Herhalde konu Afrika'da geçtiği için, yahut Afrika açısından böyle hikâyeler vak'ay-i adiyeden sayıldığından, gazete ve internet siteleri, olayı birkaç fotoğraf ve bir iki paragraflık haberle geçiştirdi. Dün gazeteleri taradığımda, bu konuyu dikkate alan yazar ve yorumcu göremedim... İnsanlar ne zaman leş yemek zorunda kalır? Hele bu bir fil leşi ise!.. Güney Afrika ülkelerinden Zimbabwe'de, tabii park içinde ölen bir filin leşi, açlıktan kırılan insanların saldırısına uğramış. Kimi haberlere göre 47 dakikada, kimine göre ise bir buçuk saatte, altı tonluk zavallı filin gövdesinden bir şey artakalmamış... Filin etlerini kemikten sıyırdıkları gibi, ince kemiklerini de çorba yapmak üzere kırıp götürmüşler. Gerçekten fotoğrafta, filin kalın iskelet kemiğinden başka bir şey kalmamıştı! Zimbabwe...Ülke azınlığı teşkil eden Shona Kabilesinin dilinde, "Dzimba dza mabwe", yani 'Kayanın büyük evleri' demek. Türkiye'nin yarısı büyüklükte (390 bin km2) ve sadece 12 milyon nüfusa sahip. Bu nüfusun da 3.4 milyonu, yani dörtte biri, 2007 yılından bu tarafa, açlık ve yokluktan dolayı ülkeyi terk etmiş... Bunun yaklaşık üç milyonu güneydeki komşu olan Güney Afrika Cumhuriyetine sığınmış. Dünya Sağlık Teşkilatı'nın 2006 yılı raporuna göre, Zimbabwe'de ortalama hayat erkekler için 37, kadınlar için ise 34 yıl. Dünyadaki en düşük ömür ortalaması... İşte Zimbabwe böyle bir ülke. Başka bir ifade ile enflasyonun yüzde 2 milyon (Yanlış okumadınız yüzde iki milyon!) olduğu bir ülke. Bu hesaplama nasıl yapılabilmiş doğrusu ona da şaştım! Ülkenin bu kısacık hikâyesi dahi, insanların neden ölmüş bir fil leşine canhıraş vaziyette saldırdığını anlatıyor değil mi? Oysa bu talihsiz ülkenin, Afrika kıtasındaki diğer pek çok talihsiz ülke gibi çok uzun ve acıklı hikâyesi var... 1888'de Cecil Rhodes'in British South Africa Company adlı şirketi bu topraklara el attı ve Etnik çoğunluğu teşkil eden Ndebele Kabilesinin şefi olan Kral Lobengula'dan bir imtiyaz elde etti. On yıl sonra ülkenin adı Rhodes'in adından hareketle Rhodezya olarak adapte edildi! Hikâye çok uzun, ama kısadan gidelim... 1923'te İngiltere Rhodezya'yı sömürge olarak ilhak etti. Gerisini anlatmaya gerek var mı? Adı üstünde sömürge... Derken uzun süren bir iç savaş. Irkçı beyaz azınlık rejimine karşı mücadele... 1960'ta siyahlar ilk önce National Democratic Party adı altında legal bir siyasi teşkilat kurdu. Fakat kolonyal hükümet bu partiyi 1961'de yasaklayınca, hemen ardından illegal olarak ZAPU (Zimbabwe African People Union) örgütü kuruldu. Bu örgütün başında Shona kökenli Kalanga kabilesinden Dr. Jashua Nkomo vardı. Bugün ülkeyi despot biçimde yöneten ve geçtiğimiz 21 Şubat günü, alay-ı vala ile 86. yaş gününü kutlayan Robert Mugabe de halkla ilişkiler sekreteri idi... Sonuçta siyahlar uzun ve kanlı bir mücadele sonunda beyazlara karşı bağımsızlığını elde ettiler ama, bu defa kendi aralarında etnik çatışmalar başladı. Azınlık Shonaların desteklediği Nkomo, çoğunluk Ndebelelerin arkaladığı Robert Mugabe (ZANO-PF) tarafından, en az üç bin kişinin katledildiği Gukurahundi baskınıyla 1982'de tasfiye edildi ve Botsvana'ya kaçarak canını zor kurtardı. Hayatının büyük bölümünü İngiliz Misyoner Cemiyeti üyesi olarak geçiren Joshua Mqabuka Nyongolo Nkomo, 1999 yılında 82 yaşında prostat kanserinden öldü. Robert Gabriel Karigamombe Mugabe, namıdiğer Comrade (Yoldaş) Mugabe ise, 1980 yılından beri iktidarını ve acımasız diktatörlüğünü sürdürüyor. Bakalım nereye kadar? Sizler bu yazıyı okurken, biz muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanı ile Demokratik Kongo Cumhuriyetine, eski adıyla Zaire'ye doğru yol alıyor olacağız... Oradan da yazılacak çok acıklı hikâyeler var...