... Veysel Karani

A -
A +

Karen, Yemen taraflarında kendi halinde bir beldedir. Kuraktır, çoraktır etrafı çöllerle çevrilidir. Sadece develerin ve devecilerin yaşayabildiği bu sert coğrafyanın sakinleri kervan ağırlamakla geçinir. Evet, develer tahammüllü hayvanlardır, lâkin zaman zaman takatları tükenir. Kervancılar Karen'e kadar sabreder, dermanı kesilen hayvanlarını değiştirirler. Karenliler hayvan yetiştirmek için gayret sarfetmezler, alayını derler toparlar, Üveys adlı bir çobana emanet ederler. Üveys garip bir gençtir, yaptığı iş için ücret talep etmez, verenden alır, vermeyenden istemez. Fakirdir ama cömertlikte başı çeker. Sessiz dostları arasında yalansız dolansız bir hayat sürer. Sahrayı köyünden daha çok sever, ıssız vadilere, kaya kavuklarına çekilir, gücünün yettiğince ibadet eder. Hoş devecikler de onu üzmez, civara yayılır bir tutam kök bulmak için eşinirler. Bebek gibi Güneş batmalı oldu mu yanına gelir, adeta Üveys'e "haydi" derler. Mübareğin yaşlı bir anası vardır ki hem kör, hem kötürümdür. Üveys onun eli ayağı, gözü kulağıdır. Yedirir, içirir, doyurur, yatağına yatırır. Allaha emanet edip işe çıkar, akşam bıraktığı yerden hizmetine koşar. Anacağını kucağında taşır, elbiselerini yıkar, tabiri caizse "bebek gibi" bakar. Onun her dediğini yapar, kalbi kırılacak diye ödü kopar. Gündüzleri zikr ile fikr ile geçiren, geceleri annesinin ardı sıra dönen bu genç yüzü suyu hürmetine kainatın yaratıldığı Server'e (Sallallahü aleyhi ve sellem) aşıktır. Hayatta tek arzusu vardır. Habibullaha kavuşmak, sohbetinde bulunmak! Efendimizi düşündükçe hıçkırıklara boğulur, hasretten burnunun direği sızlar. Nasıl bıraksın? Ah bir kez Fahr-i alemi görebilse...Bir nefesliğine olsun huzurunda bulunabilse... Sahabe-i kiramın varacağı makamların farkındadır ama anacığı "izin" verse... Söz kutlu ziyaretten açılınca kadıncağız omuzlarını kaldırıp boynunu büker. "Madem istiyorsun git" der, "git bakalım beni kime emanet edeceksen?" Zor olur, güç olur ama Üveys hasretini yüreğine gömer. Bir daha bu konuda tek kelime etmez. O günden sonra daha fazla zikreder, daha fazla selavat söyler. Medine cihetinden esen rüzgarları koklayıp ciğerine çeker. Derdini kuşlara böceklere döker, dağlarla bulutlarla Fahr-i alem aşkından söyleşirler. Develer mi? Eskisi gibi mutidirler, zira başlarını melekler bekler. Uzaktaki yakınlık Üveys, adı güzel Muhammed'in muhabbetiyle tutuştukça yüreğinde kandiller yanar. Gün gelir ufuklar perde perde açılır, dağlar çekilir aradan. Efendimiz ile aralarında imrenilecek bir rabıta başlar. Server-i Kâinat zaman zaman mübarek yüzlerini güneye çevirir "Yemen cihetinden rahmet rüzgarları esiyor. İhsan ve iyilikte tabiinin en iyisi Üveys-i Karni'dir" buyururlar. Bir keresinde de "Ümmetimden bir kimse vardır ki" derler, "Kıyamet günü Rabia ve Mudar kabilelerinin (ki bunlar koyunlarının çokluğu ile bilinirler) koyunlarının kılları adedince insana şefaat eder." Eshab-ı kiram sorar: "Ya Resullullah kimdir o nasipli? -Allahın kullarından biri. -Adı nedir? -Üveys. -Memleketi? -Karen. -Sizi gördü mü? Efendimiz başlarını mânâlı mânâlı sallar "Baş gözü ile hayır" buyururlar. -Hayret. Size böylesine aşık olsun da... Koşmasın huzurunuza... -Onun gelmemesi de bana olan bağlılığındandır. İhtiyar ve imanlı bir anası vardır. Gözleri görmez, hareket edemez. Üveys deve çobanlığı yapar, kazandığını anasına harcar. Hazreti Ebubekir edeble öne çıkar. Zor duyulan bir sesle sorar "Ya Resulullah onu görebilir miyiz?" Siz görürsünüz Efendimiz ne yazık ki hayır manasında bakar, "Sen göremezsin" buyururlar. Ardından Ömer ile Ali'ye (Radıyallahu anhüm) döner, "ama siz onu göreceksiniz" müjdesini verirler. Onu nerede bulacaklarını ve nasıl tanıyacaklarını tarif ederler (ki işaretlerden biri avucunun içindeki gümüşi bir beyazlıktır). Aşık için dakika yıl olur ve düşünün aradan uzun uzun yıllar geçer. Efendimiz hayatlarının son anlarında mübarek sırtlarından hırkalarını çıkarır ve "bunu Üveys-i Karni'ye verin, alsın giysin ve ümmetime dua etsin" buyururlar. (Server-i Kâinat'ın -Sallallahü aleyhi ve sellem- hırkalarından birini de Kaside-i Bürde yazarı, büyük Arap edibi Kaab bin Züheyr'e hediye ettiğini biliyoruz ki bu hırka da İstanbul'dadır, Topkapı sarayını ziynetlendirmektedir.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.