Asitane’den enstantaneler baba Nakkaş

A -
A +

Baba Nakkaş, yaşı ve ustalığı ile nakkaşbaşı ya da nakkaşların babası mevkiindedir. Tezhib ve bezemede kendine has bir üslubu vardır (Rûmî Hatâyî). 

 

Biliyorsunuz Sultan Fatih ilme ve sanata meraklıdır. Dervişe ulemaya muhabbeti vardır. Şehzadeliğinden itibaren kitap toplar. Kütüphanesini Manisa’dan Edirne’ye taşır, Edirne’den İstanbul’a. Enderunun istifadesine sunar sonunda. 

 

Bu arada Topkapı Sarayı’nda bir nakışhane kurar, devrin en mahir ve en yaşlı ustası Horasanlı Baba Nakkaş’ı (Muhammed bin Şeyh Bayezid) başına koyar, ki bir nevi güzel sanatlar akademisi diyebilirsiniz ona.

 

Asitane’den enstantaneler baba Nakkaş

 

Fatih hicri 870 Ramazan’ında Baba Nakkaş’a Çatalca İnceğüz nahiyesine bağlı Kutlubey köyünü arpalık verir, çocuklarının ve torunlarının da nakkaş olarak yetişmesini sağlar. Baba Nakkaş burada şirin bir mescit yaptırır, ilm ve sanat neşrine başlar. 

 

Bilahare Fatih köyün mescidine altın yaldızla çekilmiş bir Arapça vakfiye yollar ki hayran kalırlar.  Bilhassa siyah tahrirli tuğrasına bayılırlar. 

 

Vakfiyede köyün tamamı ile İnceğüz’deki değirmen ve diğer emlakın mescide vakfedildiği yazar. Baba Nakkaş’ın vefatından sonra evlatları geçecektir mütevvellinin başına. Anlaşılan o ki Baba Nakkaş ile Sultan arasında bir hukuk vardır, mukarreblerinden (yakınlarından) biridir en azından. 

 

 

ÜSLUP SAHİBİ

 

 

Süheyl Ünver’e göre Baba Nakkaş, yaşı ve ustalığı ile nakkaşbaşı ya da nakkaşların babası mevkiindedir. Tezhib ve bezemede kendine has bir üslubu vardır (Rûmî Hatâyî). Çalışmalar itinayla saklanır, günümüze de ulaşır. (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Baba Nakkaş Albümü) 

 

Sarayda Sultan Fatih’in hususi kütüphanesi için kitaplar istinsah edilir (çoğaltılır). Müzehhipler tezyinata bakar, mücellitler cilt yapar. Kapaklarına da nakışlar işlenir müzeyyen kaplar içinde sunulur padişaha. 
Tebrikler, methiyeler nakışhanede hazırlanır gönderilir muhatabına.  

 

Oğlu Mahmud Defterî de babasının izinden gider. Torunlarından İbn Baba Nakkaş adıyla maruf Derviş Mehmed Çelebi ile Şeyh Mustafa da ünlü birer nakkaş olurlar. Bunlar ehl-i tariktir, talebelerinin gönüllerine de nakşeder, Nakşi adabına göre yetiştirirler. 

 

Babanakkaşzade ailesinden tanıdık simalar çıkar. Mareşal Fevzi Çakmak, Prof. Süheyl Ünver, Şair Şukufe Nihal ve bir dönem gazetemizin başyazarlığını yapan Yılmaz Öztuna onlardandır mesela.

 

Asitane’den enstantaneler baba Nakkaş

 

 

DEDİLER Kİ...

 

 

“Derviş Mehmed, Şeyh Baba Nakkaş’ın oğlu olup bölük ulufesine mutasarrıf idi. Babası namına olan karyede ziraat ve harasetle (çiftçilik) iştigal ederdi. Merhum ve mağfurün-leh Sultan Süleyman Han sayd ü şikâr (av) bahanesiyle ol semtlerde seyran ettikçe “Baba Taamı” diyu mâhazar ihsâr iderdi. Saadetlu padişah, kendünde kabiliyyet müşahede itmeğle riyasete nasbedüb ba’dehu Defter Emîni (defterdar) oldu.” Peçevî İbrahim Efendi 
***
Derviş Mehmet Çelebi ve kardeşi Şeyh Mustafa da babası ve dedesi gibi nakkaş olup “eski saray kapısı üzerinde o sihr-asar münakkaş saçağı (şimdi mevcut değil) ve Saray-ı Cedîd’de Dîvanhâne-i Bâyezid Han’ın kubbelerini” işlemiştir. Nukûş-ı bukalemun sanat ve hâlini Diyâr-ı Rûm’da ilk defa kendileri şâyi etmiştir. Nakkaş  “Bâyezid-i Velî musahibidir. Özbekiyyü’l-asl olub ilm-i nakşda gûya Mâni ve Bihzâd imiş.” Evliya Çelebi  

 

Asitane’den enstantaneler baba Nakkaş

 

 

Nakkaş BABA

 

 

Biz Allahü teâlânın lütfuna buralarda kavuştuk, ahiret seferine de buradan çıkarız İnşaallah

 

Baba Nakkaş’ı dilimizin döndüğü kadar anlattık, lakin bir de Nakkaş Baba var İstanbul’da. Mübarek önceleri uzleti seçer, tenhalarda kuytularda yaşar. Üsküdar Kuzguncuk arasında bir yamacı (Nakkaş Tepe) mekân tutar.  

 

Asitane’den enstantaneler baba Nakkaş

 

Derken Saray Ağası (bilahare Sadrazam) Hadım Ali Paşa bir cami ve dergâh yaptırır. Çelebi Halife’den ehil bir talebesini burada irşâd ile vazifelendirmesini arzular. Çelebi Halife de tenha yerlerde Allah aşkı ile dolaşan Nakkaş Baba’yı getirtir, yeni kıyafetler giydirir, saray ağasına yollar. 

 

Baba Nakkaş dergâhta Hak âşıklarını ağırlar. Talebeleriyle birlikte ilim ve ibâdetle meşgûl olurlar. Mübarek pek mecbur kalmadıkça dışarı çıkmaz. 

 

Ama bir gün dergâhtan ayrılır yine sığınır Nakkaştepe’nin bağrına. Sevdikleri onu bulur; “Aman efendim” derler, “Bu hasta ve zayıf hâlinizde ne arıyorsunuz rüzgarlı bayırlarda? Dergâhınıza çekilip istirahat buyursanız ya.”  

 

- Biz Allahü teâlânın lütfuna buralarda kavuştuk, ahiret seferine de buradan çıkarız İnşaallah. 
Arzu ettği gibi olur, gözlerini orada yumar hayata. 
Üsküdar Beylerbeyi arasındaki Üryanizade Camii’ni bilirsiniz, hani ufak minareli beyaz boyalı şirin ahşap. Hemen karşısında bir kapı açılır mezarlığa, 15-20 basamak çıkın, levhaları görecek, bulacaksınız kolayca. 
***
Mehmet Raif Bey Mir’at-i İstanbul adlı eserinde; “Mevkiin bu nam ile anılmasına sebeb üst tarafındaki makberede ‘Nakkaş Baba’ adlı zatın türbesi bulunduğundandır. Cennetmekân Sultan Selim Han, Çaldıran muzafferiyetini müteakib Dersaadet’e avdet buyururken Tebriz ahalisinden bazı erbab-ı san’at ve maarifi Dersaadet’e getirdiler ki Şeyh Nakkaş Baba dahi mevcut idi aralarında. Habib-i Karamanî’den inabet birle kesbi kemalet eder, ismine mensup köyde ziraatle meşgul olurdu” yazar. 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.