Papa geliyorum deyince Batı İznik’i hatırladı. O bizim eskiden beri göz bebeğimiz oysa. Hem Bizans hem Selçuklu başkenti, hem de ecdat attan iner orada.
İznik’in mazisi MÖ 300’lere uzanır, kurucusunun adını alır “Antigonia”.

Sonra Bithynia kralının eline geçer Nicaea olur. Ardından Got ve Roma istilalarına uğrar, zelzeleler yaşar.
Malazgirt zaferini müteakip Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından fethedilir (1075) adı İznik olur bu defa.
Birinci Haçlı ordusu 600 bin kişi ile saldırınca Kılıçarslan şehri yerlilere (Rumlara) bırakır, haçlıları Anadolu içlerine çeker ve imha eder parça parça. Yenişehir Kapı’dan çıkarken bakın, burcun tepesinde 20 kadar Selçuklu lahdi göreceksiniz, taş niyetine kullanmışlar.
IV. Haçlı Seferi ile gelen Latinler hırsız uğursuzdur, İstanbul’u yakar yıkar yağmalar. Bizans İmparatoru Theodoros Lascaris de İznik’e kaçar, devleti buradan idareye başlar. İmparator Michael ise gizli saklı güç toplar, İstanbul’u geri alır 57 yıl sonra (1261).

Sonra Orhan Gazi ele geçirir (1331). 2. Murad ve Çandarlılar devrinde imar edilir “Ulema Yuvası” olur. İstanbul fethedilince kenarda kalır, çekilir kabuğuna.
Osmanlı’nın ilk kubbeli camisi (Hacı Özbek), ilk imareti (Nilüfer Hatun) ve ilk medresesi (Süleyman Paşa) orada.
Seyyah İbn-i Batuta İznik’te çok güzel ağırlanır, genç atlar verilir, uğurlanır yoluna.
Rahmetli Orhan Gazi İznik’i yüksek tahsile açar. Gider, Niksar Yağıbasan Medresesinden Davud-i Kayseri Hazretlerini getirir, ki Uluğ Bey Ziccini çizen Kadızade Rumi’nin hocasıdır bizzat. Düşünün o devir İznik’i Merega ve Semerkand ayarında.

Hasılı İznik Osmanlı’nın attan indiği yerdir, kalkınma yükselme orada başlar.
Hıristiyan dünyası ise İznik’te batar batıla. 325 konsili ile müminleri (İslâmiyet gelmemiştir daha) çoktanrıcılığa sürükler, müşriklere alan açarlar.
Kral Konstantin Hıristiyan görünümlü pagandır, saltanatı sallanmasın diye tebaasının İsevi olmasına göz yumar. Haç da onun fikridir, bayraklaştırır hatta.
Hakiki İncil kaybolmuştur, Hazreti İsa’dan nesiller sonra gelen müellifler oturur kutsal kitap(!) yazarlar.
Sayıları 400’ü aşar ve birbirini tutmaz. Aralarında sert münakaşalar yaşanır, sükûn huzur kaçınca Konstantin vaziyete el koyar. İznik’te 218 piskoposun iştiraki ile bir konsil toplar. Sadece 4 İncil bırakırlar: Markos, Luka, Matta, Yuhanna…
Bunlar da kul yazısıdır sonunda.

Bilirsiniz Batı’da krallar kutsaldır, -hâşâ- yarı tanrı sayılırlar. Yunandakiler Zeus’un torunudur mesela. Tek Allah inancında kralların kutsiyeti kalmaz ki bunu göze alamazlar. Hem sıradan insanlarla müsavi olacak değillerdir ya. Zaten ekseriyet teslis, trinitas, üçlemeden yanadır, Hazreti İsa ve Meryem Validemize ilahlık yakıştırır müşrik olurlar.
Bilirsiniz paganlarda üçleme geleneği vardır. Roma’da Jüpiter, Mars, Quirinus…
Hazreti İsa devrinde teslisin adı bile anılmaz. Bu ibareyi ilk defa MS 225’te Tertullian kullanır ve İznik Konsili’nde dayatılır umuma.
Hasılı Konstantin öyle ister, patrikler gereğini yapar.
Peki itiraz eden olmaz mı? Olur elbet, mesela İskenderiye Piskoposu Arius, Hazret-i İsa’nın Allahü teâlâ ile aynı cevhere sahip olma fikrine şiddetle karşı çıkar.
Doğulu piskoposlar onu destekleseler de oylamayı batı cenahı kazanır, Aryus bırakıp memleketine döner, yolda suikasta uğrar, taraftarları da tek tek avlanır, kaldırılır ortadan.
Polonya ve Macaristan, Hollanda, İngiltere ve ABD’de taraftar bulan Sosinyen ve benzeri Unitaryen hareketler “tanrının üçlüğünü” reddeder ve Hazret-i İsa’nın yaratılmış olduğuna inanırlar.
Efendim İznik’te ikinci bir konsil daha toplanır (787) kilise resimleri, heykeller, suretler tartışılır bu defa.
Daha evvelki Hieria Konsili’nde ikonoklast tebliği kabul görmüş, ikonacılar aforoz edilmiştir hatta.
Hâlbuki şimdi güç kraliçenin elindedir ve İrini putlara dönmeyi ister romantik bir arzuyla.
İlk yedi oturum Ayasofya’da yapılır, sonuncusu ise İstanbul Tekfur Sarayı’nda, bizzat İmparatoriçe İrini başkanlığında.
Neticede kraliçenin dediği olur, insan ve melek tasvirlerine serbestlik tanınır. Antik putperestliğe rücu (dönüş) yolunda engel kalmaz.

Neyse...
İznik Osmanlıların eline geçince ahali bakar terbiyeli çocuklar, çalmaz, çırpmaz kızlara sarkmaz. Edeplidirler yüzüne bakınca kızaracak kadar. Neticede komşuluk münasebetleri başlar. Hatta dul kadınlar Orhan Gazi’ye çıkar, ‘bizi adamlarınla evlendirsene’ derler rivayet doğruysa. Orhan Gazi “kendileri bilsin” der, mâni olmaz.
Rum ustalar çocuklarımızı sevmiş olmalı ki işin püf noktasını fısıldar.
Osmanlı orada durmaz, üstüne koyar, İznik çinileri renk uyumu ve motif zenginliği ile mimarimize değer katar...

Ama aynı Rumlar, Cihan Harbinde İngiliz desteği ile hadlerini aşar, komşularını katle kalkışırlar.
1. Yunan işgali 2 ay 18 gün sürer. Ali Fuat Paşa Geyve’den gelir mahallî milis desteği ile İznik’i geri alır.
Bu defa top atışına tutar, baskın yaparlar. Şirin İznik tahribata uğrar.
Eşrefzâde Camii tamamen yıkılır. El yazması eserler ve külliyenin kutsal emanetleri yakılır. Biblo güzelliğindeki Yeşil Cami’yi havaya uçurmak için sütunlarına dinamit bağlayıp patlatırlar, mermer çatlar ama bina yıkılmaz. Ardından Ayasofya’yı yakar, minareyi kırarlar. Aradan geçen 105 yıla rağmen yangın izleri ortada.
Çakırca, Ömerköy ve İnikli’de sağlam ev kalmaz.
Dönemin uluslararası Kızılhaç temsilcisi Mr. Maurice Gehri’ye göre İznik Başpiskoposu Vasilyos “Yunan ordusu, tedip hareketinde, ılımlı davrandı” der, “ben ki asker değil din adamıyım. İsterdim ki, bir tek Türk bile sağ kalmaya!”
Mr. Maurice bunları raporuna yazar.
İrfan Özfatura'nın önceki yazıları...