Sıra dışı yazar G. Bernard Shaw

A -
A +

George Bernard, 1856 - Dublin doğumlu bir İrlandalıdır. Ailesinin işleri pek yolunda sayılmaz, çileli bir çocukluk yaşar. Haydi para el kiridir ama huzura da hasret kalırlar. Protestan bir zahireci olan babasıyla, keman piyano dersleri veren annesi hiç anlaşamazlar. Kadın da gider kendisi gibi bir müzik öğretmenine (John Vandeleur Lee) kaçar. Bernard kalır mı bir başına!.. El kadar tıfıl ekmek parası için bir emlakçının yanında işe başlar. Dükkanı ney süpürür, çay demler, fincan yıkar, "patron şimdi gelecek" muhabbetleriyle müşteri oyalar. Londra'ya... Dert adamı yazdırır derler ya, içini kalemine açar. Okuyanlar pek beğenir, "ne muhteşem cümleler" diye mırıldanırlar. Bernard havaya girer, o hevesle Londra'ya koşar (1876). Ancak kimse adsız sansız bir delikanlıya "gel, gazetemizde yaz" demez, kapıyı yüzüne yüzüne çarparlar. Kaldı ki tahsilsizdir, hadiselere kasaba tüccarı gözüyle bakar. Eksikliğini kendi de hisseder, gider postu British Museum Kütüphanesine yayar. Nerede bir konferans duysa katılır, ciddi ciddi not tutar. Bernard o hızla 5 roman karalasa da umduğunu bulamaz, gelgelelim hitabeti ile dikkatleri üstüne toplar. Üslubu alaycıdır, çoğunluğun savunduğu değerlere karşı çıkar. Sırf aykırılık olsun diye parlamentoyu, lordları, Avam Kamarasını (hatta Kraliçe'yi) topa tutar:"İngilizler mutluluk nedir bilmez. Onlara sorarsanız, ahlaklı olmak, rahatsız yaşamaktır. Eğer bir adam % 100 Amerikalıysa , % 99 geri zekalıdır" demekten korkmaz. "En iyi dostum hayvanlar, ben dostlarımı yiyemem" sözüyle vejetaryenlere omuz verse de gıdasızlıktan iskelete döner, gözleri çukuruna kaçar. Derken radikal sosyalistlerin buluştuğu Fabian Society'ye katılır, solaçık oynamaya başlar. Sıkı bir polemikçidir, hasmını zekice hamlelerle bozar. Ünlenince tekrar kaleme sarılır ama bu kez şansını oyun yazarlığında denemeye bakar. Münekkitlik genellikle baş ağrıtır, lâkin bizimkinin önünü açar. Pall Mall Gazette'de kitap, World'de resim, Star'da müzik ve opera eleştirileri yapar. Gelgelelim şöhreti Saturday Review'deki tiyatro tenkidleri ile yakalar. Bernard, oyunda ideoloji olmasından yanadır, "eğlenmek için eğlenenlere" çok kızar. O günlerde çok prim yapan "romantik aşık", "vatansever insan" gibi ibarelerden nefret eder, altlarını oyar. İlk eseri "Bekar Evleri" ile varoşlarda yaşayan fukaranın çilesini anlatır ve alışılagelmiş tiyatro kalıplarını yıkar. "Madam Warren'in Sanatı"nda ise fuhşu resmen reddedip gizlice göz yuman toplumu suçlar, mürailiklerini yüzlerine çarpar. Onun dramları, göstere göstere ders vermez, mesajını sempatik "anti-kahramanlar"la sunar. Mesela oyundaki Sezar, kendini alaya alır, size diyecek söz bırakmaz. 1897'de Londra'nın St. Pancras semtinde belediye meclisi üyesi olan Shaw, 1898'de Charlotte Payne-Townsend adlı zengin bir kadınla evlenip sosyeteye adım atar. Sosyalist olmasına rağmen burjuva gibi yaşar. 1. Cihan Harbinin sürdüğü yıllarda İngiltere'yi de en az Almanya kadar suçlu bulan Shaw savaşın durdurulması için broşürler yayınlar. "Barışı sağlamak istiyorsanız politikacıları öldürün" der, "halklar nasıl olsa anlaşırlar." Alaycı bir tonla"Harpleri kazanabilir, beldeleri zaptedebilirsiniz ama milletleri fethedemezsiniz. Beyler bunu hâlâ anlayamadınız mı" diye sorar. Vurun haine! Ulusalcılar onu vatan haini ilan eder, hakkında dosya hazırlaması için savcıları vazifeye çağırırlar. O günlerde gazetecinin biri sıkıştırmaya kalkar: "Hem içinde yaşadığınız imparatorluk için batsın diyebiliyorsunuz, hem de hürriyetsizlikten şikayet ediyorsunuz. Bu ne tenakuz?" - Siz benim söyleyebildiklerimi biliyorsunuz, peki ya söyleyemediklerim n'olacak? Ona göre linç edilmemesinin tek sebebi vardır: "Yazdıklarını mizah kılıfına sarmak!" 1925 yılında yazdığı "Saint Joan" ile Nobel Edebiyat Ödülünü kazanır ama lütfedip almaz. İsveç'te beklenirken o Rusya, Amerika ve Güney Afrika'yı gezer, ''bu Nobel, başıma bela oldu... Halbuki 1925'te hiçbir şey yazmadım. Belki de ödülü ondan vermişlerdir'' diye makara yapar. Ardından kendisine "sir unvanı" sunmak isteyen Kraliçe'ye çıkışır, "Bernard Shaw olmak yetiyor, sörlüğünüz size kalsın" diye azarlar. My Fair Lady adıyla filme çekilen Pygmalion ile senaryo dalında Oscara layık bulunsa da aldırmaz (1938). Yaşlandıkça çizgiden çıkar, devrimcilikle birlikte evrimciliği de tutar. Kim ne derse desin sosyalistlerin Avrupa'da zemin bulmasında ciddi bir rol oynar. Kiliseye karşı tavırlıdır ancak İslâm hakkında ölçülü konuşur, Resulullah'a (Sallallahü aleyhi ve sellem) olan hayranlığını saklamaz. > Resulullah'a hayran * Hangi güzel düşüncenin kapağını açsam altında Hazret-i Muhammed çıkıyor. * Sıkıntıların üst üste yığıldığı şu dönemde, bütün problemleri kahve içer gibi rahatlıkla çözen Hazret-i Muhammed'e ne kadar da muhtacız. * Eğer önümüzdeki asırlarda herhangi bir din İngiltere ve Avrupa üzerinde kural koyma şansı bulursa, bu din kesinlikle "İslâm" olacak. * Muhammed'in (aleyhisselam) dininden daima yüksek bir beklenti içinde oldum. Çünkü o bana çok canlı, kuşatma kabiliyeti olan, her çağa ve her yaşa hitap eden bir din kanaati verdi. Araştırdım ve öğrendim ki Muhammed fevkalade bir insan, insanlığın kurtarıcısı olarak da anılacak. * Ben inanıyorum ki onun gibi biri modern dünyanın yönetimini ele alsa bütün problemlerimizi çözer. Şu anda daha fazla ihtiyaç duyduğumuz barış ve huzur ancak böyle sağlanabilir. Şuna sadakatle inanıyorum: Muhammed'in (aleyhisselam) dini bugün olduğu gibi, Avrupa'nın yarınını da kurtaracak. * İnanın bana, "namaz" bir gün doktorların reçetelerinde yer alacak.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.